Almina'dan devam
Gözlerimi açtığımda yine ağlama isteğim üzerimdeydi. Her zamanki gibi o kabusu görmüştüm. Gerçekleri her gece tekrar tekrar hatırlamaktan nefret ediyordum. Zaten acı çekerken her gece tekrar tekrar yaşamak aynı şeyleri, bana acı veriyordu. Acım öyle bir noktaya ulaşmıştı ki uyumak istemiyordum artık. Kabus görmediğim gün yoktu.
Küçükken sevdiğim kabuslar, şimdi uyumamak için nedenim olmuştu. Bunun nedeni ise değişen şeylerdi. Küçükken annem babam yanımdaydı. Hiçbir derdim, sıkıntım veya bana acı çektirecek bir şey yoktu. O nedenle kabustan uyanınca mutlu olurdum. Gerçek değil diye. Rüyalar ise. Ah o rüyalardan uyanınca çok üzülürdüm. Mesela bir keresinde gökyüzünden dondurma yağmıştı. Yol çikolatalı dondurma, sağ kaldırım çilekli dondurma ve sol kaldırım vanilyalı dondurmaydı. Kış mevsimiydi ve kar yerine dondurma yağıyordu. (yazarınız bu rüyayı gerçekten gördü 8 yaşındayken :D ayrıntılarıyla hatırlıyorum, bunun devamı da varda bozmayayım şimdi)
Şimdi ise kabus görmemek için nelerimi vermezdim. Küçükken ki sevme nedenimi söyledim.Gerçek olmayışlarına sevinmem. Ama bu kabuslar gerçek. Sevinmek yerine uyanınca kalbime bir sancı saplanıyor.
Derin bir nefes aldım. Gözümün önüne birden Ateş'in gülüşü geldi. (?) Neden Ateş geliyor ya.
Silkenip düşüncelerimden uzaklaşmaya çalıştım. Banyoya gidip rutin işlerimi hallettim. Duş almaya üşendim. Her zamanki gibi. Mecburen yapıyorum işte diğer günler. Ama bugün yapmasam da olur, saçlarım dün iki kez duş aldığım için temiz.
Odaya geri dönüp siyah bir dar paça pantolon giydim. Üzerime de siyah bir tişört geçirip pantolonumun içine verdim. Son olarak da siyah deri ceketlerimden, boyundan başlayıp omuzlara kadar giden iki tarafta da olan sıra halindeki gümüş rengi diken aksesuarları olanı geçirdim üzerime. Siyah zincirli botlarımı da giyip, saçlarımı yandan mısır örgüsü yaptım. Ucuna da bir kurdele bağladım. Siyah. Son olarak da siyah bilekliğimi bileğime geçirdim. Yine aklıma Ateş geldi. Of çık artık aklımdan!
Dün ikindi zamanında yediğim kekle durduğumdan dolayı miğdem kazınıyordu. Bu seferlik bir istisna olsun diyerek mutfağa girdim. Saate baktığımda dersin başlamasına 8 dakika kaldığını gördüm. Fazlaydı bile. Okula gitmem saniyelerimi alıyordu nasılsa. 2-3 saniyede okula varmış oluyordum. (tekrar söylüyorum, abartmıyorum cidden 100 km=2.8sn , galiba çok etkilendim söyleyip duruyorum ya) Dolaptan yoğurt ve meyveler çıkardım. Yoğurdu bir kaseye koyup içine meyveleri doğradım.
Gerçekten çok lezzetli olduğu için kahvaltı yaparsam bunları yiyordum. Üşenirsem de peynir veya labne reçel ikilisini. Süt ürünlerini bu kadar çok severken direk sütü hiç sevmemem de ayrı ironi.
Kasemi bitirince daha 3 dakikam olduğunu gördüm. Çantamı omzuma atıp telefonumu cebime koydum ve kapıyı kapatıp dışarı çıktım.
Bahçedeyken bacağıma sürten yumuşak şeyle başıma aşağıya çevirdim. Köpeğim Kont başını dizime sürtüyordu. Bu haline tebessüm ederek yere çömeldim ve tüylerini okşadım. Dün yan villadaki komşunun köpeğiyle oynadıkları için Ateş köpeğimi, pardon köpeklerimi görmemişti.
Tam 6 köpeğim vardı. 2 sini bu evimde yetiştirirken, eğitimli olan köpeğim, k9 cinsi olan ve yavru köpekler dağ evimdeydi. Dağ evimi kimse bilmezdi. Huzur bulmak için veya kafamı dinlemek için giderdim ara sıra.
Sonuncu, sibirya kurtlarımdan birini ise Göksel eğitiyordu. (Göksel en güvendiği adamı) Yani köpekleri baya seviyorum.
Kont'u sevmeyi bırakıp arabama gittim hızlı adımlarla. Dersin başlamasına az kaldı. Aslında pek umrumda değil de okulu bitirip doktor olmayı çok istiyorum. Annem ve babam öldü belki. Ama diğer ölüm eşiğindeki kişileri kurtarmak benim elimde olacak. O nedenle okulu önemsiyorum zaten. Hayata tutunmamın en büyük sebebi bu. Aslında... Tek sebebi bu.
Arabama binince hemen arabayı (ferrari olduğunu tekrar belirteyim) çalıştırıp gaza bastım. Saniyeler içinde okula varınca dünkü gibi havalı bir park ediş yaptım. Yine gözler üzerimdeydi. Ah bir alışamadılar gitti. Tamam yeni gelenleri anlarım da siz niye bakıyorsunuz. Bir yıldan fazladır tanıyorsunuz beni.
Arabayı otomatik olarak kilitleyip okula doğru ilerlerken hızla gelen bir araba sesi duydum. Bahçeye Bugatti marka, siyah ve turuncu renklerinde çok güzel bir araba hızla giriş yaptı. Ustaca park etti. Hey! O benim numaramdı.
Kaşlarımı çatmış çıkacak kişiye bakarken çıkan kişiyle şaşırmadım değil. Bu Ateş'ti. Arabadan inip güneş gözlüklerini havalı bir şekilde çıkardı. o değil de ocak ayındayız ne güneş gözlüğü. Tamam hava çok soğuk değil buna rağmen. Antalya'dayız ama yine de güneş yok yani.
Benim gibi siyahlara bürünmüştü. Bu sefer cidden erkek versiyonumdu. Siyah pantolon, siyah tişört ve siyah deri ceket. Ben yine onu keserken göz göze geldik. Sanki ona değil de çevreye bakınıyormuş gibi öylesine bir yerlere bakmaya başladım. Sonra da arkamı dönüp binaya giriş yaptım. Yine rezillik yine rezillik.
Dudaklarımı dişlemeyi bırakıp merdivenleri 2'şer 3'er çıktım ve sınıfa vardım. Yine duygusuz yüz ifademle içeri girip yerime oturdum. Ateş de ardımdan geldi ve yerine oturup bana göz kırptı. Gözlerimi devirdim.
Öğretmen de bir süre sonra geldi zaten. Ders edebiyattı! En sevdiğim. Bu hoca uyuz olmadığım sınırlı kişilerdendi. Kahverengi saçları, mavi gözleri, uzun boyu ve siyah çerçeveli gözlükleriyle yaşını hiç belli etmiyordu. Yaşının 40'larda olduğunu duymuştum ancak bunu bilmeyen birisi en fazla 30 yaşındadır derdi.
Yüzündeki gülümsemeyle içeri girdi ve yerine oturdu. O
-Oturun çocuklar.
Ben zaten kalkmamıştım. Hocayı seviyor olmam, kişiliğimi değiştireceğim anlamına gelmez. O da fazla takılmıyordu .
Bir süre ders işlendi. Bu dersi dinledim. Dersin daha yarısına gelmeden kapı çaldı. Müdür arkasında bir kız öğrenciyle içeri girdi. Kız sevimli bir görüntüye sahipti. Açık kahverengi saçları, aynı ton açık kahverengi gözleri vardı. Yanakları hafif şişkindi ve tam sıkılasıydı.
-Çocuklar okulumuza yeni bir öğrencimiz daha geldi. Daha dün bu şehre taşındıkları için bugün gelebildi ancak. Arkadaşınızla konuşup kaynaşın. Kendini yabancı hissettirmeyin. Size güveniyorum. İyi dersler.
Müdür çıkınca hoca kıza tebessüm ederek baktı.
-Kendini tanıt bakalım canım.
Kız derin bir nefes aldı. İlgi odağı olmayı sevmediği yerinde kıpırdanıp durmasından ve insanlar hariç her yere bakmasından belliydi.
-İsmim Deniz. Deniz POLAT. İstanbul'dan geldim. Bu kadar.
Hafif gülümseyerek baktı hocaya.
-Okulumuza hoş geldin kızım. Sen boş bir yere otur bakalım.
Sınıfta yanı boş olan bir ben, bir de Ateş olduğu için, eh Ateş'le de oturamayacağı için benim yanıma yöneldi. İzin ister gibi baktı. Aslında yanımdan gönderirdim ama bu kız bir an gözüme çok sevimli geldi. Geri çeviremedim.
Onaylarcasına başımı salladım ve çantamı yanımdan alıp sıranın yanına, yere bıraktım. O da yanıma geçti. Tedirgin gözüküyordu. Eh tabi dikenli bileklik, deri ceket ve çanta kullanan, siyahlara bürünmüş sert bakan bir kızın yanında tedirgin hissetmese garip olurdu. Kız yeni geldiği için zaten yabancı hissediyordu. Kötü bakışlarımla daha da kötü bir hale getirmeyim diyerek okulda bir ilki gerçekleştirdim. Bütün gözler üzerimdeydi zaten. İlk kez yanıma birini kabul etmiştim.
Kıza hafifçe gülümsedim. O da bir nefes vererek gülümsemeyle karşılık verdi bana. Bütün bakışlar mümkünmüş gibi daha da şaşkın ifadelere dönüştü. Bu hallerine gülmek istedim ama yanaklarımı dişleyerek engel oldum. Zaten bu ani değişimime şaşırdılar, bir de gülersem onca zaman sonra, bayılır falan bunlar.
Sınıfta bir uğultu oluştu. Herkes bana bakarak konuşuyordu. Yeni gelen kişi Deniz olmasına rağmen. Takmayarak önüme döndüm ve derse kaldığı yerden anlatmaya devam eden hocaya odaklandım.
Göz ucuyla Ateş'e baktım. Sanki kontrol edemiyordum. İstemsiz oluyordu bunlar. Vücudum bana itaat etmiyor gibiydi. Baktığım zaman Ateş'in de bana baktığını fark ettim. Gözlerini kaçırmayıp bakmaya devam etti. Bir süre ben de bakışlarımı kaçırmadım ama en sonunda dayanamayıp tekrar önüme döndüm.
Beni mi izliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERÇEK KABUS (askıya alındı)
Teen FictionHerkes rüyaları severdi. En çok da güzel olan, kendilerini mutlu eden rüyaları. Ancak ben rüyaları değil, kabusları severdim. Rüyalardan uyanınca gerçek olmadığı için üzülürdüm. Asla gerçek olamazdı, mutlu olamazdım, olmayacaktım. Çünkü ben Almina S...