~RÜYA~

62 6 4
                                    

"Lanet olsun sana sus artık". Telefonumun o gıcık edici alarmıyla uyandım. İki saattir kapanmıyor. Çünkü o kadar uyumama rağmen hala gözlerimi açamadım. Şuan da tek istediğim şey birisinin gelip üzerime bir kova su döküp beni uyandırması. Hem havada sıcak zaten. Sabah sabah mizah programımıza hoşgeldiniz sayın seyircilerr.
Kendi kendime espiri yapıp uykumdan ayıldıktan sonra lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Dolabımın önüne geçip ne giyeceğime karar vermeye çalıştım. Ama herzamanki gibi sonuç yok. "Şort mu giysem acaba? Ama yok ya ben okulda kısa giyemem. En iyisi klasik siyah pantolon üstüne de...." "Üzerinde uzaylı deseni olan gri tişörtün." Annemin sesini duymamla irkildim. Kendi kendime konuşmaktan geldiğini bile duymamışım.
"Uzun zamandır giymiyorsun" diye devam etti annem. "Evet uzun zamandır giymiyorum. Özledim tişörtümü" dedim bende. O tişörtümü çok severdim. Dolabımın içinde, askıda duran muhteşem tişörtümü aldım. Ve elimde duran siyah pantolonumla birlikte arkamda duran yatağıma bıraktım. Annem tekrar konuşmaya başlayarak "Kahvaltı yapıcak mısın?" dedi. Dışarıdan bakan bir insana bu soru biraz garip gibi gelebilir ama ben genelde sabahları kahvaltı yapmam. Aslında bu her açıdan annem için garip bir soru çünkü annem ben ne kadar yemiyeceğimi dile getirsemde ağzıma zorla bişeyler sokuşturur öyle okula gönderirdi. Hayır ne gerek vardı böyle şeylere ben sevmiyorum sabah sabah kahvaltı yapmayı. Kocaman kızım ayrıca.
Ben nasıl biriydim böyle ya, sanki hayatımda her şey normalmiş gibi düşüncelerim var. Ama her günde yas tutamazdım ki. Karmaşık. Çok karmaşık.
Annemi daha fazla bekletmeden "Bugün seninle güzel bir kahvaltı yapalım annecim. Okula biraz geç gidebilirim. " Onca düşünceden sonra, biraz annemle vakit geçirip rahatlamaya ihtiyacım var. Zaten bu sabah ki dersimiz boş. Neredeyse her ders boş aslında. Okula vakit öldürmek için gidiyorum. Elimdeki fırsatı değerlendirmemek için hiç bir sebebim yok.
Annem halinden memnun bir ses tonuyla "Tamam yavrum sen üzerini giy ben aşağıda bekliyorum." dedi ve kapıyı kapatıp çıktı. Bende fazla vakit kaybetmeden üzerimi giymeye başladım. İşimi tamamladıktan sonra her zaman çalışma masamın üzerinde duran siyah tokamı alıp, saçlarımı çok yukarıdan olmayacak şekilde topladım. Taramakla uğraşamazdım şimdi zaten zor taranıyor. Saçlarımı genelde banyodan banyoya tararım hep. İki kapaklı olan dolabımı açıp alt kısmında bulunan petrol mavisi deri sırt çantamı alıp içine telefonumu, kulaklığımı, yeni okumaya başladığım kitabımı ve ne olur ne olmaz diye kareli defterimi koydum. Herşeyin tam oldup olmadığını kontrol ettim ve çantamı sırtıma takıp odamdan çıktım. Merdivenlerden zıplaya zıplaya indim, bu arada yaptığım bir şeydi. Annem yemek masasında oturmuş beni bekliyordu. Bende ona gülümseyip sırt çantamı kapının önüne bıraktım. Sonra her zamanki yerim olan annemin karşısına oturdum. Kahvaltıda favorim olan omletten yapmış canım annem yaa. Sabah kahvaltısında bayılırım ben omlete. O yüzden hemen yemeye başladım.
Omletimin yarısına gelmiştim ki annemin bana baktığını fark ettim. Gülümsüyordu. Ama gözlerinde anlamsız bir hüzün vardı. Benim günlerdir sebep bulamadığım bir hüzün. Kalbimi paramparça eden o hüzün. Ama ben bu yemeği biraz olsun kafam dağılsın diye düşünerek kabul etmiştim. Şimdi bunları düşünmemeliyim.
Babam geldi aklıma her zamanki gibi erkenden gitmişti. Dünden beri göremedim onu özledim. Ama çare yok. Babam işine çok bağlı bir insan. Bu duruma üzülüyorum.
Yine çok düşünmüştüm işte kafamın boş olduğu bir an bile yok. En iyisi yemeğimi hızlıca bitirip okula gitmek.
Yarısına gelmiş olduğum omletimi yemeye devam ettim. Annem hala sessizdi. Bende. Bu durum beni rahatsız etmiyor. Annemle sessizce yemek yemek bile çok güzel ve huzur verici. Ve artık huzura ve yemeğe doyduğum için yavaşça sandalyemden kalktım. Sağ bileğimden hiç ayırmadığım gece mavisi saatime baktım ve saatin tam 9 olduğunu fark ettim. Sandalyemi masanın iç tarafına doğru itip anneme "Ben gidiyorum kraliçe" dedim. "Hemen mi ?" diye sordu bu durumdan rahatsız bir şekilde. "Bence kahvaltı için çok bile kaldım annecim gideyim. Hem Selin sıkıntıdan patlamıştır şimdi."
  Selin... Selin benim en yakın arkadaşım. Zaten en fazla 3 arkadaşım var ama Selin'in yeri bende çok ayrı. O benim çocukluk arkadaşım. O benim kardeşim. Ben daha küçücük bir çocukken bile hep dışlanan kişiydim. Selin benim yanımda oldu. Hiç bırakmadı. O yüzden ona rahatlıkla kardeşim diyebiliyorum. O benim için mükemmel bir detay. O benim kalbimi ısıtabilen çok nadir bir insanlardan. Onu seviyorum. O yüzden onu sinirlenmeden yanına gitnem lazım.
  Kapının yan tarafındaki çantamı tek omzuma takıp kapıyı açtım. Kapının hemen sağındaki ayakkabılıktan siyah, air tabanlı nikelarımı alıp bağcıklarını açmadan ayağıma geçirdim. Kapıyı arkamdan yavaşça çekip kapattım. Sırt çantamı beceriksizce önüme alıp içinden telefonumu ve kulaklığımı çıkardım. Kulaklığın ucunu telefona takıp, telefonun şifresini girdim. Müzik çalarda en üstte duran Gri-olmaz şarkısını açıp dinlemeye başladım. Bu şarkı aslında biraz aşk şarkısı gibi. Ama benim kalbimde ailem ve Selin'den başka kimse yok. Olmasını ister miyim orası tartışılır. Daha önce hiç aşık olmadım nedir, nasıl hissettirir bir fikrim yok.
  Ben aslında hep ay ve ve gecenin aşkına inanırdım. Onları birbirine en yakışan çift olarak görürdüm. Çünkü onlar birbirine bağlılardı. Ay ancak geceyle birlikte kendini gösterebilirdi. Gecede ancak ayla birlikte simsiyah gökyüzünü aydınlatabilirdi benim gözümde.
                           ★
  Okul kapısına geldiğimde müziğimi kapatıp, kulaklığımı ve telefonumu çantama koydum. Siyah demir kapının en üstünde kocaman yazılıydı; "ÖZEL YILDIZ PERİLER LİSESİ". Çok beklemeden kapıyı açıp okula girdim.
  Bahçenin ortalarına geldiğimde etrafa göz gezdirmeye başladım. Bizim sınıftan ve yan sınıftan toplam 8 kişi 4'er 4'er gurup olmuş, filenin etrafında voleybol maçı yapıyorlardı. Tanımadığım çocuklarda her zaman ki gibi basketbol sahasında futbol oynuyorlardı. "Ben daha güzel oynuyorum." dedim kibirli bir şekilde. Sonra da böyle söylediğim için kendime kızdım. Kibir benim neyime ki?
Ben de futbol oynuyordum. Okuldan sonra her zaman olmasada çalışmalara gidiyorum. Futbol oynamaktan aşırı keyif alıyorum. Ayrıca bizim takımın kaptanıyım.
Bunları düşünürken Selin'in hiçbiryerde olmadığını farkettim. Hiç böyle yapmazdı. Belki bir değişiklik yapıp içerde bekliyordur diye umarak okula girdim. Bizim sınıfımız üst kattaydı,merdivenlerden çok da hızlı olmayan bir şekilde çıktım. Koridora ulaştım. Koridorun tam sonunda olan sınıfımıza doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Birden ayağım kaydı ve yere düştüm. Kafamı duvara çarpmış olmalıyım ki kafamda şiddetli bir ağrı hissettim. Gözlerim ağırlaşmaya başladı. Gözlerim tamamen kapanmadan önce en son gördüğüm şey yerde duran tabelanın üzerindeki "Dikkat! Kaygan Zemin" yazısı oldu. 



                            ⚜️⚜️⚜️
  Kapkaranlık bir ormandayım. Koşuyorum. Sanki nefesim sonsuza kadar koşmama yetecekmiş gibi. Kocaman bir tepe var. Aynı hızda koşarak en tepesine çıkıyorum. Tam orda birden duruyorum. Nefesimi hemen düzene sokuyorum. Sanki hiç yorulmamış gibi. Yüzümü gökyüzüne çeviriyorum. Az önce içinde tek bir ışık bile barındırmayan kapkara gökyüzü ışıl ışıl şimdi. Morun en güzel tonuna bürünmüş ve kendini milyonlarca güzel yıldızla süslemiş. Sanki hiç siyah olmamış gibi. O güzel yıldızların arasında kocaman bir yıldız var. Milyonlarca yıldızın arasında en güzeli, en parlağı. Elimi ona uzatıyorum sanki dokunabilirmişim gibi. Birden ayaklarım yerden kesiliyor. Ellerim buz kesiyor. O kocaman yıldız beni aydınlatıyor. Ve beni kendine çekiyor. Gözlerim aşağıda daha önce fark etmediğim minik ağaca takılıyor. Üzerinde en sevdiğim çiçek olan bembeyaz Yasemin Çiçekleri var. Bir rüzgar geliyor bütün çiçekleri uçuruyor. Benim etrafıma doluyor. Çiçekler her yanımı sarıyor, ben o büyük yıldıza ilerlemeye devam ederken. Sanki beni korumak istermiş gibi. Artık yıldızın içindeyim. Gözlerim kapalı. Açtığımda kendimi kocaman beyaz bir odanın içinde buluyorum. Çiçekler üzerime elbise yapmışlar. Odanın ortasında bir şeyler akıp gitmeye başlıyor. Anılar... Gözlerim bir tanesinde sabitleniyor. Birisi var. Masmavi gözlü sapsarı saçlı birisi. Saçları rüzgardan uçuyor. Sonra öyle bir gülümsüyor ki bir daha kimse bana öyle gülümseyemeyecekmiş gibi. Dudakları hareketleniyor. Ama sesi çıkmıyor. Dudaklarını okuyorum. "Seni seviyorum." diyor. Öyle bir söylüyor ki bir daha kimse öyle seni seviyorum diyemeyecekmiş gibi.


Upuzun bir aradan sonra geri döndüm bölüm hakkında düşünceleriniz ne? Beğendiyseniz vote vermeyi unutmayın😘❤️

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 29, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

☆KENDİNİ KEŞFET☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin