HER MANNELİG 2. BÖLÜM

614 123 10
                                    

Astrid'in güzel elleri nazikçe genç kızın vücudunu yıkıyordu. Sıcak suyu yavaşça başından aşağıya döküyor ve saçlarına bulaşan kanı akıtıyordu. Genç kızın uzun kızıl saçları kendi kanına bulanıp, koyu bir renk almıştı. Astrid, saçlarını yıkadıktan sonra vücudundaki yaralarla ilgilenmeye başladı. Önce yaraları ılık suyla temizledi ardından alkolle tekrar temizleyip bez parçalarıyla sardı. Her yerinde kesikler vardı. Yalnızca sol kolundaki yarası derindi ve kanaması durmuyordu. Astrid o yaraya büyükannesinden öğrendiği bir merhem sürdü. Genç kıza kendi kıyafetlerinden giydirdi. Bedenin sıcağa kavuşması için bir kadeh şarap içirdi. Aradan biraz zaman geçtikten sonra genç kız Astrid'in yatağında uyuyakaldı.

Astrid, kızın sararmış suratını izlerken dışarıdan yaklaşan adım seslerini duydu. Telaşla mağaranın girişine doğru yürüdü ve öldürdüğü trolün arkadaşlarının onu beklediğini gördü. Kaşlarını çatarak sakince onlara yaklaştı ve burada ne aradıklarını sordu.

"Aron'un cesedini bulduk," dedi Ludwig, sert ve suçlamacı bir sesle. Gri gözleri öyle dikkatli bakıyordu ki, Astrid korkmadan edemedi. "10 kilometre aşağıda. Kan izleri senin mağarana doğru geliyordu." diye devam etti aynı suçlayıcı ifadeyle.

"Aron'u benim öldürdüğümü mü düşünüyorsunuz? O aptalı sevmediğim bir gerçek ama ben kimseyi öldürmem. Bunu herkes bilir." Astrid, son derece soğukkanlı ve kendinden emin konuştu. Dik bakışlarla karşısındaki iki dağ trolünün gözlerinin içine baktı. Ludwing, bir süre ona şüpheyle baktı. Yanında dikilen dazlak, dişsiz Tigreal ise çoktan ikna olmuşa benziyordu. Çünkü onların gözünde Astrid bir karıncayı bile incitmezdi. "Kurtların saldırısına uğramış olmasın?" diye sordu, son derece masum bir ifadeyle. Astrid, duygularını ustalıkla gizlemeyi becerebildiği için kendisiyle gurur duydu.

"Hayır, baltayla öldürülmüş." dedi Tigreal. Astrid, onun yüzüne baktığında üzülmüşe benzemediğini fark etti. Yalnızca Ludwing'e eşlik etmek için orada bulunuyor gibiydi.

"Bu korkunç." demekle yetinip, omuz silkti.

"Bir şey duydun mu?"

"Hayır."

"Tamam."

Astrid, iki trol ortadan kayboluna kadar bekledi ve sonra mağarasına döndü. Mağarasının diğer trollere uzak olmasına bir kez daha şükretti. Uyumaya devam eden kıza şöyle bir bakış atıp, mağarasının girişine asmak için siyah kumaş topunu zemine serdi. Keskin tırnaklarını bir makas gibi kullanarak, mağaranın girişine yetecek kadar kesti. Yerdeki taşlardan birini aldı ve baltasıyla döverek çivi şekline getirdi. Bezi mağaranın girişine asıp, kızın yanına geri döndü.

Ne yapacaktı bu kızla şimdi? Uyandığında acıkmış olacaktı ve  yemek zevklerinin benzeceğinden şüpheliydi Astrid. Bir hayvan öldürüp, pişirebilirdi. Ama yiyeceklerini pişirmek trollere göre bir şey değildi. Troller pişen etini kokusundan şüphelenebilirdi. Şüphe çekmek şu an için ihtiyacı olan son şeydi. Yapacak tek bir şey vardı. Bu insan için kasabaya inip yiyecek bir şeyler almalıydı.

Astrid, uyuyan kıza yaklaştı ve onu en az 1 gün uyutacak büyükannesinin tariflerinden birini içirdi. Sonrasında yavaşça kucakladı ve mağaranın arkasına taşıdı. Onu mağaranın girişinde bırakamazdı. Gelen giden olabilirdi. Hazinesinin arasındaki altın şamdanlardan ikisini yaktı ve siyah bi pelerinini giyerek kasabaya doğru yola koyuldu.

Astrid, bir gün kadar yürüdükten sonra nihayet kasabaya varabilmişti. Pelerinin şapkasını kafasına örttü ve kimsenin onu görmemesi için dua etmeye başladı. İnsanların tehlikeli olduğunu biliyordu. Bir yanı buna inanmayı reddediyor bile olsa aptal değildi. Herkesin içinde bir kötülük vardı. Onun bile.

Fantastik Hikayeler Where stories live. Discover now