Bölüm 7

117K 7.1K 315
                                    

Ona nezaketten uzak soğuk bir gülümseme gönderdim ancak bu yaptığım pis pis sırıtan yüzünü yok etmiyordu. Sinirle gözlerimi kaçırdım. Yalan söylemiş olmam hoşuna mı gitti acaba, anlamadım ki... Ortalıkta Toprak'ın babası görünmüyordu. Annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın hepsinin aksine bana daha samimi bir yüz ifadesi ile bakıyordu. Nazikçe gülümseyerek yanıma geldi

"Ben Toprak'ın annesi Damla canım, hadi ayakta kalma içeri geç..."

İçeri geçip beyaz rengi klasik koltuklardan birine oturup, bebeği hafiften kucağımda yatırır bir vaziyette tutarken sesim kısılmış gibi hissediyordum. Sanki konuşsak bile beni bir böcek gibi göreceklermiş ve yüzüme bile bakmayacaklarmış gibi... Ki zaten diğer çocuk ve kız bana bir pislikmişim gibi bakıyordu. Toprak zaten orada yokmuşum gibi davranmaktaydı. Kendimi o kadar kötü hissetmiştim ki koşup bu kasvetli alandan çıkıp kurtulmak istedim. Beni ne olarak görüyorlardı? Oğullarını ayartan bir pislik? Para avcısı? Olasılıkları kafamdan silmeye çalıştım. Bunları düşünerek kendime hiç yardımcı olmuyordum.

"Bu kızım Çiğdem, bu da oğlum Taner..."

"Memnun oldum efendim." diye fısıldadım sesimin çıktığından şüpheliydim. Çiğdem 'neyin peşinde olduğunu biliyorum pislik' bakışını atarken Taner'in bakışlarına anlam bile veremiyordum. Ne diyeceğini bilemiyordu kimse çünkü bu normal bir tanışma değildi. Toprak sevgilisini değil herkesten habersiz hamile bıraktığı kızı ve çocuğunu tanıştırıyordu. Utandım hem de çok...

"Torunuma bakabilir miyim?" diye bir soru yöneltti Damla Hanım. Gülümseyerek onun ışıldayan kahverengi gözlerinin içine baktım ve ayağa kalkarak Arsu'yu ona verdim. Kadın bir anda herkesi unutarak özlemle bebeği sevmeye ve onunla ilgilenmeye başladı. İçimdeki o karanlık duyguları bir kenara iten ve ışığın yüzeye çıkmasını sağlayan şey, bu görüntüydü. Arsu'nun böyle bir sihri vardı üzerimde, belki benim kızım değildi yine de onun mutluluğu benim mutluluğumdu. O gülümseyince dünyalar benim oluyormuş gibi hissediyorum. Huzurluydum ta ki Toprak'ın kız kardeşinin dudaklarından o iğrenç cümle dökülene kadar...

"Bilmediğin bir bebeği niye seviyorsun anne? DNA testi yaptıralım da bir."

Kalbim paramparça oldu. Bir tokmağın kalbime düştüğünü ve onu un ufak edişini hissettim. Ve o an kendimden hiç beklenmeyen bir şekilde, sessizliği yararak bağırdım.

"DNA testi oldu! Bu çocuk Toprak'ın. Nezaketen geldim yoksa ben de senin bu iğrenç bakışlarına meraklı değilim! Ayrıca ben oğlunuz gibi her önüme gelenle yatmıyorum!"

Biri koluma dokunduğunda sinirle, bana bakan Toprak'ı iteledim ve sakin günlerin, ayların hatta yılların acısını çıkarır gibi şaşkın bakışlar altında ağlayarak haykırdım.

"Bırak, dokunma bana pislik! İğrenç bir adamsın duydun mu beni? DNA testini de mi söylemedin yoksa onlara? Beni de senin gibi iğrenç aşağılık biri olarak görsünler diye mi?"

Hızla bebeği kadının kucağından aldım ve Çiğdem ile Taner'e döndüm.

"O küçümseyici bakışlarınızı bana değil kardeşinize atın! Bebeğin yüzünü bir daha asla görmeyeceksiniz!"

Büyük adımlar atarak salondan çıkarken tek fark ettiğim şey Toprak'ın başını yere eğerek boş gözlerle zemini incelemesi ve Damla Hanım'ın 'kızım lütfen dur!' diye bağırışıydı. Ama durmadım. Onlara katlanamazdım. Hava kararmak üzereydi. Tek mantıklı yaptığım şey kapıda duran adama "Bana bir taksi çağırın lütfen." demek olmuştu...

Zaten kimse de evden çıkıp peşimden gelmek gibi bir hata ve saçmalık yapmamıştı. Gelen taksiye bindim ve adresi söyleyerek geriye yaslandım. Daha deminki patlamamın aksine şimdi gözyaşlarım sessiz sessiz yol alıyordu. Canım yanıyordu, hem de çok... Toprak'ın bu sessizliği, kardeşlerinin küçümseyici bakışları... Sustum... Her zamanki gibi sessizliğime geri döndüm...

Duru Bir UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin