11. 'Tepki'

191 27 20
                                    

Bölüm şarkısı: Keti 'Ver Beni Yalnızlığa'



Nefes ameliyattan çıkalı tam 4 gün olmuştu. Hatice Hanımla, Sinan Bey öğrendikleri anda ilk uçakla hastaneye gelmişlerdi.

Ameliyatta iç kanaması durdurulmuş olsa bile hala yoğun bakımdaydı. Ve uyanmamıştı. Kimse bir şey demezken bu bilinmezlik git gide tüketiyordu herkesi.

Ameliyattan sonraki 2. günde Sinan Beyin zar zor ayarladığı hastanenin helikopteriyle Nefes'i İstanbul'a geri getirmiş, oradaki özel bir hastaneye yatırmışlardı. Uzay onlarla giderken diğerleri ilk uçakla eşyaları toplayıp, peşlerinden gitmişlerdi. Ufuk hava alanına gitmeden karakola uğramış ifadesini vermiş, bir gelişme olursa haberdar olmaları içinde telefon numarasını bırakmıştı. Ama uzun zamandır gitmedikleri o evde çalışmayan güvenlik kameraları yüzünden çoktan kayıplara karışmış olan hırsızları bulmak oldukça zordu. Tek ümit ise Nefes'ti. Eğer onların yüzlerini hatırlıyorsa uyandıktan sonra onları bulmaları gayet kolaydı. Ama en önemlisi onun uyanmasıydı.

Doktor uyanmasının ona bağlı olduğuna dair birkaç şey söylemişlerdi. Bu yüzden düzenli olarak herkes onun yanına giriyor, onunla konuşup, uyanmasını söylüyorlardı. Uzay hariç.

Ufuk ve Ali her ne kadar onu Nefes'in yanına geçmeye zorlasalar ve onunla konuşmasını isteseler de Uzay girmemekte ısrarcıydı. Kendini günlerdir suçlayıp, kahroluyordu. Ona ne söyleyeceğini, ne sıfatla yanında olacağını bilmiyordu. Sanki o gün bıçaklanmasının sebebi kendisiymiş gibi kendini suçlamaktan bir an bile vazgeçmiyordu.

Omzuna dokunan elle günlerdir sindiği duvardan kafasını kaldırdı Uzay. Ufuk kardeşinin omzuna dayanarak yanına çöktü. "Daha ne kadar bu halde devam edeceksin?"

Uzay ona dönmeden konuştu. "Ne varmış halimde?"

Ufuk dalga geçer gibi güldü. "Oğlum sen hiç aynaya bakmadın mı son birkaç günde?"

"Hayır. Hem ne diye karı gibi aynaya bakıp durayım?"

Ufuk sinirle gözlerini devirdi. Sonra bir sır verir gibi sessizce, "Seviyor musun oğlum sen bu kızı?" Diye sordu.

"Ufuk, ağabeycim, siktir git, uğraştırma beni!"

Uzay'ın hiddetle karşı çıkmasını Ufuk sinirle baktı ona. "Adam akıllı cevap ver lan! Halini görsen ne kadar haklı bir tahminde bulunduğumu anlarsın."

Gerçekten Ufuk'un böyle düşünmesi normaldi. Çünkü gerçekten fazlasıyla dağıtmıştı kendisini. Ama elinde olan bir şey de değildi bu durum.

"Sevmiyorum ağabeycim. Ne sevmesi. Daha kaç ay oldu ki tanışalı."

"Bende onu diyorum işte. Daha birkaç ay önce tanıştığın biri için fazla üzülmedin mi? Tamam üzülmelisin zaten ama bu kadar mı? Alya yıllardır arkadaşı olmasına rağmen senin kadar kötü durumda değil. Hepimiz üzgünüz, korkuyoruz ama ne bileyim seninki farklı gibi." Ufuk bilmişçe konuşmuştu. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyordu.

"Saçmala Ufuk. Defol git. Zaten beynim zonkluyor bir de seninle uğraşamam. Benim duygusal biri olduğumu zaten biliyorsun. Ondan bu hallerim. Hem Aras onu bize emanet etti. Bizim evde başına bunlar geldi. Ona bir şey olursa suçlu olmaktan korkuyorum o kadar!"

Uzay'ın hiddetle kendini savunmasını alaylı bakışlarla karşıladı Ufuk. "Yani sadece koruyamamandan dolayı doğan suçluluk duygusu öyle mi bu? Peki ben veya Berk niye bu kadar kötü değiliz. İstediğin kadar inkar et, buradaki herkesten çok üzüldün, yıkıldın! Ve yine istediğin kadar bu bahanelere sığın. Buradaki herkes senin her haline şahit oldu. Sana kendini dışarıdan gösterme şansım olsaydı emin ol kendine baktığın anda aşık bir adam görürdün."

Uzaydaki NefesimWhere stories live. Discover now