Bölüm 8

105K 3.4K 345
                                    

Salona içimde büyümeye devam eden heyecana inat emin adımlarla ilerlerken kalbim bu heyecanı kaldıracak gibi değildi. Yavaş ama ürkek adımlarla salona girdiğimde Hakan'ın karşısına ve ona en uzak noktada vereceği tepkiyi beklemeye başladım.

O ise hiçbir şey söylemeden elindeki zarfı sallayıp duruyordu. Beni bu kadar kibar(!) çağırmasına rağmen bu tepkisizliğine yorumsuz kalmıştım. Bu kadar sakin(!) ve tepkisiz olduğuna göre elinde sallayıp durduğu zarf hastaneden gelecek olan sonuçlara ait olmalıydı.

Çünkü ortada beni ilgilendiren bir durum varsa ve bu da Hakan'ın müdahale edemediği bir sonuçsa eğer yüzündeki sakinliğinde sinirinin de  nedeni bu olabilirdi.  Ya da bir zarfı eve getirmek çok zor olmalıydı ve arkadaş benim için bir iyilik yaptığı için kendine kızıyor da olabilirdi.

Her ne kadar içimden onu eleştiri yağmuruna tutsam da merakımı geri plana atamadan "Sonuçlar mı ?" diye sordum.

Melek abla mutfaktan koşarak hemen yanıma geldiğinde merak konusunda yalnız olmadığıma sevindim. Melek abla da benim gibi merakını içinde tutamayıp "Hastaneden gelecek olan sonuçlar mı ?" diye sorduğunda Hakan onu başıyla onayladı.

Oturduğu koltukta zarfla oynayan Hakan'a "Verir misin ?" diye sorduğumda ise "Hayır." cevabını aldım ve bu cevap karşısında nedense hiç şaşırmadım. Sonuçta ortada Hakan'ın tepkilerine alışmak üzere olan bünyem söz konusuydu. Melek abla yanımda heyecandan bayılacakken ben sinirden bayılacaktım.  Bir kere insan yerine koymuyor ki karşısındakini!

Hakan "Oturun." dediğinde Melek abla ile birlikte bir süre birbirimize baktıktan sonra el mahkum yanımızdaki büyük koltuğa geçip oturduk.
Hakan ise elindeki zarfı insan dışı bir tavırla kucağıma attıktan sonra "Aç." deyip arkasına yaslandı.

Ellerim sinirden titrerken bir taraftan da zarfı açmaya çalışıyordum. Bakışları üstümde baskı oluştururken zarfı açması için Melek ablaya uzattım.

"Açar mısın abla ?" diye eklerken Melek abla elimdeki zarfı alıp dikkatlice açtı.
Bir süre zarfın içinden çıkardığı kağıdı inceledikten sonra değişen yüz ifadesinin ardından sakince bana uzattığında hiç bir şey anlamamıştım.

Bir süre anlamsız bakışlar eşliğinde kağıdı incelerken dikkatimi çeken yere doktorun işaretlediği bölüme baktığım an kendimi kaynar suların içinde bulmuştum sanki. İçine düştüğüm labirent Hakan'ın salondan çıkmasıyla daha karmaşık bir hal almıştı sanki. Vereceği tepkiyi bilememek ruhumu büyük bir çıkmaza sürüklüyor.

Belki diyordum kendime sürekli. Belki kulaktan dolma bilgiler bu sefer beni yanıltıyordur.
Belki başka bir sorun vardır demiştim hep.  Böyle bir ihtimal varken bile görmemezlikten geliyordum!

Elinde sigara paketiyle salona geri gelen Hakan'a elindeki zarfı uzatan Melek abla "Hakan Bey bir de siz bakın!" diyerek zarfın içinden çıkan kağıdı Hakan'a uzattı.

Melek ablanın yüzündeki gerginlik beni oldukça huzursuz ediyordu. Hakan elindeki kağıdı inceledikten sonra ''Kaç yaşına geldin farkında mısın? Beş yaşında değilsin! Korunmaya ya da başında birinin beklemesine ihtiyacın yok! Kendine dikkat etmek zorundasın anladın mı! Seni başında birisi bekleyemez!'' derken bir taraftan da kükrüyordu.

''Bundan sonra kendine çeki düzen veriyorsun. Bir tane bile ilacını içmezsen seni gebertirim.'' dediğinde gözlerinden alev çıkıyordu.

Hakan'dan daha büyük tepkiler vermesini beklerken o sadece gitmişti.
Ortada çok yanlış vardı ama doğrular hep kilitli kalıyordu. Doğruyu hep yanlışlar üzerinden buluyordum.

O giderken istemsizce ağzımdan kaçan ''Piç kurusu.'' lafını Melek ablanın duymamış olması için dua ediyordum. Başım öne eğik Melek abladan gelen azarlamaları dinlerken aniden kolumdan çekilmem sonucunda frekans değişikliğine uğradım.

Az önce sakince azar işitirken şimdi Hakan'ın sürüklemesiyle peşinden gidiyordum.
Merdivenleri hızlıca çıkıp beni sakince(!)  odasına ittiğinde kapıyı arkamızdan kilitledi.

Hakan kolumdan sıkıca tutup bedenimi hızlıca kendine çektiğinde "Dediğini bana söylesene hadi!" deyip bağırmaya başladı.

''Piç kurusu dedim.'' derken gözlerinin içine bakıyordum. Bu cesaret bana nereden gelmişti?

Cebinden çıkardığı kağıtları elime sıkıştırdığında sadece "Bak." diye bağırdı.

Elimdeki kağıtları ona attığımda bir tepki vermeden bana bakıyordu. Odadan çıkmak için hamle yaptığımda beni yatağına itti. Düştüğüm yataktan tekrar ayağa kalktığımda kolumdan çekip tekrar yatağına oturttu. 

Attığım kağıtları yerden alıp açtığında gördüğüm sonuçla olduğum yerde kaldım.

"Ama-"

"Sus! Sadece bak!" dediğinde elinden çekip incelemeye başladım. O yanımda öfkeyle konuşmaya devam ediyordu.

''Ölmek mi istiyorsun söyle bana! Neden dikkat etmiyorsun kendine! Görmüyor muyum sanıyorsun mutsuz olduğunu? Görüyorum Sanem. Farkındayım her şeyin. Bana nefretle baktığını görmüyor muyum? İnan görüyorum. Ama sana en baştan güzellikle teklif sundum. Gel yanımda çalış dedim. Sen ne yaptın? Kabul etmedin. Senin kara kaşın kara gözün için mi gel dedim sanıyorsun? İstesem başka birini bulamaz mıydım? O kadar profesyonel adamlar varken seni mi seçerdim bir düşün? Sırf o gün Beyazıt'ın sana olan bakışları için... Sırf senin ona olan davranışların içindi her şey... Söyle ne yapayım ben? Sen söyle bana... Kendini öyle bir hastalığa sürükledin ki tedavisi seni yıpratacak... Ben sonuç ne olursa olsun yanındayım. Bu süreç senin için çok önemli... İlerde bir çocuğun olsun istiyorsan hiçbir ilacı aksatmadan kullan. En kısa zamanda doktora gideceğiz.'' 

Ağlamam üzüntüden ya da acıdan değildi. Bu sefer mutluluktan ağlıyordum. Hakan her şeyin farkındaydı. Beni anlamıyor sanıyordum fakat her şeyin o da farkındaydı. İkimiz de birbirimize Beyazıt için katlanıyorduk demek ki... Hakan dizimin dibinde oturduğunda başını dizlerime koydu. Elleri sırtımda dolaşırken zamanla birlikte her şey durmuştu sanki. 

"Sanem?" dediğinde adımı fısıldar gibi konuşmuştu. 

Yine her şeyi o an unutarak "Efendim?" dedim.

"Beyazıt bir anneyi hak etmiyordu?" diye sorduğunda onun adını duyduğum an yüzümde oluşan gülümsemeyi hiçbir şey silemiyordu. Hakan'ın bu sorusu beni paramparça etmişti. 

"O her şeyi hak ediyor." diyebildim sadece.

"Lütfen bana biraz daha katlan. Oğlum için. Benim için." dediğinde sesinde bir emir değil yalvarma vardı sanki.

"Ama sadece Beyazıt için." dedim sesimin titremesini önemsemeden.

"Beyazıt... O çok küçük değil mi?  Hiç büyümüyormuş gibi. Şimdi ona yeniden bir hayat yaratmaya çalışıyorum. Yeniden bir ailesi olsun diye. Bilemiyorum. Nasıl olur ama olması gereken buydu. Yeniden bana bakıp ne zaman 'baba' diyecek bilmiyorum. Sadece o günü bekliyorumi" dediğinde yutkunamıyordum sanki.

"Olması gereken..." deyip sustuğumda onun anlaması ve açıklaması için fırsat verdim.

"Evet. Belki çok yanlıştı bu yaşadıklarımız senin için ama seni ben seçmedim. Beyazıt seni kabullendiğinden beri sen seçilmiştin. Beyazıt'ın tercihi tamamen. Ama aynı evin içinde senden uzak durmak çok zor..."  dediğinde dizimin dibinden kalkıp yatakta yanıma oturdu.

"Peki ya İpek...? Sence Beyazıt onun acısını unutmuş mudur ? Hala onun enkazındayken beni hediye olarak mı verir yoksa kurban olarak mı ?"  diye sordum gözlerinden gözlerimi bir an bile ayırmadan.

"Belki de o enkazdan kurtulmak için seni bize hediye etti ?" dediğinde tek kaşını havaya kaldırıp soru sorar gibi bakmaya başladığında sadece gülümsemekle yetindim.

"Sanem ?"

"Efendim ?"

"Eğer bu aileyi kurmama yardım edersen o hayallerinin bir kısmını gerçekleştirebilirim." dediğinde şok olmuş bir şekilde ona baktım.

Üniversite? Hakan'dan aynı bir hayat? Bunların hepsi tamam olsa bile ya benim hayallerim ?
O bu hayalleri kabul eder mi ?

Şimdi çık işin içinden...

Psikopat Mafyanın Esiri Where stories live. Discover now