29. Bölüm

9K 346 49
                                    

Günlerden ne olduğunu öğrenmek için telefonumun ekranına baktım.

16 Mayıs 2014

16 Mayıs...

"Dövmene bakabilir miyim?"

XVI.VII.MMX

"16 Mayıs'ta ne yaşadın ki?"

"Doğru, neden söyleyeceksin ki"

O gün dövme yaptırmıştım.

Beynimde şimşekler çakmıştı bir anda. Ege'yle beni terk ettiği günkü konuşmamız kafamda iyice şekillenmeye başladı. Yeni sesler, yeni görüntüler... 

"Bileğime bak!" Diye kükredi Ege. Göz yaşlarımdan etrafı göremiyordum. Hızlı bir hareketle gözlerimi sildim ve Ege'nin gözümün önüne getirdiği bileğine baktım. Bu dövmeyi hatırlıyordum. 

XVI.VII.MMX

16 Mayıs 2010.

"Görüyor musun? Bu tarihte ne yaşadığımı sormuştun değil mi? O gün... O gün ben yemin ettim. Eski ben olmayacağıma. Eskiden anne baba dediğim o insanların yüzüne bir daha bakmayacağıma. Kötü biri olacağıma. Her şeye yeniden başlayacağıma yemin ettim ben. Ama sen ne yaptın? Sen geldin, kafamı karıştırdın. Beni iyileştireceğine inandırdın. Beraber iyileşeceğiz dedin bana. Yıllarca bunu tekrarlayıp duran kimseye aldırmadım ama ben sana inandım Güneş. Şimdi diğer bileğime bak. Adın yazıyor orada. Buldum demiştim o gün. Kurtaracak beni bu kız demiştim çünkü görmüştüm içindeki ışığı. Ama hepsi oyunmuş işte. Ay gibisin sen. Güneş görünümlü ama aslında onun ışığını çalan! Sahtekar olan! Maske takan! Bu adı taşımayı hak etmiyorsun Güneş!" 

Her kelime aklımda on bin kez tekrarlandı. On bin kez göz yaşı döktüm. Bir saat boyunca şehir merkezine sürdüm ve ağladım. Nihayet mekana vardığımda ve arabanın kapısını açıp dışarı çıktığımda yüzümü tokat gibi geçen rüzgarla göz yaşlarım durdu. İçeri girmeden önce dikiz aynasından yüzüme bulaşmış makyajı ellerimle silmeye çalıştım. Olduğu kadar diye düşünüp hızlıca mekana giriş yaptım. Bir yandan da dua ediyordum. Başak, Ayaz ya da Ege olmasın diye. İşte o zaman her şey biterdi çünkü. Şuan onlardan herhangi biriyle karşılaşırsam ne yapacağımı bilmiyordum. Acilen de rahatlamam gerekiyordu. Her bir tozunu burnuma çekmek için yanıp tutuşuyordu bedenim. Bir tanesini bile ziyan etmeden bedenime hapsedecektim. Söndürecektim içimdeki yangını.

Paslı demir kapıyı tüm gücümle itip içeri girdim. Birkaç kişi bir ateşin etrafında oturmuş boş gözlerle ateşi izliyor, bazıları ise içki içiyordu. Ben geldiğimde bir tanesi ayağa kalkıp yanıma geldi. Diğerlerinin aksine, dışarıda görsem temiz düzgün bir insan sayabileceğim bir tipti. Ne istediğimi anladığından hemen elini ceketinin cebine götürüp üç paket çıkarıverdi. Bana uzattığında hemen elim eline saldırmaya yeltendi fakat elimi tutup kendi elini geri çekti. Baş ve işaret parmağını birbirine sürtüp gülümsediğinde para istediğini anlamıştım.

Cebimden amcamdan (ç)aldığım cüzdanı çıkardım ve ne kadar olduğuna bakmadan yarısını eline tutuşturdum. Otuz iki diş gülümseyip az önce paketleri çıkardığı cebinden üç tane daha çıkarıp bana altı tanesini birden uzatınca gülümsemeden edemedim. Paketleri olduğu gibi kapıp çantamın içine sıkıştırdım ve koşarak mekandan çıktım. 

Mekanın arka tarafına koşturup paketleri açmaya başladım. Sanırım aç gözlülük etmiştim. İki pakedi de açıp önüme koydum ve küçük boru gibi şeylerin olmadığı kafama dank etti. Bir daha geri dönemeyecek kadar yorgundum. Aklıma hemen parayla bunu yapabileceğim geldi. Nasıl olsa bir yerlerden görmüştüm, işe yarıyordur dedim. Hemen bir kağıt para çıkarıp ince olacak şekilde sardım ve artık hazırdım. Dilediğimce rahat, özgür, mutlu ve kuş kadar hafif olabilirdim. Yavaşça toza eğildim.

Ay Tozu ◐Where stories live. Discover now