Medya sırasıyla GİRAY, OĞUZ, ŞAFAK VE BUKET...
4. BÖLÜM
Mister.
Mislin'in Ağzından,
İzmir, kasvetli havayla güne başlamış ve biz sabahın erken saatlerinde babamla hastaneden çıkıp eve gelmiştik. Üniversiteye bugün de gitmeyecektim. Her ne kadar babam beni yollamaya çalışsada inadım tutmuştu. Evdeydi ve onu yalnız bırakmak istemiyordum.
Salona hazırladığım yatağına yerleştiğinden emin olunca mutfağa geçip hazır çorba yapmaya başladım. Zihnim anında beni geçmişime gönderdi. Annem... O olsaydı meşhur tavuk çorbasından yapardı şimdi. Hasta olduğumuzda üstümüze titrer ve iyi olduğumuz ana kadar yanımızdan ayrılmazdı. Bazen babamla sırf bu yüzden hasta numarası yapardık.
Onu özlemiştim. Yaşım gereği en ihtiyacım olduğu anda beni terk etmişti. Kaderdi kızamıyordum, isyan edemiyordum ve bu daha çok canımı yakıyordu. İçime ata ata kendimi bir kutu içine hapsedilmiş gibi hissediyordum. O kutuda boğuluyor, yavaş yavaş eriyor ve yok oluyordum sanki.
Sesimi duyuramıyordum.
Düşüncelerimde boğulduğum sırada karıştırmayı bıraktığım çorbanın dibi tuttu. İçimden küfredip ocağın altını söndürdüm. Kâseye doldurduğum çorbayı ekmek dilimleri ve kaşıkla birlikte tepsiye koyup salona geçtim.
"Sana çorba yaptım. İçtikten sonra dinlenirsin." Diye konuşurken elimdekileri ortada duran büyük sehpaya koyup babamın rahat oturmasına yardımcı oldum. Tepsiyi kucağına yerleştirdiğimde bende biraz ilerisindeki tekli, siyah renkteki deri koltuğa bıraktım bedenimi.
Babamın çorbayı kaşıklarken çıkardığı ses dışında evdeki sessizlik içimi ürpertti. Annem varken böyle değildi. Ayaklarının yere çarpmasıyla çıkan sesler bile bize, bu eve huzur verirdi. Gülüşleri ayrı güzeldi, kendisi ayrı... Onun varlığı bizim için çok özeldi.
Dinlenmek için gittiği dağ evinden dönerken yolunu şaşırmış ve direksiyon hakimiyetini kaybedip uçuruma doğru yuvarlanmıştı. Ani olmuştu her şey anlayamamıştık. Babamla algılayamamıştık olanları. Onunda özlediğini biliyordum ama bana hiç belli etmiyordu.
Cenaze gününde gizli gizli döktüğü gözyaşlarına, odasında o gece annemin fotoğrafını göğsüne yaslayıp adını sayıklayarak uyuya kalışına, dolabındaki kıyafetlerinden her seferinde annemin üzerine çok yakıştığını dile getirdiği elbiseyi yatağın yanına yerleştirip, oymuş gibi sarıp sarmalamasına, acısının onu yerle yeksan ettiğine şahit olmuştum.
Gözlerim isyan bayrağını çektiğinde etrafı net göremeyecek kadar dolmuştu. Babamın "Mislin, iyi misin ?" Diyen sesiyle ona çevirdim bakışlarımı. Değildim. Annem yoktu ya, iyi değildim. "Sende fark ediyor musun baba evdeki sessizliği ? Annemin evdeki yokluğunu ? Annemin sessizliğini sende hissediyor musun ?" Dedim gözlerimden kayıp giden bir damla yaşla. Kendimi o kadar çok kasmama rağmen damlalar birbirini takibe başlamıştı bile.
"Şşş... Gel bakayım yanıma sen." Dedi tepsiyi parke zemine bırakarak. Ayaklanıp ona doğru adımladım. Yanına vardığımda dirseklerimden tutup boş bıraktığı yere oturttu külçe gibi yığılan bedenimi. Acısı, yarası hala taze ve içimi kavuran hissiyatla halsizleşmiştim sanki. Gözlerim yarı baygın ona bakıyordum, ailemden kalan tek adama. "Allah, insanın kaderinde ne varsa onu yaşatır kızım. Annen de kaderinde ne varsa onu yaşadı. Onu bende çok özledim hala da özlüyorum ama şimdi sen böyle ağlarken ve o seni yukarıdan izlerken senden daha çok üzülecek. Bunu ister misin ?" Diye konuştu buğulu sesiyle. Başımı iki yana salladım. Şuan gözünde beş yaşındaki bir kız çocuğundan farksız değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARATAN | UÇURUM
Teen FictionUçurumun köhne yerinde kendine sır bellediği olayın onu çıkmaza soktuğu bir adam ile annesinin ölümüyle kendisini girdabın içinde bulan bir kızın hikâyesi.... | Siz hiç iki rengin cümbüşüne vuruldunuz mu ? Mavinin ve yeşilin tonlarına, hissettirdik...