﹋o﹋

219 27 20
                                    

Aralık 20

Nasıl başlamam gerek emin değilim...
Sadece duygu ve düşüncelerimi mi yazacağım? Tamam o zaman başlıyorum. Yani sonuçta bunu kimseye okutmak zorunda değilim..
Şey... En iyisi bu hafta neler yaşadığımı anlatayım.
Başta böyle saçma salak bir iddiaya alet olduğum için içim içimi kemirse de şimdi biraz daha rahatım sanırım. Yani düşünebiliyor musun? Kafede otururken birisi - hiç tanımadığın - gelip senin oturduğun 'tek kişilik' masaya oturmak istediğini söylüyor.  Siz ise şaşkınlıkla ne yapacağınızı bilemezken sadece kafa sallıyorsunuz. Bakın tekrar söylüyorum oturduğum masa kolonla pervaz arasına sıkıştırılmış sadece bir tane sandalyesi olan bir masaydı. Ve ben yanıma gelip masama oturmayı isteyen adama kafa sallayıp evet demiştim!?
Ama işin garip yanı burada değildi. Masama oturmak konusunda oldukça ciddi olacaktı ki, yandaki boş masadan bir sandalye çekip koyabileceği tek yer olan benim sandalyemin yanına koydu. Kafanda canlanmadıysa şöyle söyleyeyim benim sandalyem masa onunkisi ise sadece sandalyeydi. Gariplikler bununla sınırlı da değildi. Ortada saçma sapan bir iddia vardı ve beyfendilerin gözlerine kestirdikleri kurban bendim.
O zaman 'En fazla ne olabilir ki? Ne kaybederim?' diye düşünüp işin içine bodoslama dalmıştım. Arada, acaba bu kadar aceleci olmasa mıydım, dediğim oluyor ama sonuçta bu iddianın onların açısından da bir bedeli olmalıydı. Sonuçta onlar da kendi aralarında benimle uğraşmak için bir kurban seçmek zorunda kalmıştı. :)
Jongdae...
Aslına bakarsan beni tanımak zorunda olan birisi olması gerçekten de hoş. Bazı zamanlar oluyor aileniz bile sizi tanımak zorunda değilmiş gibi yapıyor.
Yani... Jongdae iyi biri. Daha önceleri çok çok küçükken - hani şu herkesin az da olsa tombiş olduğu zamanlardan bahsediyorum - arkadaşlarım olmuştu. Ama benim gidişatım onlardan farklı olmuş, boya giderken aynı anda ene de gitmiş hatta bir süre sonra sadece ene gider olmuştum. Bazen üstümde taşıdığım bu yağ kütlelerinin beni koruduğunu düşünüyorum.
Ah! Şimdi çıkmam gerek Jongdae geldi. Spora gidiyoruz.

Minseok yazdığı kağıdı boş bir poşet dosyaya yerleştirip masadaki kitaplarının altına koyarken Jongdae içeri girmişti.

"Hazırsan gidelim mi?"

"Tamam. Çantamı da alıp geliyorum."

Minseok dolaba gidip hazırladığı çantasını da alıp Jongdae'yle beraber odadan kapıyı da kilitleyip çıktı. Arabaya binip spor salonuna geldiler. Minseok elinde çantasıyla içeri girerken, Jongdae çoktan soyunma odasındaki kabinlerden birine girmişti. Minseok içeriye girince Jongdae kafasını kabinden çıkarıp yarı çıplak bedenini saklamaya çalışarak konuştu.

"Minseok-ah! Şey ben çantamı arabada unutmuşum da şimdi böyle tam soyunmuşken tekrar giyinmesem de sen bana getirebilir misin onu acaba?"

"Çantanı elinde gördüğüme oldukça emindim oysaki!?"

"Şey evet elimde bir çanta vardı ama kitaplarımın olduğu çantayı almışım. İki çantam da birbirine benziyor da. Al anahtarları vereyim sana bagajda olacaktı sanırım." dedi ve kafasını geri kabine sokup bir süre sonra kapıdan sadece çıplak koluyla elindeki anahtar çıkmıştı.

"Ben dönene kadar bir şeylere sarın! Hemen geliyorum!" dedi ve koşarak az önce indikleri arabanın yanına vardı.

Kilidi açıp içeriden bagajı açan düğmeye basmak için şoför kapısını açtığında post-itle iliştirilmiş bir not gördü. Üstünde kocaman kendi adının yazdığını fark edince kağıdı eline aldı.

'MİNSEOK-AH!
Dikkatini çektiğime göre artık sıradaki kağıdı bulman için ipucu verebilirim. Sonunda tabi ki de bir ödül var.
Hah! Bu arada sana azıcık yalan söylemiş olabilirim ^-^
Hediyeni bulana kadar gelme!!!'

Beauty and The BeastHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin