-2-

2.8K 304 172
                                    

Multimedia:Çağla

Sabah yüzüme gelen güneş ışınlarıyla uyanmadım. Hayır annemde öperek uyandırmadı. Evet alarmımın o berbat sesiyle zorla uyandım. Yeni bir güne daha uyandığım için lanet okuyordum.
Ama ölecek kadar şanslı, ve intihar edecek kadar çaresiz, acımasız değildim.
Evet acımasız değilim çünkü ölerek arkamda bırakacaklarıma üzülüyorum. 'Gidenlere bişey olmuyor, kalanlar boku yiyor.'

Söverek tuvalete gittim ve yüzümü yıkadım. Ve salona gittim.
Genzimi yakan içki ve sigara kokusuyla yürüdüm.
Şu lanet şeye alerjim olmasına rağmen ikiside içmekten bıkmıyordu. İnsan neden kendine zarar veren şeyi bırakmaz ki? Ya da neden bencilce başkalarına da zarar verir?

Kafamı kurcalayan düşüncelerden, babamın hiç sevmediğim ses tonuyla sıyrıldım.
"Ne duruyon orda kız anan seni niye doğurdu? Kalk kahvaltı hazırla da bir işe yara."

Hiç öyle bakmayın, alıştım artık.
Mutfağa gidip kahvaltılık birşeyler çıkardım. Çayı koydum ve üstümü değiştirmek için odama gittim. Üstüme siyah pantolon ve toz pembesi askılı bir bluz giydim. Okulun ilk günlerinde olduğumuz için biraz özen göstermek istemiştim sadece.
Ama kıyafetime gösterdiğim bu özeni, yaralarımı kapatmak için yüzüme gösterecektim. Her zamanki gibi babamdan tokatı yemiştim. Ona herşey denirmişte, orospu babası denmezmiş. Böyle dışarı çıkılmazmış. Tecavüz ederlerse günümü görürmüşüm.
Siktir. Gün yüzü gördüğümüz mü var sanki?
Altıma eşofman tarzı bol bir penye kumaş pantolon giydim ve üstümdeki heryerimi belli eden (!) bluzu çıkartıp kısa kollu düz bir bluz giydim.
Hiç yüzümdeki yaraları kapatmakla uğraşmadım. Çünkü insanların ne düşündüğü umrumda değil. Yolda yürürken birkaç kişinin ilk defa insan görmüş gibi bakmasına aldırmadım. Şuan kafam bozuk olduğu için dua etmeliydiler.
Zira onlar için kötü olabilirdi. Otobüse bindim ve o kadar kalabalık olduğu için insanlar birbirine deyiyordu.

TEMAS.
Olmaması gereken, fakat hayatımızdan çıkmayan berbat şey. Midemin bulanmasını engellemek için kafamı öne eğdim.
TEMAS.
Hiç bilmediğim eller vücudumda geziniyor.
TEMAS.
Hiç bilmediğim ten, tenime değiyor.
TEMAS.
Hiç bilmediğim dokunuşlar, ruhuma işliyor.

PANİK

TER

İĞRENME

TEMAS

BULANIK

"ÇEK ELİNİ!"
İnsanların üzerine düşmüş adama bir kere daha tekme attım.
"Adi herif! "

Bu kadar sinirliyken arkadaki amcanın "Bu kadar insan içinde hiç gerek varmı yaygaraya, binmeseymiş otobüse" laflarını duyunca daha da hiddetlendim.

"Pardon? Otobüse binip binmeyeceğimi senin gibi bir kendini bilmeze sormayacağım.Piç kurusu."

Dedim ve otobüsten indim. Tanımadığım insanlara küfür etmekten çekinmezdim.

Vücudum ter içinde kalmıştı. Titriyordum. Başım dönüyordu. Zaten sahil kenarında olduğum için bir banka oturdum. Çantamdaki sudan bir yudum aldım.

" Sen iyi misin? "
Kafamı çevirip dün otobüs durağında gördüğüm çocuğa baktım.

"Ne yapıyorsun burada?"

"Sahilde dolaşmaya bayılırım. Ah özellikle bu saatlerde."

Bende sahilde dolaşmaya bayılırdım. Özellikle üzgün olduğunda bütün dertlerimi sahile anlatırım. Derdiniz varsa gidin çiçeğe, böceğe, denize anlatın. İnsana dert anlatılır mı?
İnsanoğlu böyledir. Derdine derman, yarana merhem olacağına, derdine sıkıntı yarana tuz olurlar. Ama öyledir ki siz yokuşu çıkarken onlar düzlükte yürüyordu. Fakat yokuşu çıkarsanız, inişi var unutmayın.

Ben kendi kendime düşünürken, kötü gibi görünen ama aslında iyi olan çocuk bana tekrar laf attı.

Elini uzatarak "Ben Arda. Tanışmak ister misin?"
Elimi uzatıp uzatmama konusunda kararsızdım. Her iyiliğin altında bir kötülük sezdiğim için tanışmayı kabul etmedim.
"Bende Çağla. Ama teşekkür ederim tanışmak istemiyorum."

Neden böyle bilmiyorum ama, insanlara karşı her zaman bir duvarım oldu. Ama hiç kimse o duvarları yıkmak istemedi. Kimse neyin var demedi. Kimse neden böylesin, gel bu yokuşu birlikte çıkalım demedi. İnerken herkes yanımdaydı ama..
Tuğlalarım değil de pamuktan çiçekler varken herkes yanımdaydı.
Ve asıl, param varken herkes yanımdaydı.

"Seni anlıyorum Çağla."

"Hah! Ne kadar komik."

"Biraz sıkıntıların var gibi. Dalıyorsun sürekli. Dünde sana bayağı bir baktım. Kafanı kurcalayan birşey mi var?"

"Kafamı kurcalayan birşeyin olup olmaması önemli değil. Dün şerefsizin teki gibi davranırken, bugün ne oldu?"

"Ruh hali diyelim, yada ikizler burcu." dedi ve burukça gülümsedi. Yada gülümser gibi yaptı.

Bu çocuk biraz değişikti. Dün sürekli pislik laflar ederken, bugün de ilk defa ismimi duyarmış gibi yapıyordu. İnsanları anlamak gerçekten zordu. Ben Arda'yı daha dün kötü ve ukala biri olarak görürken, bugün biraz kendime yakın hissetmiştim. Neden bilmiyorum. Bazı şeylerin yoktur bi' nedeni..

Arda'yı baştan aşağı tekrar inceledim. Kumral ve dalgalı saçları özenle arkaya doğru yatırılmıştı. Gözleri kahverenginin en sevdiğim tonuydu. Bal köpüğünün biraz daha koyusu.Boyu en az 1.80'di sanırım. Geniş omuzları ve fazla kasları vardı. Düzenli olarak spor yaptığı her halinden belliydi. Çenesinin sol kısmında hafif bir çıkıntı vardı ve bu kusur, ayrıcalık olarak gözüktü gözümde. Bu düşünceleri kafamdan def etmek zor olmadı tabii.

"Artık okula gitmem gerek."
Dedim ve yürümeye başlarken arkamdan geldiğini fark ettim ve garip bir bakış attım.

"Aynı okula gidiyoruz."

"Öyle mi? Adımı nerden bildiğini şimdi anladım."

Hafifçe gülümsedi ve yürümeye başladık. Hiç konuşmadan okula kadar yürüdük. Sanırım sınıflarımız ayrıydı. Sınıfa girdim ve onu göremedim. Arkama baktım, orada da yoktu. Sırama otururken yüzümü gösteren birkaç kıza aldırış etmemeye çalıştım. Fakat kısa küt saçlı ve tanımadığım bir kız çok fazla bakınca dayanamayıp laf söyledim.

"Bir sorun mu var? Çok baktın."

Yerime oturdum ve yine saçlarımla oynamaya başladım. Babam hiç saçlarımı okşamamıştı benim. Ya da annem hiç saçımı örmemişti. Bir kardeşim yoktu. Bana destek olabilecek bir dostum olmadı benim. Doğru düzgün arkadaşım olmadı. Hepsi paranın kölesi olmuş insanlardı. Ve benimle o yüzden görüşüyorlardı.

Evet benimle para için görüşüyorlardı.

Gülüşünde Öldüğüm (DÜZENLENİYOR) Where stories live. Discover now