Part 2 : Guns, Cold and High Heels

153 22 65
                                    

4 immamethyst

Elimdeki koladan bir yudum aldıktan sonra Alfred'in gözlerine baktım, ona söyleyeceğim şeyler vardı. Can alıcı yeşilleri benimkiyle buluştuğunda merakla kaşlarını çattı, yutkunup içeceğin gazlı aromasının boğazımı yakmasına izin verdim ve nihayet dudaklarımı araladım.

"Beladan korkmadığımı biliyorsun. "

Başını sallayıp beni onayladı ve ben de bu sırada geniş ahşap salıncakta tamamen ona dönüp bağdaş kurdum. "Beni korumana gerek yok, Alfred. Her seferinde başımı beladan kurtarman...Ben diğer kızlar gibi savunmasız falan değilim, belaya bulaşmayı kendim seçtim; bana yardım ettiğinin farkındayım ve bunun için teşekkürler ama özel korumam gibi davranıyorsun. Böyle yapma, olur mu? "

"Tamam." dedi salıncaktan kalkıp bitmiş içeceğin şişesini elinde buruşturup rastgele bir yere fırlatırken. Başımı onu görebilmek için kaldırıp karanlıkta ışığın zar zor vurduğu gözlerine diktim, bu kadar kolay kabul etmesi beni şaşırtmıştı.

"Tamam mı?" dedim hayret dolu çıkan sesimle ve o, açık kahve saçlarının ensesine doğru uzamaya başlamış tutamlarını elleriyle dağıtarak arkasını döndü. Cevap vermeye gerek görmemişti, fakat benim tanıdığım Alfred böyle yapmazdı, böyle davranmazdı.

Kolamın son yudumunu içtim ve peşine takıldım. Eve çoktan girmişti, koşarak Alfred'in sevdiği filmlerin bir yığın şeklinde durduğu salona gittim fakat yoktu, mutfak da boştu, bu yüzden hızla odasına çıktım. Kapıyı açtım ve içeri girdiğimde Alfred'in yatağında boylu boyunca uzanmış, tavana yapıştırılmış sahte yıldızlara baktığını gördüm. Yanına gidip gitmemekte kararsız kaldığım birkaç saniyenin ardından yatağın köşesine oturdum, Alfred'i daha önce böylesine sıkıntılı ve gergin bir halde gördüğümü hatırlamıyordum bile. Uzanıp elini tuttum, şu dünya üzerindeki tek arkadaşım, tek konuştuğum kişiydi, böyle üzgün olmasını istemiyordum.

"Neyin var?" dedim birdenbire dolan gözlerine bakarken. Benimle göz teması kurmayı inatla reddediyordu.

Yutkundu. "Bir şeyim yok."

"Bir şeyin var işte, söylesene senin için ne yapabilirim?"

Tuttuğum elinden beni çekti ve kendimi boynuna yaslanmış bir halde bulmuşken nefesini zar zor toparlayıp fısıldadı. "Böyle durursan... Çok daha iyi olacağım. "

***

Gidiyorduk işte.

Yapacağım ilk belalı iş değildi, üzerimdeki ceket, ayağımdaki botlar ve hatta külodum bile çaldığım para ile alınmıştı, böyle şeyler beni ürkütmeyeli çok olmuştu.

Üşümüş ellerimi ceketimin cebine koydum ve Douglas'ın sözleri beynimde tekrar tekrar yankılanırken yanımdaki adama baktım; Calum Hood.

"Yeni üyelerimizi şereflendirmek adına büyük bir görev ile başlayacağız. " derken Douglas'ın yüzü karizmatik gülüşü ile aydınlanmıştı. "Bu, " dedi fotoğrafı arkadaki adamlardan biri bize uzatırken, "Kumarhanelerde Piranha adıyla bilinen Malcolm Alexander Hendra. Aslında ünlü ve zengin bir bakan, eminim onu tanıyorsunuzdur. Piranha kumarhanelerde ve yasal olmayan işlerde kullandığı ismi ve biz bugün, bu adamın illegal yollardan elde ettiği paraya el koyacağız. "

Bir bakan, başımıza büyük iş açmaz mı, diye düşünürken Alfred incelediği fotoğrafı bana uzattı.

"Bize herhangi bir şey olma gibi bir tehlike neredeyse yok denecek kadar az. Düzenli olarak gittiği bir kumarhane var ve bugün, orada her yılın belli bir günü yaptığı gibi yüklü miktarda parayı almak için adamlarından biriyle buluşacak, her seferinde bunu yapıyor çünkü kumarhanede bu parayla yakalanma şansı yok, çevredeki polislerin hepsi rüşvet verilmiş kişiler."

My Man And The Devil On His Shoulder Where stories live. Discover now