1.Bombacı Hanım Kız

623 79 29
                                    

"Sen bir pandasın. Anladın mı?"
"Miyyyavv?"
"Sanırım şu an bana kedice küfür ediyorsun ama şunu anla salak hayvan sen bir pandasın."
Yatağımın üzerinde, iki elimin arasinsa tuttuğum ablamın siyah beyaz kedisini kendime iyice yaklaştırıp bir kez daha dedim,
"Sen bir pandasın."
Odaya giren ablam elimdeki kediyi alıp yere bıraktı ve bana,
"Kedimi panda yapmaya çalışmayı bırak. Senin yüzünden hayvan çift kişilikli oldu." dedi.
"O zaman eve hayvan alacağınız zaman fikrimi dinleyip bana bir panda alabilirdiniz." dedim yatağımın üzerindeki oyuncak pandama sarılıp.
"Kızım manyak mısın? Sen bir de üniversiteye gidiyorsun. Seni nasıl aldılar bu halde okula?" dedi Ablam dalga geçerek.
"Vallaha abla ne bileyim. Ama aslında çok da garip gelmiyor. Eee malum sen bu tipinle sevgili bulmuş kızsın." dedim.
Ayağından çıkardığı terlikle bacağıma vurup,
"Sus kız. Zaten adamıda kendine benzetmişsin. Geçen yanıma gelmiş, bana 'Aşkım unicornlar gerçek mi? Duru gerçek dedi.' diyor bana." dedi.
Bir kahkaha atıp ablamın gözlerinin içine baktım,
"Yarın velim olarak okula beni sen mi götüreceksin yoksa babam mı?"
Gülerek odanın kapısına doğru gitti,
"Sen bi psikolok ol önce sonra hallederiz." dedi.
"Panda psikoloğu olacağım ben." deyip ayağıya kalktım.
Yarın büyük gündü. Okulda ilk gün.
Dolabımın kapağını açıp tişörtlerime bakmaya başladım. Sarı, kısa kollu bir tişört alıp yatağımın üzerine attım. Ardından siyah eteğimi ve siyah kot ceketimi de yatağa atıp odadan çıktım.
Mutfakta yemek hazırlayan annem ve küçük ablam Damla dedikodu yapıyorlardı.
Annem beni görünce dedikoduyu sonlandırmak için,
"Vallaha kızım ben bilmem. Nehir' in kararı. İster evlenir ister evlenmez." dedi.
Evlilik kelimesini duyunca Esra Erol edasıyla anneme,
"Vallaha ben bir çay içsinler derim ama babam bunu duyarsa, o çayla onlara neler yapar bilemem." dedim.
"Ayyy! Yeter artık! 30 oldu haala evde! Bu son şansı bu çocuk da kaçarsa ablanız evin demirbaş ürünü olarak kalacak." dedi Annem korkuyla.
Mutfağa giren Nehir ablam,
"Bunları kocana söyle. En son ki buluşmamda eski erkek arkadaşımı işten arkadaşlarıyla dövmüştü." dedi Ablam masadan aldığı havuç dilimini yerken.
Annem cevap vereceği sırada çalan kapı, annemle ablamın geleneksel savaşlarının bire bir beraberlikle bitmesine neden oldu.
Gidip, kapıyı açtığımda babamı gördüm ve 2 yaşında küçük bir kız gibi babamın boynuna sarılıp yanaklarını sıktım.
İşinde iyi ve saygın bir memur olsa da evde benim tatlı ve pofuduk babam olurdu.
Babam da bana sarılıp eve girdi.
Tekrar mutfağa gittiğimde sofrayı kurmuş olan küçük ablamın yanağından makas alıp,
"Kız Damla vallaha evde kalmazsın sen." dedim gülerek ve ekledim,
"En azından Esra Erol da ki Nevruz'dan çok talibin olur."
"Biri var gibi gibi. Ama bilmiyorum şimdilik." dedi yere bakarak.
Kollarından sıkıca tutup kocaman açtığım gözlerimi, onun gözlerine diktim.
"Nee diyoosuuuuunnnn? Koca mı buldun? Zengin mi? Arabası var mı? Bana panda alabilir mi? Baldız baldan tatlı mı?" diye sorularımı sıralamaya başladım.
"Ayy yeter vallaha. Ne balı ne baldızı. Git yemeğe çağır milleti." dedi.
Gülerek salona gidip televizyon izleyen babamın önüne geçtim.
Kafasını sağa, sola hareket ettiren babamın önünde televizyonu görmemesi için hareket ederken, babam dayanamayıp elindeki kumandayla bana yavaşça vurdu.
"Babaaa. Hadiii. Yemeğeeee." dedim tüm gıcık etme yeteneğimle.
Tamam anlamında başını sallayıp ayağa kalktı.
Diğerlerini çağırmayı önemsiz görüp babamla birlikte mutfağa gittik.
Zaten çoktan mutfakta olan annem ve büyük ablam yemekleri koyuyorlardı.
Gözlerimi açabildiğim kadar açıp,
"Köftee mii yaptınızz?" diye sordum mutlulukla.
"Senden kurtuluyoruz ya onun için." dedi Nehir ablam.
"Höööö çok komok." deyip masadaki yerime oturdum.
Millet okumak için İstanbul'a gelir ama ben Ankara'ya gidiyordum. En azından daha sakin olacak hayatım, ilk bir kaç ay okul ve yurt arasında gidip gelerek geçecekti.
Ben tabağımdaki her şeyi bitirirken Damla ablam sadece salata yiyordu.
Hani yeyip yeyip kilo almayan bir kız var ya işte o benim.
Bu yüzden ablamlarda dahil herkes benden nefret ediyor.
Yemeğimi bitirip, telefonuma baktığımda saatin 8 olduğunu gördüm. Gece on ikiye aldığım otobüs biletim yüzünden evden erken çıkmalıydım.
Ayağıya kalkıp masadakilere baktım.
"Evet sevgili ev ahalisi. Ayrılık zamanı geldi çattı." dedim. Bana dik dik bakan Nehir ablama dönüp,
"Tamam abla güçlü ol. Ağlama." dedim.
"Gerizekalı ben ağlıyor muyum?" diye sordu.
"Üzüntüden ne dediğini bilmiyor." deyip, masadaki telefonumu alıp mutfaktan çıktım.
Odama geldiğimde, yerdeki valizime baktım. Zorla kapattığım siyah valizim, her an patlayacak gibi duruyordu.
Dolabıma doğru gidip sırt çantamı aldım. İçinde ilk gün lazım olacak ihtiyaçlarım ve yirmiye yakın kitap vardı.
Aklımda oluşturduğum listeden her şeyi alıp almadığımı kontrol etmeye başladım.
Nevresim takımı= alındı.
Dört adet pijama= alındı.
Parfümler= alındı.
Makyaj mazemeleri= alındı.
Hiç kullanmadığım gözlüğüm= alındı.
Bir hevesle, dünyanın parası verilerek alınan ama hiç kullanılmayan güneş gözlüğü= alındı.
Etekler= alındı.
Tişörtler= alındı.
Pantolonlar= alındı.
İğne, iplik= alındı.
Ayakkabılar= alındı.
Kumaşlar= alındı.
Kitaplar= alındı.
Kalem ve silgi= alındı.
Pandam=?
Bir tanecik oyuncak pandam 'PONÇİK SU'yu almayı unutmuştum.
Hemen yatağımın üzerindeki büyük oyuncak pandayı alıp ona sarıldım.
"İyi ki hatırladım seni Ponçik Su. Sensiz nasıl uyunur bilmem ben." deyip masamın üzerinde duran bez çantamı aldım.
Beyaz, üzerinde "FUCK THE WORLD. I AM A PANDA." yazan çantaya Ponçik Su'yu koyup, sırt çantama giymek için ayırdığım sarı tişört ve siyah eteği koydum.
Üzerimde yavru panda resmi olan kazağım ve siyah eşofman altım vardı. Siyah ceketimi de giyip, uzun siyah saçlarımı ceketin içinden çıkardım. Aynanın karşınına geçip iki yana ayırdığım saçlarımı tepeden iki küçük topuz yaptım.
Eşyalarımı alıp kapıya geldiğimde saat çoktan dokuz buçuğu geçmişti.
Salona girip oturan aileme baktım. Beni ne kadar sinir etselerde onları ayrı ayrı çok seviyordum.
