Bölüm 18

95.5K 5.7K 221
                                    

Instagram: utarit5 🥑

Bölüm 18

Sabah düne göre daha iyi gibiydim. Kendime, daha iyi hissedebilmem adına bir kahve yapmıştım. Arsu henüz yeni uyanmış, oyun halısında kıpırdanıp duruyordu. İlk önce biraz rahatlamak ve düşüncelerimi dağıtmak için Ezgi'yi aradım. Üçüncü çalışta uykulu sesiyle cevap verdi.

"Bu aramayı neye borçluyuz güzellik."

Hafifçe kıkırdayarak "Sesini bile özlemişim be." dedim neşeli bir şekilde. Sima'nın yaptıklarından sonra Ezgi'nin destekleri, sıcakkanlılığı içimdeki kor aleve soğuk bir su serpiyordu.

"Tatilimiz nasıl geçti bakalım?"

"Tatil güzeldi." dedim her tonundan sıkıntı akan sesimle.

"Tabii sonrası facia."

Dün yaşadığım şoktan ve hüzünden sonra, şaşırtıcı bir şekilde şimdi kendimi kontrol edebiliyordum. Zaten bugüne kadar tüm yaşadığım sıkıntılara rağmen, böyle gülümseyen bir yüze sahip olmamın tek nedeni; acıdan kaçmak ve Pollyanna kişiliğimi ön plana çıkarmaktı...

"Ne oldu?" diye sordu endişeyle Ezgi. Sesi birden canlanıvermişti.

"Annem geldi."

Şaşkınlığını belirten bir ses çıkarınca devam ettim: "Öyle bir anda geldi ki bebeğin benim olmadığını açıklayamadım bile. Toprak şok oldu..."

Benim sesimse biraz yorgunluğumu dışarı yansıtan cinstendi.

"Eee ne oldu yani? Nurgül abla ne dedi?"

"Bana verdiği tek cevap sağlam bir tokat oldu."

Ben bile hala inanamıyordum.

"Oha... Toprak'ın yanında mı?" Sona doğru sesi şaşkınlıktan dolayı incelmişti.

Ona Toprak ile yaşadıklarımı anlattıktan sonra yarım saat geçmişti. Arsu uykusunu alamadığı için onu tekrar uyutmaya karar verdim ve Ezgi ile biraz daha sohbet ettikten sonra telefonu kapattım.

Geciken aşıları aklıma gelince yüzümü buruşturdum. Ne harika değil mi? Başkasının bebeğine baktığımı açıklamam gereken bir annem; çocuğunun annesi olduğum yalanını söylediğim Toprak; elimdekileri kaybetmemek adına uğraşmam gereken çakma anne Sima ve bakmam gereken bir kızım vardı.

Aklıma gelmişken Arsu'yu uyuttuktan sonra; Sima'ya bir mesaj attım:

Konuşmamız gereken şeyler var. Eğer kızını gerçekten istiyorsan evime beklerim. Adresi biliyorsundur.

Cevap vermedi ama geleceğinden emindim çünkü onu kışkırtmıştım. Evim kelimesini bilhassa onu kızdırmak için söylemiştim. Eğer savaş istiyorsa, kılıçlarımı kuşanacaktım.

İyi düşünmeyi bir kenara bırakıp olaylara nefretle baktığımda, yapboz parçalarını bir araya getirmek çok daha kolay oluyordu. Gerçi besbelli sergilenen resmi görmemek kör olmakla aynı şeydi. Ve ben uzun süredir kördüm fakat şimdi bana yapılanların hepsinin acısını çıkartmanın vakti gelmişti. Tabi ki, Toprak ve ev ile ilgili her şeyi Selin yetiştirmişti ona, belki de bana söylediği her şey yalandan ibaretti. Kendime bir tokat atmak ve nasıl bu kadar aptal olabildiğimi sormak istiyordum. Gerçi artık bunun bir fayda edeceğine inanmak koca bir saçmalıktı, şimdi hatalarımdan ders çıkarmalı ve sevdiklerimi kaybetmemek için, elimden gelen her şeyi yapmalıydım.

Saatler sonra kendime biraz makarna yaparken, ansızın kapı çaldı. Böyle bir günde gelecek kişiyi tahmin etmek çok zor değildi. Kendimden emin olmaya çalıştım ve yüzüme küstah bir gülümseme yerleştirerek kapıyı açtım. Sima tüm kusursuzluğu ile karşımda dikilirken makarnayı çoktan unutmuştum.

O da en az benim kadar kendinden emin gözüküyordu. Birkaç ay önce parası olmayan birine göre şimdi oldukça şık görünüyordu. Pahalı olduğu her halinden belli olan ütülü beyaz gömleğinin altında, kalçasını sımsıkı saran bordo bir kalem etek vardı. Elimle onu içeri buyur ettiğimde ince topukları girişte tok bir ses çıkardı. Kapıyı oldukça sakin bir şekilde kapadım ve ardından gidip, ocağı kapattım. Sima o sırada kollarını birbirine kavuşturmuş, kaşları havada oturma odasını inceliyordu.

"Kısa kes." diyip koltuğa oturdu ve bacak bacak üstüne attı.

Karşısında dikilip ona tepeden bir bakış attım.

"Beni iyice dinlemeni istiyorum."

O sırada Sima gülümseyerek sordu.

"Ah bu arada Nurgül abla geldi seni çok özlemişti. Görüştünüz mü?"

Ateşle oynuyordu. Kendimi kaybetmemek adına derin bir nefes aldım.

"Sen o masum bebeğin annesi olamayacak kadar aşağılık bir kadınsın. Yalanların ile onu alabileceğini mi sanıyorsun?"

"Sen de yalan söyleyerek Toprak'ı aldın benden, neden olmasın?"

Bir kısmı doğruydu, yalan söylemiştim ama onun gibi alçakça bir amaç için değil masum bir bebeği korumak için...

"Kızımı sana asla vermeyeceğim." Sesim beklediğimden çok daha sakin çıkmıştı.

Gülümseyerek ayağa kalkıp bana yaklaştı ve bir tutam saçımı eline doladı.

"O asla senin kızın olmayacak."

Beni orada öylece dikili halde bırakıp giderken ağzımı açmadım. Dış kapının açılıp kapanma sesi geldi. Arsu zaten benim kızımdı, "o" diye hitap eden o kıza asla anne demeyecekti.

Ve ben bedeli ne olursa olsun kızıma sahip çıkacaktım.

Duru Bir UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin