وَجَزَاء سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِّثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ ﴿٤٠﴾
40; “Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah’a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.”
Kötülüğün karşılığı, cezası, aynen onun mislinden bir kötülüktür. Bir kötülüğe, bir zarara maruz kalan kişinin, aynen gördüğü zarar nisbetinde karşısındakine zarar verme ve karşılık verme hakkı vardır. Bu konuda haddi aşarak ileri gitmesi caiz değildir. Bir tokat atana kar-şılık iki tokat gibi haddi aşması caiz değildir.
Kendilerine kötülük yapanlara yaptıklarının aynısıyla mukabele izni veriyor Rabb’ımız. Ama günâh işleyene verilen bir zarar karşısında yine bir günâh işlenerek karşılık vermek caiz değildir. Yâni oğlunuzu öldüren birisinin bizzat kendisini ya da onun oğlunu öldürerek veya kızına kötülük yapanın, kızına, yahut yakınlarından birisine aynen yapılanı yaparak karşılık vermek caiz değildir.
Ama böyle meşrû bir hakka sahip olduğu halde kendisine kötülük yapanı affeder, bağışlar ve onu ıslah etmeye yönelirse, artık onun ecri de Allah’a aittir. Yâni Allah bu tavrının karşılığını ecir olarak ona mutlaka ödeyecektir. Bu ifadesiyle Rabbimiz bizleri affa ve ıslaha çağırmaktadır. Mü’minler affederler, bağışlarlar. Günâhkârların kusurlarını affederler, bağışlarlar ve onları ıslah adına hareket ederler. Günâhkârların günâhlarını bertaraf etmeye, zalimlerin zulümlerine engel olmaya çalışırlar. Eğer onların bozulmalarına sebep, uygulanan eğitim sistemiyse, onu mutlaka düzeltmeye çalışırlar. Eğer hukuksa, sosyal yasaların dengesizliğiyse, onları düzeltme ve değiştirme adına çabalarlar.
Herhangi bir kimse bizim şahsımıza yönelik bir haksızlıkta, bir kötülükte bulunduğu, bir hakkımızı gasbettiği zaman, onu affederek ondan tüm haklarımızı alma adına zaman kaybedeceğimize, onun düzelmesini, onun ıslahını tüm haklarımıza tercih ederek onu affetmemiz güzeldir. Onu affedebiliriz, ama eğer Allah hakkı çiğnenmişse, Allah hukuku tecavüz edilmiş yâni Allah’a karşı bir suç işlenmişse, bu-nu affetme hakkımız ve selahiyetimiz yoktur. Meselâ birisi tüm şartları gerçekleşecek biçimde bir hırsızlık eylemi gerçekleştirerek Allah yasalarını çiğnemiş veya tüm şartları bulunan bir zina eylemi gerçekleştirmişse, bizim bunu affetmemiz ve Hudûdullah’ı uygulamaktan vazgeçmemiz mümkün değildir.
Meselâ Allah’ın yasasını çiğneyerek hırsızlık yapanın eli kesilmeli, zina eden de recm edilmelidir. Ama bu hırsızlık eylemini icra eden kişi, eğer tüm şartlarını gerçekleştirmemişse, o zaman da yine Allah yasaları gereği affedilmelidir. Rasûlullah Efendimizin:
“Şüphelerle haddi kaldırın, uygulamayın.”
hadisi bunu anlatmaktadır. Nitekim Hz. Ömer Efendimiz kıtlık yıllarında gerçekleştirilen hırsızlık eylemlerine haddi uygulamamıştır. Meselâ İslâm, maktulün ailesine katili ondan diyet alarak affetmesi konusunda izin vermişse, onların onu affetmeleri güzel bir şeydir. Ama affederken de onu ıslah düşüncesi olmalıdır. Yâni, “ben seni senden korktuğum için değil, Allah için affediyorum, gel sen de durumunu düzeltip Allah’ın istediği bir kul olma yoluna gir,” diyerek onun düzelmesini istemeliyiz.