Odaya girdiğimi fark eden babam ayağıya kalkıp,
"Hazırsan yavaş yavaş çıkalım kızım." dedi.
"Hazırım babam." deyip yerdeki kediyi kucakladım.
Sıkı sıkı sarıldığım kedinin başını okşarken,
"Görüşürüz pandam. Seni özleyeceğim." dedim.
Sonra ablalarıma da sarılıp kapıya gittim.
Yanıma gelen babam cüzdanından üç yüz lira çıkarıp bana uzattı.
"Kalan parayı kartına yatırırım kızım." dedi.
"Tamam babacım." deyip parayı telefon kabımın arkasına koydum.
Anneme de sarılıp ayakkabılıkdan ayakkabılarımı aldım.
Önündeki koca 8 saatlik yolculuğu düşününce bir an eve geri girip rahat yatağımda, Ponçik Su'ya sarılıp uyumak gelse de yeni bir hayat kurmak için gidecektim.
Sırtımda çantam elimde başka bir çantam ve babamın elinde de valizle evden çıktık.
Klasik; ne çok eski, ne çok yeni bir araba olan arabamıza binip cebimdeki telefonu çıkardım.
Mesaj kısmına girip yazdım.
"4 sene sonra tekrar delirmeye ve delirtmeye hazır mısın?" yazıp çocukluk arkadaşım olan Berk'e mesaj attım.
İkinci sınıftan beri yaklaşık 34 kez okuldan atılmaktan kıl payı kurtulmuştuk.
Orta okul son sınıfta, okulun son günü okulun havalandırma sistemine dört kova böcek koymuştuk.
O günden sonra ise bir daha hiç yüz yüze görüşememiştik. O, Ankara Atatürk lisesini kazanmıştı. Ben ise İstanbul Atatürk lisesini kazanmıştım.
Liselerimizin isimleri ne kadar aynı olsa da o başlarındaki şehir isimleri bizi ayırmaya yetmişti. Şimdi ise ikimizde hayvan gibi çalışıp aynı üniversiteyi kazanmıştık. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü.
Radyoda çalan şarkı uykumu arttırırken, korna sesleri artık ninni gibi geliyordu.
Gözlerimi açtığımda çoktan terminale gelmiştik. Arabadan inip, bagajdan valizimi çıkarmaya çalışan babamın yanına gittim.
"Ooo uyuyan panda. Uyanmışsın." dedi babam.
Çantalarımı verip arabayı kilitledikten sonra elinde tekerlekli valizimle geldi.
"Otobüsüne yarım saat var." dedi.
Sessizce otobüsümün yanına gelip babama baktım.
"Hadi görüşürüz kızım. Kendine dikkat et." dedi bana sarılarak.
"Görüşürüz babamcım" deyip ben de ona sarıldım.
Valizi verdikten sonra biletim, pandam ve sırt çantamla otobüse bindim.
Ne çok önde ne de çok arkada olmayan koltuğuma gelip camdan bana bakan babama el salladım.
Çantamı yerleştirdikten sonra, içinde Ponçik Su'nun olduğu bez çantayla koltuğuma oturdum. Cebimdeki telefonumu ve kulaklığımı çıkarıp kucağıma koydum.
Yanıma gelen yaşlı teyze bana bakıp yanıma oturdu. Bir kaç dakika sonra hareket eden otobüsten babama el salladım.
Şimdi yeniden başlama zamanıydı.
Telefonumu açıp Berk'den gelen mesaja baktım.
"Herkesin beynini patlatırız. Sen merak etme."
"Bombacımısınız yavrum siz?" diyen teyzeye dönüp baktım.
"Anlamadım?"
"Patlatmak falan yazdın ya yavrum." dedi korkarak.
Kısık sesle bir kahkaha atıp,
"Teyze sen benim mesajlarımı mı okuyorsun?" dedim.
Cevap vermeden baktı.
"Lafın gelişi öyle dedim teyze. Yoksa bombacı değilim." dedim.
Haala gülerken kulağıma kulaklığımı takıp, bez çantadan çıkardığım Ponçik Su'ya sarılıp gözlerimi kapadım...

İçimdeki PandaWhere stories live. Discover now