Part 4 : Melody, Undertone and Justice

121 15 145
                                    

jetmichaelheart sana hala tripliyim

Parmakları.

"Kes şunu Calum, " dedim parmağını külodumun lastiğine geçirdiğinde. Elini çekmedi.

Sinirle ayağa kalktım, ona dönmedim ve sadece belimi görebiliyor olmasının avantajıyla elbiseme uzanıp hızla giymeyi amaçlıyordum fakat boynumdan geçirdiğim anda büyük bir acı sol kolumu hareket ettirmemi engelledi. "Ah, " diye fısıldadım sızıyla. Elleri arkamdan uzandı ve o, elbiseyi giymeme yardım ederken yeri izledim.

Burası hep böyle soğuk muydu?

Ona döndüm, teşekkürler, diye fısıldadıktan sonra çıkmak için kapıya yürüdüm. Gözleri belimi deliyor gibiydi, hissedebiliyordum.

Odadan çıktım ve arkamdan kapıyı kapattım.

Onlara ilk katıldığımızda geldiğimiz yerdeydik. Burası gayet loş ve eski bir yer olabilirdi, ayrıca bir depo gibiydi ama çok fazla oda bulunuyordu. En büyük oda toplantı salonunu andırıyordu, hayatımın önemli bir kısmını burada geçirecek gibi görünüyordum ve Douglas'ın yine masanın başında oturduğu odaya girdiğimde ellerini yavaşça birbirine vurup minik ritimler ile bana alkış tuttu.

"Şampiyonumuz," dedi, bana karizmatik bir tavırla gülümsedi ve ardından şarabından bir yudum aldı. Zenginler şarabı çok sever, diye anımsattım kendime. Babam, Douglas, Piranha.

Alfred oturduğu sandalyeden kalkıp ceketini çıkarttı ve bana giydirmek için uzandı, kainattaki en düşünceli ve centilmen erkek, diye düşündüm.

Ama iyi gözükmüyordu. Ne olmuştu?

"Senin caziben," dedi Douglas. "Bize tam dört yüz elli bin dolar kazandırdı. En büyük kısmı sen hallettiğin için, Adreanna, en büyük pay da, senindir. Tanrı biliyor ki, ben adaletli bir adamım, güzelim. "

Alfred ceketin altında kalan saçlarımı eliyle usulca çıkardı fakat Douglas'ın güzelim demesi ile gözlerinin kısıldığını gördüm. Neden gözlerime bakmıyordu?

Yavaş adımlarla arkasını döndü ve o yerine geçerken Calum odaya girdi, bense hala ayaktaydım. Alfred'in yanına oturdum, Douglas'ın söylediklerine tek bir cevap bile vermek istemiyordum.

"Omzun iyi mi?" dedi Nicholas.

"Kurşun çıktı," dedim. "Dikişler ne zaman çıkar, bilmiyorum."
Calum karşımdaki sandalyeyi çekti ve oturdu.

Ellerini masaya koyduğunda, parmaklarına bakmaktan kendimi alamadım.

"İşte, " dedi Douglas arkadaki adamlardan biri bir çantayı önüme yerleştirdiğinde. "Yetmiş iki bin doların. "

Başka bir adam Calum'ın önüne aynı çantadan koydu. "Ve Calum, Altmış beş bin doların. "

Calum gülümsedi.

Neden gülümsemesi beni böylesine ürkütüyor?

"Yetmiş bin, patron olarak benim ve kalan iki yüz kırk üç bin ise diğerleri arasında paylaştırılacak. İyi işti, çocuklar."

*

"Üşümüyor musun?" diye sordum Alfred'e. Kazağı bu soğuk havayı yenebilecek gibi görünmüyordu ve burnunun ucu çoktan kızarmıştı. Başını iki yana salladı.

Derin bir nefes verdim. "Ben taşıyabilirdim, " dedim elindeki para dolu çantaya bakıp. Ayaklarım hala çıplaktı ve bacaklarım elbisenin eteği yüzünden donuyordu; neyse ki tamamen açıkta olan belim Alfred'in sıcak ceketi sayesinde soğuğu hissetmiyordu.
"Ayakların üşüyor olmalı. " dedi, haklıydı ama başımı iki yana salladım. "Hayır, pek değil. "

My Man And The Devil On His Shoulder Donde viven las historias. Descúbrelo ahora