ヾ(^-^)ノ

195 24 3
                                    

Parti canlanana misafirler gelene kadar Jongdae Minseok'un yanından hiç ayrılmadı. Parti hareketlenip ev kalabalıklaşmaya, içkiler ve aperatifler servis edilmeye başlandıktan sonra bu sefer Minseok oradan oraya sürüklenirken bulmuştu kendisini. Jongdae'nin çevresinin ne kadar da geniş olduğunu fark edip şaşırdı. Çekici, yakışıklı, karizmatik biri olduğunu hep düşünmüştü Jongdae'nin ama nedense bu kadar çok arkadaşının oluşu onu hem şaşırtmış hem de kıskandırmıştı. Buna rağmen gece boyunca Jongdae sürekli onun yanında durmaya çalışmış, bütün arkadaşlarıyla tanıştırmıştı. Bir süre sonra Minseok bir kız grubunun arasında kalınca Jongdae sıvışmış diğer misafirleriyle ilgilenmeye gitmişti.
"Demek sen de 4.sınıfsın. Okulda sana hiç raslamamış olmamız çok tuhaf. Senin gibi birisini bir kere görsem bir daha unutacağımı sanmıyorum."
"Hiçbir klüp etkinliğine de mi katılmadın? Ben Chen ile öyle tanıştım. Seninle şu son senede tanışmak üzücü keşke önceden senin gibi biriyle tanışabilmiş olsaydık."
"Aslında... Klüp işlerinde pek iyi değilimdir. Yani demek istediğim, çok fazla kişiyle konuşmuşluğum yok. Pek arkadaş edinmiş de sayılmam. Sınıfımdakilerin de beni pek tanıdığını söyleyemem." dedi eliyle ensesini kaşırken.
"Nasıl yani?! Sınıfındakilerin senin gibi birini tanımadıklarını mı söylüyorsun? Neden ki? Neden birisi senin gibi biriyle tanışmak istemesin ki?"
'İki hafta önce olsaydı sen de istemezdin!' diye düşündü Minseok ama bunu söylemek onun kişiliğine ters düşerdi. Üstelik daha yeni tanışmışlardı. Verebilecek bir cevap ararken gözüne kızların boş bardakları takılınca konuştu.
"İçkilerinizi tazeleyeyim mi?"
"Ah! Tabi, neden olmasın?" dedi düz saçlı, güzel gamzeleri olan.
"Teşekkürler!" dedi dalgalı saçlı, uzun boylu olan da.
'Ne kadar da çabuk güveniyorlar!?' diye düşündü Minseok bu seferde.
Bardakları da alıp içkilerin olduğu yere doğru ilerledi. İçkilerin başında duran bir saat kadar önce tanıştıklarını düşündüğü ama adını hatırlayamadığı çocuğa seslendi.
"Hey, naber?"
"Hey, Minseok! İçki almak için mi geldin adamım?"
"Evet, şu sarı ile turuncu arası rengi olan şeyden iki bardak ve bana da bir bardak şu pembemsi olandan. Turuncular şu bardaklara olacak ama."
"Ahahahahahahahahaha.... Adamım... Peki pembeli kız arkadaşına mı olacak?"
"Kız arkadaş mı? Hayır bana."
"Dostum biraz daha yüksek sesle konuş bana dedin sandım, duyamıyorum."
"Hayır! Zaten pembe olan bana olacak!"
"Adamım bu alkollü bile değil!"
"Hayır başka bir şey içmem yasak!"
"Bekle veriyorum şimdi."
Çocuk siparişlerini doldurup Minseok'a küçük bir tepsi uzattı.
"Sağındaki ilk verdiğin bardak ve pembeli olan da senin." dedi yüzünde yaptığı işten memnun bir gülümsemeyle.
Minseok elinde tepsiyle kızların yanına gidip içkilerini verdiğinde yanlarına başka kızların da geldiğini fark etmişti.
"Merhaba." dedi Minseok yeni gelen kızlara çekingence.
"Bu o bahsettiğiniz çocuk mu?! Gerçekten de bahsettiğiniz kadar varmış!" dedi yeni gelenlerden biri gamzeli olanın kulağına doğru.
Ama gürültüden dolayı fısıldayamayıp bağırmak zorunda kalmıştı ve Minseok da bunu duymuştu. Elini ensesine atıp biraz kaşıdıktan sonra diğer elindeki bardağından yavaşça içmeye başladı. Bu sırada kızlardan biri konuşmuştu.
"Eee, Minseok! Nerede kalıyorsun?!"
İçkisini bitirip yanıtladı.
"Okulun yakınlarında bir apartta kalıyorum!" dedi tebessümünü sunarak bütün kızlara.
"Vay canına!! Gülünce ne kadar da TATLIIIIII!!!!" diye bağırdı tam önünde duran kız.
Suratında tebessümü ve şaşkın bakışlarıyla donakaldı Minseok. Kızın yanındakilerden biri konuştu.
"Ah! Sanırım sarhoş oldu bile! Youngmin sana o kadar çok içme dememiş miydim?!"
"Ah. Sorun değil! Çok iltifat aldığım söylenemez! Ne yapacağımı pek bilemiyorum da!"
Minseok'un cevabına etrafındaki bütün kızlar kahkaha attı ki bu öyle bir kahkahaydı ki bir an için bütün evin içinde yankılanan müziği bile bastırmıştı. İçlerinden biri konuştu.
"Gerçekten mi?! Sana kimse nasıl iltifat etmemiş olabilir! Gerçekten nerelerde yaşadın sen!"
"Buralardaydım ama pek fark ettirmiyordum." dedi Minseok. Ve bir kahkaha tufanı daha.
Ardından başka biri başka bir soru sordu.
"Eh pek ortalarda değildin madem Chen'le nasıl tanıştınız?!"
Bu sefer kahkaha sırası Minseok'taydı.
"Ah. Çok tuhaf bir hikayesi var! Dinlemek isteyeceğinizi sanmıyorum!"
Kızlar hep bir ağızdan mızmızlanıp 'Anlat! Anlat! Hadi ya!' deyince Minseok bir an anlatsa mı diye düşündü. Tam o esnada arkadan gelen mikrofon sesiyle müzik kesilmiş bütün dikkatler sesin kaynağına doğru yönelmişti.
"Ehe ehe. Tch tch tch. A-a...
Evet gençler, saatler sonra bu konuşmayı yapmam saçma gelebilir, biliyorum. Ama hey, umarım hepiniz şu ana dek eğlenebiliyorsunuzdur."
kalabalıktan onaylayan gürültüler çıkarken kızlardan biri sordu.
"Ben içecek bir şeyler almaya gidiyorum isteyen."
Minseok içkisinin bittiğini hatırlayınca konuştu.
"Ben giderim istersen?" diye sordu.
"Beraber gidelim mi?" dedi kız.
Minseok başıyla onaylayıp içkilerin oraya doğru önde kız olacak şekilde ilerledi.
Bu sırada mikrofondaki Chen konuşmaya devam ediyordu.
"Benim çok parti düzenleyen bir insan olmadığımı bilirsiniz. Ama düzenlediğim zaman da kimse eğlenmedim diyemez. Bu partide de herkesin eğlenmesi benim için önemli özellikle yeni edindiğim bir arkada..."
"Chen'in hiç kız arkadaşı olmadığını biliyor muydun?" diye sordu kız içkilerini alırlarken.
Minseok şaşkın suratıyla ona bakınca kız gülümsedi, güzel gülüyordu.
"Demek bilmiyordun. Yeni tanıştığınız içindir muhtemelen. Etrafında hep kızları görürsün ama hiç kız arkadaşı olduğunu duymadım da görmedim de. Bir aralar gay olduğunu düşünüp ona birilerini de ayarlamaya çalışmıştık. Ama onunla da pek ilgili değildi. Biz de aseksüel olduğunu düşünüyoruz. Çok yazık onun gibi yakışıklı birinin aseksüel olma ihtimali. Sen aseksüel değilsin, değil mi? Lütfen değilim de. Bir yakışıklının daha hiçbir yönelimi olmamasını kaldıramam."
"Hayır hayır bir cinsel yönelimim olduğuna kesinlikle eminim." dedi Minseok gülerek, bu esnada içkilerini almışlardı.
İçkileriyle konuşmanın kaynağına ilerlediler.
"...benim marjinal fikirlerimden biri tabi ki bu da. Maksat biraz yeni yıl ruhu katmak,belki. Ben zaten oyundayım, 15 kişi oynayacağız gönüllü arıyorum. O yüzden elleri göreyim!"
Minseok elindeki içkisinden küçük küçük yudumlar alırken olacakları izliyordu. Jongdae hızlıca kalkan parmaklardan kendisine kurban seçiyordu. Minseok olayın başını kaçırsa da merakla izliyordu.
"Hayır, hayır Junmyeon! Sen olmaz sen hep kazanıyorsun o zaman hiçbir eğlencesi kalmaz! Ah! Evet ama bu olur. Sehun sen de mi katılmak istiyorsun?! Ne kadar da istekli gördüm seni. Evet Sehun'la beraber 12 etti yani bir kişilik yerimiz kaldı. Üzgünüm ikizler sizi seçemeyeceğim sanırım."
"Hey bizi bir kişi sayabilirsin! Tek yumurta ikiziyiz!" dedi Hyunjae ile Kyunjae aynı anda.
"Eh, madem ısrar ettiniz öyle olsun mu millet?!"
Kalabalık alkışlar ve 'evet'lerle yanıt verdiğinde Jongdae devam etti.
"Kazanana ödül vaaaaarrrr! İlk kim başlamak ister? Bence ilk ben başlayayım madem ev sahibiyim. Ah ya da bir saniye! En çok eğlenmesini istediğim insanla başlayalım!"
Minseok bir yandan konuşmaları dinlemeye çalışırken bir yandan da biten içkisini tazelemeye gidiyordu. Junmyeon ona 4 bardak içebileceğini söylemişti. Bu 3üncü bardağı olacaktı. Son bardağını da gecenin sonuna saklamayı düşündü. Elinde bardağıyla geri dönerken Jongdae'yi duydu.
"Minseok! Hey, Minseok neredesin? Hadi oynaman gereken bir oyun var!"
Minseok ne olduğunu anlayamasada hızlı adımlarla sese doğru ilerledi. Jongdae'nin yanına sahne gibi duran hafif yükseltiye çıkması gerektiğini fark edince elindeki içkisini kafasına dikip bir an durakladı ve bardağını en yakındaki sehpaya bırakıp Jongdae'nin yanına ilerledi.
"Eveett!! İlk kurbanımız geldi!! Gençler hepinize ayrı ayrı tanıttığımı umuyorum. Karşınızda en yeni arkadaşım, bugün eğlenmeyi en çok hak eden insan, MİNSEOK!!!
Hala tanışmamış olanlar varsa bir saat sürecek bu küçük oyunumuzdan sonra onunla tanışabilir."
Minseok anlamayan gözlerle bakmaya başladı. Jongdae'nin oyununu merak ediyordu, olacakları görmek için beklemeye başladı.
"Bugün buraya gelmeden evvel birazdan şahit olacağınız şeyi yeni keşfettim ve bunun toprak altında kalıp gün yüzü görmeden gitmesine izin vermek istemedim. Bunu sizin de beğeneceğinize eminim. O zaman Let The Chen Games Begin!!!!" dedi ve mikrofonu Minseok'a verip biraz arkada duran makineye doğru ilerledi.
Birkaç tuşa bastıktan sonra gelen melodiyle Minseok ne yapacağına bir an için anlam veremese de, olayı çabuk kavrayıp durumu kurtarmıştı. Duyduğu melodiyle Jongdae'ye yarım bir gülüş sundu. Arabada söylediklerinden birini açmıştı. Sözlerin girmesiyle Jongdae şarkıya başladı hiç tereddütsüz. Minseok da ona eşlik etmeye başlamıştı. Şarkı bitince skorlarına baktılar.
'99'
Yerlerini sıradaki oyuncuya bırakıp bir şeyler içmek için içkilerin oraya gittiler. Minseok alkolsüz bir şeyler istemiş meyve suyumsu bir şeyler almış Jongdae ise bir içki almıştı.
Yarışma bitene kadar bir şeyler içmiş bir yandan da sohbet etmişlerdi. Yarışmanın sonuna doğru Jongdae sordu.
"Eee?! Seni kızların yanında gördüm! Hiç de gergin durmuyordun?! Tek sorunun o kızla konuşmak mıydı?!"
"Hyejin! O kızın adı! Ve hayır aslında sadece onunla değildi! Genelde insanlarla iletişim konusunda çekingenimdir! Ama bilemiyorum belki de biraz kilo verince kendime güvenim gelmiş olabilir!" dedi gülerek.
"Yani senin özgüvenini zedeleyen ve içindeki muhteşem karakterli insanı saklayan şey birkaç parça depo besin doku muydu?!"
"Hey! Bu fazla biyolojik olmadı mı sanki?!" dedi yüzünü buruşturarak.
"Bilmem öyle mi oldu?!" dedi Jongdae suratında salak bir sırıtışla.
Sarhoş olmaya başladığı belli oluyordu. Minseok'un da ondan kalır yanı yoktu aslında. Meyve suyu zannedip içtiği şey de alkollüydü o bilmese bile. İkisi de çakırkeyf olduğu zaman son oyuncu çıkmış ilk üç açıklanmak için sahneye Jongdae bekleniyordu.
Sahneye çıkıp eline mikrofonu aldı ve konuşmaya başladı.
"Eveeet!! Eğlendik mi bakalım gençler!!!"
Kalabalıktan onaylayan gürültüler yükseldi. Jongdae devam etti.
"Eh o zaman puanlara bakalım bakalım. Bizi geçen olmuş muu?"
Sonuçları açıkladıktan sonra birinciliğin Minseok ile kendisinin olduğunu söyledi ve ekledi.
"Eh birincilik ödülü yuvadan uçamadı ne yazıkki üzgünüm gençler" dedi kahkaha atarak.
Sonra devam etti.
"Eh ikinci ve üçüncünün ödülü burada saat de on ikiye yaklaşıyor. Geri sayıma kadar her yer sizindir gençler."
Tam mikrofonu bırakıp inecekken geri alıp konuşmaya devam etti.
"Ah tabi benim odam hariç." dedi yüzünde çakırkeyfliğin yarattığının yanı sıra beliren bir gülüş vardı.
Jongdae hafif sallanarak Minseok'un yanına geldi. O esnada Minseok yeni aldığı meyve suyundan - ki o öyle sanıyordu - bir yudum almıştı. Jongdae'nin sahneden inmesiyle müzik son ses çalmaya kaldığı yerden devam ediyordu.
"Hadi, hadi Minseok bitir içeceğini de sana hediyeni vereyim! Çok beğeneceksin!"
"Hey hey sakin ol Jongdae! Daha vaktimiz var!"
"Ahh!! Hadi, hadi, hadi! HADİ MİNSEOK-AH!!!" dedi daha da yüksek bir sesle, bir yandan Minseok'u çekiştirerek.
Minseok dengesini kurmakta zorluk çekmeye başladığı için dayanamayıp Jongdae'nin peşinden sürüklenirken buldu kendisini, içkisini tek dikişte bitirmişti.
Odasına girdiklerinde ikisi de yatağa yatmış salak salak sırıtıp nefeslerini düzene sokmaya çalışıyordu. Gülüşleri kahkahaya dönüştü, bir süre sonra tekrar düzeltmeye çalıştılar nefeslerini.
Ardından Jongdae yavaşça yataktan kalktı. Yatağın altına attıkları hediyeyi çıkarıp yatağın üstüne, yatakta yatan Minseok'un yanına bıraktı. Bunun üzerine Minseok yattığı yerde dönüp hediyeyi açtı.
"Wow! Vay canına! Bu bir müzik kutusu mu?! Wow Jongdae! Gerçekten.. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Bunu..Bunu kabul edebileceğimi zannetmiyorum."
Jongdae yatakta hediyenin üstünden atlayıp Minseok'un yanına uzandı. Gözlerine bakarak konuştu.
"Senden bir hediye beklemiyordum. Gerçekten bunu beklentiyle yapmadım. Ederinin benim için hiçbir önemi yok. Senin arkadaşlığının bedelini hiçbir şey ödeyemez. Bu yüzden bu hediyeyi kabul etmeni istiyorum. Edersen gerçekten çok mutlu edersin. Hem bugün yılbaşı değil mi? Kabul et gitsin. Hem pahalı da değil ki?! Sadece boyutları biraz büyük gibi. Onun dışında aslında çok da pahalı bir hediye alamadım sana. Üzgünüm."
"Ne kadar şapşal bir şey olduğunun farkında mısın acaba, Jongdae? Sana bana hediye aldığın için kızmadım. Sadece bana bu kadar büyük ve pahalı bir hediye aldığın ve ailenin parasını böyle şeyler için harcadığından dolayı azıcık birazcık kızmış olabilirim. Beni düşünmen bile yeterdi ki bu kadar büyük bir hediyeyi senden beklemiyordum. Sana hediye alırken de böyle bir amacım yoktu. Ve dediğim gibi sadece kıyafetlerinin bile bir odası olduğunu tahmin etmiyordum. Ayrıca neden tam bir şapşal gibi kalkıp beni düşünüp, yılbaşında böyle güzel bir partiye çağırdıktan sonra hediyemi verirken benden özür diliyorsun? Ah tanrım, ne kadar şapşal arkadaşlarım var!?" diye yakındı Minseok sırt üstü kendisini yatağa bırakırken.
Jongdae alanı daralınca Minseok'un üstüne çıkıp kollarından destek alarak suratını inceledi. Kapalı gözleri ile odasının loş ışığında çok güzel göründüğünü fark etti. Onu izlemeye dalmışken Minseok gözlerini açmıştı.
"Neye bakıyorsun sen?"
"Sana. Ne kadar da güzel göründüğünü düşünüyordum."
"Benim güzel göründüğümü mü düşünüyorsun? Dedi Minseok şaşırarak.
İkisi de neden bu konuyu konuştuklarından emin değildi. Çünkü ikisi de konuştuklarını düşünemeyecek kadar sarhoşlardı.
"Çoğu zaman yakışıklı olduğunu ama bazı anlar dünyada senden daha güzel bir şey daha var mı diye düşünüyorum."
"Gerçekten mi? Çünkü ben de seni birazcık kıskandığımı itiraf edebilirim. Gerçekten de yakışıklısın. Etrafında bir sürü güzel kız var..."
Derin bir nefes aldıktan sonra aklına gelen şeyle tek kaşı havaya kalktı.
"Ama. Kızlar daha önce hiç sevgilin olmadığını söyledi. Gerçekten mi? Hiç olmadı mı yani?"
"Gerçekten merak ettiğin şey benim aşk hayatım mı? Bizim bir araya gelmemizin sebeplerinden biri de senin aşk hayatın ama biz bunun hakkında hiç konuşmadık."
"Evet. Çünkü öyle bir şey hiç olmadı ve olmayan bir şeyi de konuşamazsın değil mi?"
"Bence de olmayan şeylerden konuşmayı bırakalıp da konumuza dönelim. Hediyemi alacak mısın almayacak mısın?"
"Almazsam ne yapacaksın?" dedi Minseok oyunbaz bir ifadeyle suratında.
"Eh en sevdiğim tehditimi hatırlıyorsundur. Yapmadığın her şeyde de geçerli olduğunu bil."
"En sevdiğin tehdidin mi?" bir süre düşündü çünkü şu an aklını pek toparlayamıyordu.
"Hah, şu öpme şeyini diyorsun. Jongdae gerçekten bu kadar büyük bir hediyeyi kabul edebileceğimi sanmıyorum. Pahalı olmadığını söylesen bile, kutusu bile pahalıyım diye haykırıyormuş gibi geliyor. Onu alıp öylesine odama koyamam. Yani cevabım hayır."
Aslında ilk konuşmasından sonra hediyeyi kabul etmeyi düşünmüştü ama Jongdae ona tehditle gelince gerçekten de yapıp yapamayacağını merak etmişti. Kafası yerinde olmayabilirdi ama içinden bir şeyler ona bunu yaptırıyordu ve çok sarhoş olduğu için bunun ne olduğundan pek emin değildi. Yine de denemek istedi kanındaki alkol ona sınırları zorlamasını söylüyordü. Kanındaki alkolün yanına, üstünde ve az öncekinden daha yakın duran Jongdae ile heyecanının artmasıyla adrenalin de eklenmişti.
"Emin misin? Bak bu tehdit konusunda ciddiyim."
"Yapabileceğine inanmıyorum Jongdae. Hem o hediyeyi kabul edebileceğimi de sanmıyorum."
"Eh ben mesüliyet kabul etmem ama."
"Yapamayacaksın." dedi Minseok, daha da yaklaşan Jongdae'ye.
"Öyle mi dersin?" dedi Jongdae Minseok'un dudaklarına doğru fısıldarken bakışları dudakları ve gözleri arasında gidip gelirken.

O esnada partinin kalbinden sesler yükselmeye başlamıştı.
Çiftler sahneye uzak köşelerde yiyişmeye başlamış yalnız olanlar ise müzik kaynağına yaklaşmış sahnedeki yarı sarhoş Junmyeon'la beraber sayıyorlardı.
"9..8..7.."

"Öyle derim." diye fısıldadı Minseok da Jongdae'nin dudaklarına.
Fısıltıları ikisinin de içini titretiyordu. Dudaklarının arasında milimler kalmışken Jongdae biraz geri çekilmiş, Minseok'un sabah bunu hatırladığında neler düşünebileceğini düşünmüştü. Bir de o kadar kolay sarhoş olmam demişti. Karşısında büsbütün sarhoştu. Yoksa Minseok onu kendisini öpmesi için kışkırtacak biri değildi.

İçerden sayım devam ediyordu.
"..4..3..2.."

Jongdae kendisinden uzaklaşınca Minseok
"Hah, yapamayacağını biliyordum!" diye fısıldadı ve kalkmaya yeltenmiş Jongdae'yi tutup kendisine çekti ve dudaklarını buluşturdu.

İçerideki çığlıklar daha da artmıştı. Mikrofondaki Junmyeon konuştu.
"YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN!!"


®®®®®®®®®®®®®®®®®®®®®®

Olm biliyonuz mu resmen ibnelik bu yaptığım
NİHAHHAAHHAHHAHAHAHAHHA
O değil de bu bölüm şu hikayede içime sinmiş ilk bölüm sanırım
tatmin oldum yani
siz de oldunuz mu?
Olun bence çünkü bu bölümü kendime ithaf ediyorum.
Bir de bi süre daha yb gelmeyebilir....

Beauty and The BeastWhere stories live. Discover now