PİNOKYO PRENS 🤴 29

10.7K 766 40
                                    

Birkaç günden beri güneş her zamankinden daha yakıcı, daha parlaktı. Düşünmemek için geç saatlere kadar AVM'de kalıp çalışmaları takip ediyor, raporumu tamamlamaya çalışıyordum. Zaydan Hatem'den hatta isminin geçtiği ortamlardan bile köşe bucak kaçıyordum. O günden sonra yalnızca bir defa görmüştüm onu. Otelin girişinde karşılaştığımızda yanında Türk misafirleri vardı. Bu sefer benden yardım istememişti tercüme için. İsteseydi bile bir bahane uydurur kabul etmezdim herhalde. Ben telefon kulağımda Qusay'ı arayarak çıkarken o misafirleriyle birlikte otele giriyordu. Göz göze geldiğimiz zaman hafif bir baş hareketiyle selam vermek durumunda kalmıştım. Sonra devam etmiştim yoluma.

AVM'de yapacak bir iş kalmadığında bile erkenden yalnız kalmamak için otele dönmüyordum. Bugün de öyleydi. İşleri erken toparlamış öğleden sonrası için boşlukta kalmıştım. Hiba'yla birlikte AVM'de dolaşıyorduk. Bir mağazayı gezerken Hiba bugün canını sıkan bir olaydan bahsediyordu.

"Bir müşteri için getirttiğimiz bir elbise vardı. İngiliz konsolosluğunda çalışan bir kadın mağazayı gezerken görmüş, tutturdu elbiseyi almak için. Mağaza müdürüyle konuştu. O da elbiseyi hanımefendi için paketlememizi söyledi. Birkaç saat sonra elbiseyi ayırtan kadıncağız geldi. Elbisenin satıldığını söylediğimde beni azarladı. Mağaza müdürü de geldi, sanki benim suçummuş gibi özür dilememi istedi. İşimi seviyorum ama bu müdürden nefret ediyorum."

Sırtını okşadım şefkatle.

"Daha önce böyle bir olay yaşamamıştım. Çok sinirlendim."

"Bir nehirde iki balık kavga ediyorsa oradan İngilizler geçmiştir, der Ghandi."dedim Hiba'yı biraz yatıştırmak için.

"Bu durumda müdürle ben balık mı oluyoruz?"dedi gülerek. Evet, makamında başımı salladım. "O herif köpek balığı öyleyse!"

Gülerek cansız mankenlere giydirilmiş kum rengi abayalardan birine bakıyordum. "Gülfem, bu nasıl?"diyerek siyah bir tane gösterdi.

"Güzel ama başka rengi var mı acaba bunun?" Saçma bir şekilde birkaç renkten kaçıyordum bu günlerde. Siyah da onlardan biriydi.

***

Mağazadan çıkınca bir yere oturduk. Hiba'ya sormak istediğim şeyler vardı. Bugünlerde kafamı kurcalayan pek çok soruya bir yanıt bulmak umuduyla bir köşede tekrar adını dile getiriyordum kaç günden sonra. Zaydan ve nişanlısı hakkındaki dedikoduları sormuştum. Beni çok şaşırtan bir kaç şey de öğrenmiştim Gözlüklü Magazin'den.

Zaydan'ın kızın ölümünden sonra çabuk toparlanması çok konuşulmuş, yadırganmıştı söylediğine göre. Böyle bir olaydan sonra eski yaşamına çabuk dönmesi öncesinde çıkan dedikoduyu güçlendirmişti. Ayrıca geçen günlerde bana çiçekler gönderen Khalid'in Hafza'yı sevdiği ama kızın gözünün Zaydan'dan başka kimseyi görmediği de beni şaşırtan şeylerdendi.

Hafza'yı seviyordu demek. Buraya gelmesinin, çiçekler göndermesinin sebebi de Zaydan'ın bana ilgisini fark etmesiydi. O da sevdiği kızın ölümünden Zaydan'ı suçluyor olmalı ki onu rahatsız etmek için böyle acizce bir yol seçmişti. Neye bulaştırılmıştım ben?

Bunlar dışarıda konuşulan şeylerdi. İşin iç yüzü başka olmalıydı. Üstelik beni de ilgilendirmemeliydi. Neden bu kadar düşünüyordum tüm bunlar üzerine? Bananeydi! Neden kafamı karıştırmasına izin veriyordum? Seviyorsa onun sorunuydu. İki haftam kalmıştı şu şehirde. Bir haftadır nasıl uzak duruyorsam gene öyle yapmalıydım.

***

Akşam televizyonun karşısında otururken gözlerim sürekli sehpadaki telefona iniyordu. Qusay'a ulaşamamıştım bugün. Bu sıralar çok sık ulaşılmaz oluyordu telefonu. Konuşmalarımızda da eski samimiyet yoktu. Kötüsü ben de bunu eskisi kadar dert etmiyordum. Bugün gözlerim telefona Qusay'dan mesaj ya da arama beklediğim için düşmüyordu. Telefonu elime alırsam Zaydan'ı ölen nişanlısını ya da onunla ilgili başka şeyleri araştırmaktan korkuyordum.

DUALARIMIN PRENSİWhere stories live. Discover now