PİNOKYO PRENS 🤴 39

10K 764 73
                                    

Ben sadece trafikte değil kararlar alırken bile hızdan korkardım. Ne olmuşsa şu son bir kaç ayda olmuştu. Korkunç bir akışa iradesizce kapılıp gitmiştim. Zaydan karşıma çıktığı günden beri tüm dengelerim bozulmuştu.

Sanki biri beni kovalıyormuş gibi, peşimde birileri varmış gibi gaza yükleniyordum. Bir sonraki uçağı bekleyecek sabrım yoktu. Yanılıyordum. Saçmalıyordum. Belki de çıldırmıştım. Bu yüzden bir an önce gidip gerçekle yüzleşmeli, saçmaladığımı kendime ispat etmeliydim.

15 dakika sonra telefonum çalmaya başladı. Arayan Zaydan'dı. Şoför söylemiş olmalıydı. Zaten bu yüzden Kahire'ye gidiyorum, demiştim. Açmadım telefonu.

Zaydan sürekli arıyordu. Az sonra mesajlar gelmeye başladı. Hiç birine bakmadım. Korkuyordum okumaktan. Her mesaj sesiyle gaza daha fazla yükleniyordum. Ne mesajlarına bakacaktım ne telefonlarını açacaktım. Qusay'ı görmeden önce Zaydan'ın masumiyetine inanamazdım artık.

Havalimanının girişinden önceki son trafik lambalarının önünde yeşil ışığı bekleyen araçların arasında sıkışıp kalmıştım. Eğer önümde bekleyen araçlar olmasa muhtemelen trafik kuralı falan dinlemezdim. Sinirlerimi altüst eden sesini susturmak için telefonu elime aldım. Parmağım gelen son mesajın üzerine dokundu.

'Her şeyi anladın. Gitme bir yere. Ne olur sana açıklamama izin ver.'yazıyordu. Sessiz gözyaşlarım hıçkırıklara dönüştü. Yanlış anladın demek yerine, her şeyi anladın, demişti.

Daha birkaç saat öncesine kadar kalbimi uçuran aşk bir anda korkunç bir nefrete dönüşmüştü. Ondan nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyordum. Önümdeki bu trafikten, yollardan, mesafelerden nefret ediyordum. Telefon yeniden çalmaya başlayınca öfkeyle telefonu arabanın yan camına vura vura hem camı hem de telefonu parçaladım. Yolun en sol şeridindeydim. Parçalanan telefonu refüje fırlattım.

Telefonun kesilen sesinin yerini arkadaki arabaların korna sesi almıştı. Devam etmek için yeninde gaza basıp direksiyonu tuttuğumda bileğime kadar bütün elimi yaraladığımı gördüm. Nefret duygusu aşktan daha yoğun bir duygu olmalı ki bugün vitrin yüzünden yaralandığı gündeki kadar bile acı hissetmiyordum elimde.

*****

Havaalanına gelince arabayı öylece bırakıp çantamı aldım yan koltuktan. Elimi peçetelerle sarmıştım. Böyle almazlardı beni uçağa. Hemen gidip işlemlerimi yaptırmaya başladım. Çaresizce Zaydan Hatem'in adını kullanarak elime rağmen, biletimi almıştım.

15.30 Dubai-Kahire uçağı.

_________________________

Uçak Kahire havaalanına indiğinde saat 19.30'u geçiyordu. Üzerimde kan olmuş saks mavisi bir elbise, elimde, içinde telefon bile olmayan bir çantayla, numarasını bile ezbere bilmediğim O adamı görmeye gelmiştim. O'nu nasıl mı bulacaktım? Ben O'nu bulmayacaktım. O'nun beni bulacağını biliyordum.

Havaalanının gelen yolcu kapısından işlemlerimi yaptırıp içeri girdim. Etrafa bakındım. Acele edenler, beklemekten yorulmuş sıkıntılı suratlar, anneler, çocuklar, sevgililer... O neredeydi peki?

Oradaydı! Bana doğru geliyordu. Bir saat önce ağlamaktan tükendi diye düşündüğüm yaşlar gene dökülüyordu gözümden. Bana doğru attığı her adımda biraz daha nefret ediyordum O'ndan. Artık ayakta duracak takatim kalmamıştı. Başım dönüyordu. Dizlerimin üzerine düştüm. O korkunç siluet koşarak geldi. Yanıma diz çökmüş, başımı kucağına almıştı.

"Gülfem,"diyordu ağlamaklı ses. Başka siluetler de çeviriyordu etrafımızı.

"Neden yaptın bunu bana?"

DUALARIMIN PRENSİOù les histoires vivent. Découvrez maintenant