Bölüm 2

259 61 62
                                    

Eve geldiğimde direk banyoya yöneldim. Havanın soğukluğunu düşünmeden buz gibi suyun altına girdiğimde her yanım kaskatı kesilmiş, bütün kaslarım gerilmişti. Soğuk kendini hissettirmeyecek dereceye geldiğinde sudan çıktım. Nedense jakuzide uyuyup mayışmak istememiştim. Bel altımı bir havluyla kapattım ve saçlarımı da elimdeki havluyla kuruladım. Odaya geldiğimde pantolonu ayaklarıma geçirirken kapı tıklatıldı. Ses çıkarmadım ama giyinmemi beklemeyecek kadar sabırsız bir çocuk olduğunu biliyordum. İşin garip tarafı çocuk dememe rağmen benden iki yaş büyüktü. Ama   parada da, işte de, mekanda da, mevkide de ondan üstündüm. Kapıyı tekrar tıklatıp adımı söylediğinde kafamdaki düşünceleri savuşturup kapının kilidini açtım. Elinde para çantası gülümseyerek bana bakıyordu. Çantayı yatağın üzerine koyup açtığında lastiğe geçirilmiş para desteleri onun gözündeki heyecanı kat be kat arttırıyordu.

"İki milyon dolar."

diyerek elindeki desteği yatağa bıraktı. Çantanın içinde kalan iki desteyi de aldım üzerilerine iliştirilmiş kağıtta "Yardım ederseniz binlerce katı sizin olabilir." yazıyordu. Uğur'a dönüp para destesinden birini kucağına fırlattım.Kalan paradan kendi payımı alıp Uğur'a da kendi payımdan onun payını verdim. Benim verdiğim para destedekinden az da olsa Uğur mutluydu. Kalan parayı çantaya koyup ağzını kapattım. Kendi payımı sırt çantasına koyarken Uğur çoktan odadan çıkmıştı. Üzerime bir şey geçirmeden yatağa uzandım.


Uyandığımda her yer karanlıktan ibaretti. Bu kadar uyuyacağımı düşünmemiştim. Ellerimle etrafta telefonu aradığımda bir türlü bulamamıştım. Sanki kaybolmuştu. Masanın üzerindeki kalemliği yıkıp bir kaç eşya daha devirdiğimde elime gelmişti. Rehberde Görkem Bey'in numarasını buldum ve telefon ışığıyla sandalyeyi cam kenarına ittirdim. Küllük ve sigarayı da alıp sokak lambasını izlemeye başladım. Sigarayı yaktığımda cansız ateş sigaraya hayat verdi. Dumanlı ilk öpücüğümü aldıktan sonra aramaya bastım. Çok sürmedi (üçüncü çalışta) açtı telefonu. Eskimiş sesi kulaklarımı doldurduğunda

"Biliyordum."

dedi. O anda telefonu suratına kapattım. İnsanların onların isteğiyle hareket eden biri olmadığımı öğrenmesi gerekiyordu. Ben sadece istediğimi yapardım. Telefon ışığı etrafı aydınlattığında aradığını gördüm ve açarak telefonu cam kenarına koydum. Sigaram bitene kadar beklemesi gerekecekti. Dışarıyı izlerken solgun ışığın altındaki silueti gördüm oradaydı her zamanki gibi yanımda. Bir duman daha alıp ona gülümsedim. İçimde yanan ateşin onda birini bile yansıtmayacak dumanlar dudaklarımdan firar ederek görüşümü bozdu. Siluet o ufacık an içinde yok olmuştu. Telefonu elime alarak

"Ne istiyorsun?"

dedim. Ses tonunda barındırdığı öfkeyi ve pişmanlığı hissediyordum. İçimdeki umursamazlığım ve gücüm onu köşeye sıkıştırıyordu.

"Öncelikle senden özür dilerim."

dedi. Bu cümleden nefret ediyordum. Ama onun dudaklarından bu cümleyi binlerce kez duyacağımı da çok iyi biliyordum.

"Tamam."

diyerek devam etti ve egomu tatmin etmek için beni övmeye başladı. Tek kelimeyle aptaldı. Övme seansı bittikten sonra

"Benim adıma çalış çok değişik görevlerin olacak."

dedi.

"Ne gibi?

Diyeceği şeyleri net duyabilmek için dikkat kesildim.

"Size okullarda makro ekonomi,mikro ekonomi öğretirler ama mikrop ekonomisi öğretmezler.Mikrop ekonomisi bizim ekonomimiz."

diyerek aklınca bana edebiyat yapıyordu işte.

"Pislik adamların kaynakları dünyayı asıl yöneten paranın kaynağı."

"Ciddi misin?"

dediğimde

"Evet en başını indireceğiz."

Dedi. Sustum. Kendimi adadığım şeyler için buna ihtiyacım vardı. Bunları yapmasam bile yol üstünde şaşırtıcı olarak kullanıp Görkem Bey'in sırtına bilebilirdim.

"Tamam ama ilk işin Uğur'u kendi adamın yapacaksın ve hoş geldin hediyesi olarak teslimat ücretinin aynısını isterim."

dediğimde önemsememişti. İşte bu iyiye işaretti çünkü para sorun olmayacaktı. Telefonu kapattım.


Elimdeki çakmağın kapağını kaldırıp yaktım yaktım. Odada dalgalanan kırmızı, turuncu,sarı ve yer yer mavi alevi sol elimde tutarken sağ elimi sol göğsüme koydum. İşte tam burada enkazın altında kalmış birileri bağırıyordu. Yardım çığlıkları beynimi titretirken elimin altında sertleşince kaslarımı istemsizce sıktığımı farkettim. Acı hissedilmek isterdi. Belki biraz önemsenmek. Hatta elinizde ve avucunuzda ne varsa sahip olmak isterdi. İçimdekiler o enkazda ölemezlerdi. Ben hepsine içimdeki kırıklıklarımdan evler yaptırmıştım. Ortasına da bir saray yapmıştım. İçimde kalbimin en kuytu köşelerinde sağ salim yaşayan biri var. Gözlerim acımaya başladığında bir sigarayı daha dudaklarıma yerleştirdim. Onu ateşle kavuşturup can verirken kendimden can alıyordum. Duman ciğerlerimde sefer düzenlerken camı açtım ve oturdum. Ayaklarımı aşağı doğru sallandırmaya başladım. Soğuktu ama umursamadım. Sigaram bittiğinde yan camda onu gördüm. Sustuk. İlk defa onunla bu kadar yakındık atlayıp beni yalnız bıraktın demek istiyordum. Ama ona sarıldığım anda bütün öfkemin yok olacağını biliyordum. Kendimi geriye doğru bıraktım sırtım yerle kavuştuğunda ayaklarım hala dışarıdaydı. İçeri çektim ve büzüştüm. Soğuktan değildi, yan camdaki siluetten değildi. Sarayın sahibine sarılıp uyuduğumda aynen bu şekle girmiştim çünkü. Bu gece çok duygusal davrandığımı farkedip ayağa kalktım. Umursamaz tavrımı hızlıca üzerime geçirdim. Her tarafı delik deşikti ama hala iş görüyordu. Üzgün olan yüz ifademin üzerine de ruhsuz maskemi taktım. Güneş doğmak üzereydi. Gökyüzüne baktığımda gecenin en karanlık tonu hakimdi. Yüreğimdeki ses ve üzgün ifadem aynı anda mırıldandı.

"Saat sabah beş gibisin adam...."

Koparılan KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin