Bölüm 11

109K 6.5K 376
                                    

Instagram: utarit5 🥑

Bölüm 11

Tam marketin çıkışında bulunduğum kaldırımda öylece durdum. Kulaklarım bana ihanet ediyor olmalıydı. Ama o tanıdık ses tekrar beynimin en ücra köşesine ulaştığında arayan kişinin gerçekten Sima olduğuna emin oldum.

"Duru orda mısın?"

Sesim çıkmadı, dahası telefonu anında yüzüne kapadım çünkü o an ellerim titrerken ve karmaşık düşünceler zihnime hücum ederken, en doğru şeyin telefonu kapatmak olduğunu düşünmüştüm.

Hızlı adımlarla biraz ilerideki siyah arabaya ulaştığımda hışımla kapıyı açarak öne bindim.

"Aldın mı?"

"Evet." diye fısıldadığımda Toprak arabayı çalıştırmak yerine bekledi.

"İyi misin sen?"

"Evet." dedim ve olabilecek en yapmacık şekilde ona gülümsedim. Kendimden bu yaptıklarım için tiksiniyordum.

"Neden?"

"Yüzün bembeyaz olmuş."

"Hızlı hareket ettiğim için yoruldum, ondandır." diyerek koltukta geriye yaslandığımda neyse ki Toprak konuyu fazla uzatmadan arabayı çalıştırdı.

Demir malikanesine giden yolculuk boyunca sürekli aklımda Sima'nın sesi yankılanıyordu. Selin'in ona her şeyi anlatmış olabileceği ihtimali beni çok fazla endişelendiriyordu ve nedense içimden bir ses kötü şeylerin olacağını fısıldıyor, Sima'ya güvenmemem gerektiğini aşılıyordu bana. Sonuç itibariyle er ya da geç mutlaka bu kaçtığım gerçeklerle yüzleşecektim ama şimdi her şey yeni yeni rayına oturmaya başlamışken bunun olmasını hiç istemiyordum.

Kısa bir süre sonra daha öncesinde darmadağın olmuş halimle çıkıp gittiğim evin önünde durduğumuzda Arsu ile birlikte basamakları sakince çıktım ve kapının orada, anahtarları takım elbiseli birine teslim eden Toprak'ı bekledim. Yanıma ulaştığında tedirginliğimi anlayarak, "Annem dışında kimse yok." diyerek kapının ziline bastı. Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirdim. Sadece annesi ile görüşecek olmak büyük ölçüde rahatlamamı sağlamıştı. Genç bir kız kapıyı açınca Toprak destek olmak istercesine kolumdan tuttu ve beraberce içeriye geçtik. Geniş odaya vardığımızda Damla Hanım anında ayaklanarak bize baktı.

"Gelmene o kadar mutlu oldum ki..." dediğinde gözleri ışıldıyordu. Kadına acıdım, kim torunuyla böyle bir halde tanışmak isterdi ki? Geçen sefer oturduğum koltuğa yerleştim, Toprak elindeki mama poşetini genç kıza uzatarak "Bebek için, hazırla lütfen." dedi ve gelip hemen yanıma oturarak, Arsu'yu kendi kucağına aldı. Annesi bu görüntüden memnun bir şekilde dikkatle oğlunun hareketlerini inceleyerek gülümsemişti. Hoş benim herhangi bir bağım olmamasına rağmen, Toprak'ın bu hareketleri yine de hoşuma gidiyordu.

"Kucağıma alabilir miyim?"

Toprak gülümseyerek, "Tabi ki anne." dedi. Annesine düşkün olduğu incelikli konuşmasından belli oluyordu ve Toprak'ın bu halleri içimi sımsıcak yapıyordu.

Damla Hanım sessizce duran ve olup biteni izleyen Arsu'yu kucağına alıp kokusunu içine çekti. Herkesin sevdiği ve yaptığı bir şeydi bu, masum bir bebeğin kokusu tüm kokulardan çok daha güçlüydü.

Az önceki kız dumanı üzerinde tüten kase ile içeri girdiğinde ayağa kalkıp ona yöneldim. Kaseyi alacağım sırada Toprak bende önce davrandı.

"Neden anneme vermiyoruz?" diyerek sevimlice gülümsediğinde "Tabi..." diyerek karşılık verdim ona. Çok mutlu görünüyordu ve ben o ne derse evet diyecek durumdaydım. İlk defa beraberken bu kadar huzurluydu ve Toprak'ın yüzündeki ifade bir çocuğun masum gülümsemesinden farksızdı. Benim de bu kadar mutlu olabilmem normal miydi?

"Gel hadi biz biraz bahçeye çıkalım, annem de onunla vakit geçirsin."

Onu takip ederken gülümsemeden edemiyordum.

"Merak etme annem bebekler konusunda deneyimlidir, sonuçta dört çocuk annesi." diyerek göz kırptıktan sona, havuzun kenarındaki masaya oturdu.

Masada onun karşısına geçtiğimde, bir süre ikimiz de sessizce havuzu izledik sonra ilk konuşan Toprak oldu.

"Zamanla diğerleri de alışacak, alışmak zorundalar."

Alışmak zorunda değillerdi bana göre.

"Onları umursama olur mu? Ben hayatım boyunca bunu yaparak bir nebze olsun rahat bir yaşam sürdüm." diye devam ettiğinde yine o sorular zihnime akın etti.

Dediği şeyi kavramaya çalıştım, belli ki o da bazı sıkıntılar yaşamıştı. Bana anlatmasını içini dökmesini diledim ancak kimse henüz tanıştığı birine ailesiyle ilgili şeyleri anlatmazdı, o yüzden sustum.

Toprak'ın telefonu çaldığında usulca bakışlarımı havuzdan çektim ve ona baktım. Telefonu cevapladığında yüzünü ciddi bir ifade bürümüştü. Karşıdaki sese cevap olarak "Evet benim Toprak. Nişanlısı oluyorum." der demez dikkat kesildim. Kısa bir süre sonra Toprak'ın göz bebekleri büyüdü, ağzı aralandı ve yüzü bembeyaz kesildi. Ne olduğunu soramadan ağzından dökülen cümle ile beynimden vurulmuşa döndüm.

"Kaza mı geçirdi?"

Endişeyle ayağa kalktığında ben de onunla birlikte panikle ayaklandım. Ancak Toprak'ın yaptığı tek şey beni öylece bırakıp yanımdan ayrılması oldu. Sadece ayakta durarak, o gittikten sonra oluşan boşluğa diktim gözlerimi.

Şimdi kafam az öncekinden daha karışıktı. Nişanlım demişti, yani hala ayrılmamışlardı.

"İyi misin kızım?"

Düşüncelerimden sıyrılıp Damla Hanım'a baktım.

"İyiyim."

''Toprak hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti, bir şey mi oldu yoksa?''

''Bilmiyorum.'' dedim. Ona kazadan bahsedip bahsetmemek konusunda düşündükten sonra söylememeye karar verdim. Bu beni ilgilendirmezdi.

Damla Hanım umutla ''Toprak gelene kadar burada kalacaksın değil mi?'' dediğinde iyice huzursuz oldum.

"Kalmasam daha iyi olur..."

Damla Hanım yavaşça bana yaklaşıp ellerimi kendi elleri arasına alınca nefesimi tuttum.

"Bak kızım, çocuklarım ayıp ettiler biliyorum. Ama emin ol seni tanımadıkları için böyle yaptılar. Lütfen kırma beni. Bir daha öyle bir olay olmasına izin vermem."

Reddetmek için ağzımı açtım ama söyleyeceğim her şey boğazımda takılı kaldı. O bu kadar sevgi doluyken ona karşı kırıcı olmak istemiyordum.

''Peki.'' dedim gülümseyerek...

''Ben geldim!''

Sesin geldiği yöne baktım hızla. Timur Demir haylaz bir sırıtışla bana bakıyordu. Anlaşılan Demir malikanesinde günüm baya güzel geçecekti...

Duru Bir UmutWhere stories live. Discover now