5.HADİ GİDELİM PANDAM

177 28 12
                                    

Bu olamaz! Sayfadaki habere bakıp hayatımın şokunu yaşadım.
"OKULUN BAD BOY'U VE YENİ MASUM PRENSESİ
Okulda yakışıklılığı ve zenginliğiyle nam salmış olan Can Şahin bu gün bir kıza sarılırken görüntülendi. Ardından birlikte kafeteryada vakit geçirdiler. Can,resimlerini çeken bir kaç kişiye de tepki gösterdi." yazıyordu. Ve bir sürü de resim vardı. Elime telefonumu alıp bir kez daha Berk'i aradım.

- Ne var Duru?!
+ Neredesin?
- Bu seni ilgilendirir mi? Bu arada yeni erkek arkadaşının haberi var mı konuştuğumuzdan sonra kızmasın.
+ Saçmalama benim erkek arkadaşım falan yok. Neredesin çabuk söyle yoksa bir daha seninle konuşmam!
- Bir parktayım adresi atıyorum.
Ve telefonu suratıma kapattı.
Kapıdan beni dinleyen Ege yanıma gelip,
"Beni aldatıyor musun? Erkek arkadaşın olduğunu neden bana söylemedin?" dedi.
"Benim senden başka erkek arkadaşım yok." deyip Ege'ye sarılıp öptüm. Ardından hızla evden çıktım.
Telefona gelen mesajda Ankara'nın en meşhur yerlerinden biri olan Harikalar Diyarı'nın adresi vardı. Sonra ikinci bir mesajla oraya giden otobüslerin numaraları geldi.
Durağa gidip beklemeye başladım. 10 dakika sonra otobüs geldi. Kartımı basıp boş bir yere oturdum. Yol boyunca otobüse binenleri inceledim. Bunu neden yaptığıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Harikalar Diyarına geldiğimde inip içeri girdim. Bir ağaca yaşlanmış gözünde şirin gözlükleri olan ve sigara içen Berk'i görünce yanına gittim. Berk normalde sigara kullanmazdı sadece çok sitresli ve sinirli olduğu zamanlarda içerdi.
Yanına oturdum. Göz ucuyla bana bakıp kafasını çevirdi. Aklıma küçükken Berk'i dinlemediğimde bana yaptığı bir hareket geldi.
Berk'in suratını iki elimin arasına alıp kendime doğru çevirdim. Alnımı onun alnına yaslayıp,
"Beyk beni dinye Beyk." dedim. Ne yapmaya çalıştığımı anlayıp gülümsedi ve,
"Ben küçükken çok tatlı konuşuyordum bir kere. Sen hiç tatlı olmadın." dedi.
"Tabi yaa o yüzden diksiyon kursuna gidiyordun değil mi? Bir de beni karşına oturtur kitap okurdun. Sonra da hatalarını düzelttirirdin." dedim.
"Ayrıca ben çok tatlıyım." diye ekledim. Elindeki sigarayı almak için uzandığımda elini geri çekip,
"Sen küçüksün. İçemezsin." dedi.
"Zaten içmeyecektim söndürecektim ve benden sadece bir hafta büyüksün." dedim.
"Berk, gördüğün saçma habere inandın değil mi?"
"Sence saçma mı Duru?"
"Seninle yıllardır arkadaşız. Senden habersiz nefes bile almam. Eğer bu kadar üzülme sebebin müzik dinlemiş olmamızsa," dedim kulaklığımı çıkarırken,
"Al senin olsun bu." dedim kulaklığımı uzatarak.
Şaşkınlıkla bana bakan Berk kulaklığı alıp kenara kaydı ve,
"O zaman yeni kulaklığımın şerefine bir şarkı dinleyelim." dedi.
Müziklerine girip şarkılara tek tek bakarak bir şarkıyı seçti ve açtı.
Sadece belli kısımlarını söyledi şarkının.
Boş bakıyor aldatılan bu gözler 
Yinede beni hep etkilerler 

Ben varım eğer istersen
Ben varım 

Kanatlarım yok ama uçabilirim 
Çılgınlar gibi yine koşabilirim 
Suçu işleyip sonra kaçabilirim 
Belki gözlerine tekrar bakabilirim 

Ben varım eğer istersen
Ben varım 

Boş bakıyor aldatılan bu gözler 
Yinede beni hep etkilerler 

Ben varım eğer istersen
Ben varım 

Yine durgun bir savaşsın 
Sen onunla arkadaşsın 
Bekle o sana yanaşsın 

Ben varım eğer istersen
Ben varım 

Birde dönüp geriye baksan 
Kim kalmış yanımda diye 
Sonunda beni hatırlasan 
Bitse artık bu bilmece...

Şarkı bittikten sonra Berk'e dönüp,
"Ben varım." dedim.
Gülümseyip kafasını kafama yasladı. Bir kaç dakika öyle durduktan sonra Berk ayağa kalkıp,
"Hadi gidiyoruz." dedi.
"Nereye?" dedim.
"Buraya kadar gelmişken Masal Adasına gitmesek olmaz." dedi ve beni de kaldırdı. Birlikte yürümeye başladık. Yaklaşık on dakika yürüdükten sonra boş bir alana çıktık. Berk endişeyle,
"Aman Allahım Masal Adasını çalmışlar." dedi.
"Berk, hayatımda ilk defa buraya geldim ama bence Guluver'in olduğu yere gitmeliyiz." dedim ilerideki uzun heykeli göstererek.
"Aaa evet oradaymış." dedi ve oraya doğru yürümeye başladık.
On dakika yürüdükten sonra adaya geldik. 
Berk tüm çizgi fim ve masal karakterlerine sarılıp resim çekiniyordu. " TAŞ DEVRİ" çizgi fiminde "ÇAKMAK TAŞLAR"ın dinozoru Dino ile selfie çekinmeye çalışan Berk'e bakıp,
"Hadi artık Berk. Hava da karardı. artık yurda gitmemiz gerek." dedim.
"Tamam. Hadi seni yurda bırakayım." Aklıma dün Selin'in dediği geldi.
"Sen de geleceksin bu gün yurda."
"Neden?"
"Oda arkadaşım kaçığın teki çıkı. Bu gece odada parti verecekmişiz."
Berk duraksayıp,
"Duru, nasıl başarıp da hayatına o kadar manyağı sokuyorsun?" dedi.
"Hayatımda başka hiç manyak olmadı." dedim.
"Ciddi misin? Lisede tuhaf bir kızla beraber camdan atlamıştınız. Hatta kolun kırılmıştı." dedi.
"Ama birinci kattan atlamıştık. Okulda yangın çıktı birinci kattan atladık." Berk'in göğsüne vurarak,
"Oğlum ben klasik Türküm ne yapsaydım? Help mee diye bağıra bağıra yansamıydım?" dedim.
"E yangını çıkaran da o yanındaki kızdı. Mescitde sigara içeyim derken yakmış halıyı. Yaa okul orayı sevap kazanın diye yapıyor siz gizlice sigara içip okulu yakıyorsunuz." dedi.
Durağa gidip gelen otobüslerin numararalarına bakmaya başladık. Yarım saat sonra beklediğimiz otobüs geldi. Otobüse binmiş gidiyorduk ama benim aklımda haala Berk'le dinlediğimiz şarkı vardı. Biz çocukluk arkadaşıydık. Belkide Berk bu şarkıyı öylesine açmıştı.
Yurdun önüne geldiğimizde indik ve kaldırıma oturduk. Berk'e bakıp,
"Ben içeri girip Selin'le konuşacağım. Sen burada bekle." dedim ve gittim. İçeri girip hızla odaya çıktım. Anahtarla kapıyı açıp yatağına uzanmış telefonuyla uğraşan  Selin'in yanına gittim. 
"Selam!" dedim neşeyle. Yatakta doğrulup,
"Bizim minik panda gelmiş demek." dedi.
"Bu akşam için bir arkadaşımı getirebileceğimi söylemiştin." dedim.
"Eee?"
"Ve ben de getirdim." dedim.
"Demek öyle yaptın. Ne güzel. Şimdi nerede?"
"Dışarıda kaldırımlarda oturuyor." Selin yavaşca ayağa kalkıp gerindi ve eliyle saçlarını düzeltip,
"Akşam yemeği yedin mi? Şahsen ben çok açım." dedi ve kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açarken bana doğru dönüp,
"Hadi ama açsan acele etmemiz gerek çünkü yarım saat sonra yemek bitecek." dedi. İtiraz etmeden onu takip ettim. 
Aşağıya indiğimizde yemek almayı bekleyenlerin önüne geçip bir tepsi aldı.
"Sıraya girmeyecek misin?" diye sordum. Bana da bir tepsi uzatıp,
"Sen de sıraya girmeyeceksin." dedi. Hiç kimse buna itiraz eder gibi durmuyordu.
Yemeklerimizi aldıktan sonra bir masaya geçip oturduk. Selin önümde duran mantar soteye bakıp,
"Onun içinde mantar var biliyorsun değil mi?" dedi.
"Evet biliyorum ve buna bayılıyorum." dedim. Selin önünde duran kızartma tabağına sarılarak,
"Fast Food tanrıları aşkına. Mantarlar zehirli olabilir ve ölebilirsin." dedi.
"Bak zeki kız bunlar kültür mantarı. Yani zehirli değiller." dedim.
"Bu günlük bu kadar bilgi yeter. Şimdi önüne dön ve o iğrenç şeyi yemeye devam et." dedi.
Yemeğimizi bitirdikten sonra tepsimi bırakmak için ayağa kalktım. Selin, eline aldığı tepsiyle yanıma gelip,
"Duru, ben ne kadar sakarım biliyor musun?" dedi. Ben neden bahsettiğini anlamaya çalışırken Selin birden tepsiyi yere bıraktı. Gürültüyle yere düşen tepsideki tabaklar kırılıp her yana saçıldı. Mutfaktan gelen ve her adımında yeri sallayan yaşlı ve tombul bir teyze yanımıza gelip Fatma Girik'in "Boş Beşik" filminde bebeğini kartal kaptığı zaman ağladığı ve isyan ettiği kadar isyan ederek dizlerine vurmaya ve anlamadığımız bir dilde tahminimce bize küfretmeye başladı. Ben teyzeyi izlerken Selin omzumu dürtüp kısık bir sesle,
"Hadi!" dedi. Normalde girmemizin yasak olduğunu bildiğim mutfağa girip büyük buz dolabını açtı. 
"Burda her zaman sandviç vardır ve o kadar çok ki kaybolduğunu anlamıyorlar bile." dedi. Sonrada dolabın en arkalarına elini daldırıp streç filme sarılı bir kaç sandviç çıkardı.
Sandviçleri tişörtünün altına koyup biraz daha çıkardı ve bana uzattı. Ben de elimdeki sandviçleri tişörtümün altına saklayarak onu takip etmeye başladım. Mutfağın içindeki bir odaya girip ardından başka bir kapının önünde durduk. Selin kapıyı açıp kafasını dışarı uzattı. Sonra bana dönüp,
"Dışarısı temiz." dedi. Hızlıca odadan çıkıp merdivenlere koştuk. İkişer üçer çıktığımız basamakların sonunda odamızın önüne geldik. Selin kapıyı açıp kendini içeri attı. Ardınan içeri girip kapıyı kapattım. 
"Ne yapacağız bunlarla?" diye sordum merakla.
"Öncelikle dışarıdaki aç misafirimizi doyuracağız. Sonra da kalanlarını akşam yiyeceğiz." dedi.
Selin dediği dakika yaklaşık bir saattir dışarıda beni bekleyen Berk aklıma geldi.
"Berk azıma sevecek." dedim endişeyle. Selin bir kahkaha atıp,
"Sevecek ne lan?" dedi.
"Biz Berk'le küfür etmemeye yemin ettik ve o günden beride sevecek kelimesini kullanıyoruz." dedim.
Selin içinden "Ne tuhaf insanlar var." diyerek sandviçleri dolabına koydu ve kalan bir sandviçi de bana fırlattı. Tabi ki tutamadığım sandviç yatağın üzerine düştü. Sandviçi elime alıp sallayarak,
"Nimet bu nimet. Şaka olmaz bununla." dedim. Selin ayağa kalkıp ,
"Hadi al o nimeti de arkadaşına gidelim" dedi.
Ayağa kalkıp Selin'in arkasından dışarı çıktım. Odanın kapısını kilitleyip dışarı çıktık. Kaldırımda oturmuş, kafasını ağaca yaslamış şekilde duran Berk'i görünce yanına gidip elimdeki sandviçi göz hizasında sallamaya başladım. 
"Acıktın mı sen?" dedim gülerek. Elimdeki sandviçi kaptığı gibi,
"Ben hep açım" dedi. Berk elindeki sandviçi açmaya çalışırken Selin gelip elini Berk'e uzatarak,
"Selam! Ben Selin." dedi. Berk elindeki sandviçle uğraşmayı bırakıp Selin'e büyülenmiş gibi bakmaya başladı.
Bir Selin'e bir de Berk'e baktım. Berk, Selin'in nesine bu kadar büyülenmiş olabilirdi? O sırada iç sesim araya girip
"Çünkü lonet olası bir güzelliği var. Hadi gidelim Pandam." dedi. İç sesim haklıydı. Selin gerçekten çok güzeldi ben ise... PONÇİK!
Selin , Berk'e gülümsemeye devam ederek yanıma oturdu. Bir kaç ufak tefek, havadan sudan sohbet ettikten sonra Selin, diğerlerinin geldiğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı.
"Vay be." dedi Berk.
"Ne?"
"Duru oda arkadaşına yavşayabilir miyim?" dedi.
Biz 6. sınıfa giderken aynı soruyu ben de Berk'e soruyordum. Okulun en yakışıklı çocuğu Berk'in kankasıydı. Ve ben de Berk'e her fırsatta, "Berk kankana yavşayabilir miyim?" diye soruyordum.
Berk'in sorduğu soru aklıma geldi ve Berk'e dönüp,
"Tabii." dedim. "Ne zaman pandalar uçmaya başlarsa işte o zaman izin veriyorum Selin'e yavşayabilirsin."
Berk hayal kırıklığı dolu gözlerle bana bakarken arkadan gelen Selin ve arkadaşlarını görmesiyle keyfi tekrar yerine geldi. Selin, Ahmet, Can, Melisa ve tanımadığım bir kız yanımıza geliyordu. 
"Naber güzelim?" diye yanıma oturan Can'dan uzaklaşmak için Berk'e doğru kaydım. Berk, Can'ı gördüğü saniye ayağa kalkıp bana,
"Bu ne arıyor burada!" diye bağırmaya başladı. Can da ayağa kalkıp,
"Sen kimsin lan?" diye Berk'e bağırdı. Birbirlerinin üzerine yürümeye başladıkları sırada Selin araya girip,
"Ne oluyor burada!" diye bağırdı. Olan olay anlatıldıktan sonra Selin, Berk'e dönerek, 
"Olur öyle yanlış anlaşılmalar. Takma çok kafana. Can'a güvenebilirsin." dedi. Selin sanki Berk'e büyü yapmıştı. Bir kaç dakika önce esip kükreyen Berk, süt dökmüş kediye dönmüştü.
Selin yanındaki kıza dönüp,
"Bu Yaren. Benim kuzenim." dedi. Sonra kulağıma eğilip, "Biraz saftır ama." dedi.
"Nasıl?" diye sordum. "İzle." dedi ve Yaren'e dönerek,
" Yaren  biliyor musun Duru anne tarafından yarı panda." dedi. Selin bunu söylediği saniye Yaren gözlerini kocaman açıp,
"Gerçekten mi? Kuyruğun var mı? Büyük annen mi panda?" gibi sorularını bana yöneltmeye başladı. Gerçekten hayatımda gördüğüm en saf insandı.
Selin, elini Yaren'in omzuna atarak,
"Yanlış biliyormuşum. Panda değilmiş." dedi. Ardından herkesi orada bırakarak Selin'le birlikte odaya çıktık. Yatakları duvara doğru iyice itip ortada boş bir alan oluşturduktan sonra her hangi bir ihtimale karşı dolaplardan birini yine kapının önüne ittik.
Güvenlik molaya çıktığında herkes odaya tırmanmaya başladı. Önce Melisa ve Yaren sonra ise erkekler odaya girdi. Berk yatağıma uzanıp Ponçik Su'yu kucağına aldı. Herkes tekrardan kendini tanıtmaya başladı. Yaren utanarak,
"Şey ben 19 yaşındayım ama haala lisedeyim çünkü hocaların dış görünüşleriyle ilgili sorularına doğru cevap verdiğim için sözlülerden kırmışlardı ve lise üçü iki kere okudum. Ama müdür yardımcısının balinaya benzemesi veya matematikçinin kaşlarının martı gibi olması benim suçum değil. Neyse. Zaten Ankarada oturuyorum. Erkek arkadaşım var. Beni de çok seviyor." dedi ve cebinden çıkardığı telefonuyla hepimize sevgilisiyle olan fotoğraflarını gösterdi. 
Sıra Berk'e gelmişti. 
"Ben Berk. 20 yaşındayım. Duru'yla çocukluk arkadaşıyız. Kendimi bildim  bileli Duru'nun başına açtıklarıyla uğraşıyorum. Lisede taşındım Ankaraya. Ama beş sene boyunca bu güzide ilimizde bu kadar güzel kişilerin olduğunu bilmezdim." dedi Selin'e bakarak.
Sonra ne yapacağımızı düşünürken Melisa ortaya atlayıp,
"Doğruluk-cesaretlik oynayalım." dedi. Herkes bu fikri kabul edince yuvarlak şekilde oturup birbirimize soru sormaya başladık. Melisa Ahmet'e dönüp,
"Doğruluk mu cesaretlik mi?" diye sordu. Ahmet hiç düşünmeden,
"Doğruluk." dedi.
"Peki. Hiç sevgilini aldattın mı?" 
"Hayır." Melisa aldığı cevaptan mutlu olmamış gibi,
" Hadi ama Ahmet. Hiç mi bir kafede veya barda sevgilini aldatmadın?" dedi. Ahmetin sinirlendiği tüm yüzünden anlaşılıyordu. Melisa'ya doğru eğilip,
"Bak küçük yelloz benimle kendini karıştırma. Ben senin gibi sevgilimin en yakın arkadaşına yavşamam." dedi. Melisa o sessiz sakin Ahmet'ten bunları duyunca şaşkınlıkla bir bize bir de Ahmet'e baktı. Selin gergin ortamı dağatmak için,
"Hadi Ahmet sıra sende. Seç birini." dedi.
"Berk olsun." dedi Ahmet. Berk, Ahmet'in sormasına fırsat vermeden,
"Cesaretlik." dedi. 
"Bu odadan Duru hariç bir kızı öp." dedi. Berk'in kırmızıya dönen yanakları utandığının belirtisiydi. Berk yanımda duran Selin'e yaklaşıp yavaşca yanağına bir buse kondurdu. Şimdi Selin de kırmızı olmaya başlamıştı. Berk yerine oturduktan sonra Can'a dönüp,
"Doğruluk mu? Cesaretlik mi?" diye sordu.
"Cesaretlik." dedi Can. Berk şeytani gülüşler atarak ayağa kalkıp dolabımı açtı ve içinden bir elbise çıkarıp Can'a attı. 
"Giyin de gel." dedi. Selin kahkahalar atarak Can'a,
"Göster bize içindeki seksi kişiyi." dedi. Can sinirle ayağa kalkıp,
"Ama resim, vidyo çekmek yok." dedi. Herkes bir yandan gülerken bir yandan da tamam anlamında kafa salladı. Can banyoya girerken bize dönüp, 
"Kimse bunu bilmeyecek." dedi. Can gittikten sonra da kahkahalar devam etti. Berk kulağıma eğilip,
" O saçma haberin intikamını alma zamanı gelmişti." dedi.
Beş dakika sonra Can banyonun  kapısını açıp dışarıya kafasını uzattı. 
"Yaa giyindim işte. Şimdi çıkarayım." dedi. Berk,
"Olmaz öyle buraya gel ve bize o karşı konulamaz vücudunu göster." dedi. 
Can banyodan çıkarken tüm dikkatimizi ona vermiş izliyorduk. Askılı, diz üstü, kırmızı elbisem Can'a gerçekten çok yakışmıştı. Can'a kahkahalar atarak gülmeye başladık. Bu sefer utancından kırmızı olan oydu.
"Ay bu olmamış ama. Sanki biraz sıkmış." dedi Selin.
Can tekrar giyinip yanımıza geldikten sonra daha oturmadan bana, 
"Doğruluk mu? Cesaretlik mi?" diye sordu.
"Doğruluk." dedim. Can önce Berk'e bakıp sonra bana döndü.
"Bu odada biriyle öpüşecek olsan bu kim olurdu?"
~°~
Merhaba Ponçiklerim❤
Sizce bölüm nasıldı?
Bence sizin kadar tatlıydı🐼
Medyadaki Yaren. Yeni saf kızımız.
Duru ve Berk'in dinlediği şarkı da NÜKLEER BAŞLIKLI KIZ- EĞER İSTERSEN❤
Ben daha yeni uyandım normalde bölümü dün yayınlayacaktım ama kucağımda bilgisayarla uyumuşum.
Neyse ben kahvaltı yapmaya gidiyorum.😄
Size iyi okumalar ve günaydın❤📚
Bu arada minik ponçik yıldıza basarsanız bir panda sevindirmiş olursunuz🌟



İçimdeki PandaWhere stories live. Discover now