"İşte böyle... O kadın meclise girdiğinde herkes asilce savaşmış, lakin diyarlarımızı avcunun içine almış, şahlarımızı mecliste bir yerde kilit altında tutarmış. Her yıl dönümünde, gökte hilal yükselince şahlardan birinin yaşam gücünden bir miktar çekip tılsımı güçlendirirmiş. Ve yüzyıl dönümünde de hepsinin gücünden aynı anda çekip diyarları ayakta tutar, kendi gücünü ve gençliğini perçinlermiş. Güçlendikçe daha çok kararmış ruhu. Dahak ve Nagas'ın da ondan kalır yanı yokmuş. Aşağılık Dahak, şahmaran olduktan sonra sultanımın sadık dostlarını ve hizmetkarlarını, bizler için yaşam koşulları çok güç olan Ademoğlu diyarına sürgüne yollamış. Bir daha dönmemek üzere. Her kim, sultanımı iyi yada kötü anarsa ansın hain bilinmiş.
Cezalandırılıp bu tarafa geçen halkıma uygun bir yer bulup güvenliklerini sağladım. Başa geçip onlara önderlik etmemi istediler. Her şey yoluna girene kadar bir süre yanlarında kaldım fakat tekliflerini kabul edemezdim. Beni bu diyara bağlayan bir tek gerekçe vardı; o da sultanımı beklemek, onu olası tehditlerden korumaktı. Yine de sık sık bir araya gelip istişare ettik. Sonra bu diyarın yılanları ile irtibata geçip kaynaştık. Onlar bizden biz onlardan çok şey öğrendik.
Çetin hayat şartları ile mücadele becerilerini bizlerle paylaştılar. Bizde, soğuk ve yiyecek bulmanın imkansız hale geldiği kış mevsimlerinde onlar gibi vücutlarımızı dondurup uykuya yatmaya başladık. Bizim uykularımız onlardan daha uzun sürebiliyordu. Böylelikle mağaradan uzak kalmıyordum.
Aylar yıllara, yıllar asırlara devrilirken; akıp giden zamanla birlikte çok şeyin değiştiğine şahit oldum. Umudum azalsa da hiç tüketmedim. Tam dört asır boyunca hiç sürgün gelmedi, dördüncü asırın sonunda on beş kişiden oluşan mar dostlarımız geldi. Yüzyıl ağacının meyvelerinden sorumlu ve benim tarafımdan vazifelendirilmişlerdi onlar. Görevlerini yerine getirmedikleri için sürülmüşler. Sultanımın efsunu olmadığından; ağacın verimi gittikçe düşmüş ve sonunda yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış. Dahak, bu gerçeği hazmedemediğinden cezalandırmış onları. İçlerinden biri, bir gün Aydilge ve Dahak'ın konuşmasına kulak misafiri olmuş. Onun anlattıklarından yola çıkarak; Evran sultanımın ancak bir Adem kızı tarafından özgür kılınacağını öğrendim. Bir asır boyunca her gün ülkeyi gezdim o kızı aramak üzere. Lakin bulamadım. Mağaranın ünü kötü yayılmıştı bir kere ve o efsunlu sözler kulaktan kulağa dolaşıp zamanla da unutuldu. Hiç kimseler uğramadı buraya ve hiç bir kız... Sen hariç!
İki sene önceydi; ikiniz asırlar sonra bu izbe mağaraya nihayet ayak basmıştınız."
"Nasıl yani? Sen bizi gördün mü?"
Şaşkınlığımı açık etmek için sözünü kestim Bekan'ın. O ise geldiğimiz gibi geri dönüşümüzün ardından yaşadığı ve bizim hiç haberimizin olmadığı kırgınlığını dile getirince boşa geçirdiğimiz iki yılın intikamını almış oldu. Aslında onun intikam almak gibi bir gayesi yoktu. Asırlar önce ruhundan intikam fikrini çıkarmış ve suçsuz sultanının parçalara ayrılan gövdesinin yanına bırakmıştı. Kısa ve öz sitemi, sol yanımı yaralamasaydı keşke. Sol yanım, Bekan'a yakıştırdığım intikam kuruntusundan sızlıyordu. Onun yüce gönlü sayesinde yaramı sarıp kapattım. Çünkü yüreğim ebedi sahibi ile birlikte atmak için fazla heyecanlıydı.
"Elbette sizi gördüm. O sırada uzun uykulardan birindeydim bedenimi dondurmuştum. Efsunlu kapının sağ yanında yerde küçük bir oyuk var, orayı sığabileceğim kadar genişletmiştim. Sizi fark ettiğimde, mağaradan ayrılıyordunuz. Elli yıl süren uykudan sonra ısınıp hareket edebilmem bir hayli vakit kaybettirdi. Dışarıya çıktığımda, süratle yol kat eden vasıtanız sayesinde çoktan uzaklaşmıştınız. Geri döndüm ve kapıda meydana gelen değişimi gördüm, mühür neredeyse kırılmak üzereydi. Sen, sultanımın özgürlüğüydün! Ne yazık ki duyularım da bedenim kadar soğuktu. Yine dövünüp durdum her zaman yaptığım gibi.

YOU ARE READING
ŞAHMARAN'IN SIRRI-YILAN HİKAYESİ
Fantasy"En büyük dağı görüyor musun? Orada çok büyük bir kayalık var. O kayalığın içinde ise bir mağara. İşte o mağarada bir insan bedeni kalınlığında upuzun bir yılan varmış. Bu yılan mağarada uyuyormuş, eğer adını üç kere üst üste söylersen uykusundan uy...