Bölüm 1

23.1K 1K 498
                                    


Büyük oyunlar döndü; kimisi kaybetti, kimisi kazandı. Fakat kazanan da aynı yerdeydi, kaybeden de. Ruhu temiz kimse kalmadı, ben dahil herkes ellerinde bir yaşamın kanını taşıyordu. Baktığımda gördüğüm artık soğuk, titreyen ellerim değildi; parmaklarımın her biri kurumuş kanlarla yeni bir görünüm kazanmıştı. Üzerime hiç silinmeyecek kokusu sinmiş, her soluk alışımda zihnimde hep aynı sahne canlanıyordu. Aynada kendime baktığım zaman yaralı bir kız görürdüm, içi nefret, öfke dolu olurdu; bakışları çaresizlikle şekillenirdi. Artık aynaya baktığım zamanlar sayılıydı, aynalardan saklanıyordum çünkü gördüğüm görüntü benden çok uzaktı. Bir insan teninde de, ruhunda da yaralar taşıdığı halini özler miydi? Ben özlüyordum. Gözlerimin yeşilinden kanata kanata akıp giden o çaresizliği bile özlüyordum. Bakışlarımın donukluğu, yüzümde ki boş ifade ölü bir bedenin görüntüsünden farklı değildi. Bedenim ufak tefek yaraları özlüyordu, büyük yaralar vardı artık; ruhumu ezip, bedenimi mühürleyen ve asla silemeyeceğim büyük acılara gebeydi tenim.


Yaralarımdan geçip de ruhumun haline bakamıyordum, ruhumu hissetmiyordum. Ruhumu yitirmiştim; söylediği gibi onu benden çalmıştı. Henüz yeni yeni kalabalığı dağılan bara göz gezdirdim, etrafta kırık içki şişeleri renkli ışıkların etkisiyle şılıyordu. Bir parçasını avuçlarımın içine saklayıp kendime yeni bir intiharın izini bırakarak tenimi lanetli bir izle damgalardım ama bu eskidendi, eski Nehir, bunu yapardı; yaşamaktan nefret ettiği için kendini parçalara bölerdi. Fakat artık bunu yapmak çocukluk gibi geliyordu, bir yandan da imkansız olarak görüyordum. Yaşamamak için alacağım bir ruhum bile yoktu. Tenimde öyle izler doluydu ki bir yenisini eklemeye yara almamış bir yerim dahi yoktu.


İçimde taşıdığım küçük kız çocuğunu da kaybetmiştim, ellerim kana bulandığı gün onu parmaklarımın ucundan akıtmıştım. Koca yürekli devin kanıyla küçüklüğümü yıkamış, kefene sarmaya gerek bile görmeden Ozan'ın devrildiği toprağı kazıp altına çığlıkları kulaklarımı sağır ede ede onu gömmüştüm. Dolup dolup taşamayan adamın taştığını gördüğüm zaman diliminde ilk defa onu anlayabilmiştim; dolup dolup taşamayan adamın oluk oluk taştığını kendi gözlerimle izlemiştim. Öyle bir taşıyordu ki; gözlerinden akmayan yaş göğsünden fışkırıyor, sakallarıyla ifadelerine duvarlar çekmiş adamın pirketleri al bir renge boyanmıştı. Çoğu zaman ifadesiz yüzüne ilk defa bir ifade oturmuştu, oturan ifadenin sahibi bendim; acı, yüzünde katran karası dikenler gibi yeşerip sivri uçlarını ruhuma saplamıştı. O kesmeye kıyamadığı gür sakalları bile nasibini almıştı göğsünden sıçrayan lekeden. Ozan'ı lekelemiştim, göğsünün tam ortasından ona can yarası açmıştım. Onları kurtarmak için kendi hayatımdan vazgeçerek en iyisini yaptığımı sanıyorken yanıldığımı geç anlamıştım; kendimden geçtiğim kadar, onları da canından etmiştim.


"Bu gece de bitti," dedi Cansu, sesi yorgun, uykulu ve her daim acıyla bezeliydi. Usulca başımı sallayıp onu onayladım. "Odaya çıkalım mı?" diye sorduğunda ise birkaç saniye boş bakışlarımız buluştu. "Sen dinlen," dedim oturduğum tabureden kalkarken. "Benim birkaç işim daha var."
"Saat sabahın altısı oldu," diye söylendi. "Bırak, daha sonra hallederiz."
"İyiyim ben," dedim kolunu sıkıp. "Kötü görünüyorsun, git biraz uyu."
"Benden farksız olduğunu mu sanıyorsun?" Elinde ki içki bardağını masaya bıraktı fakat bardak devrilerek zemine düştü. "Pekala, önce senin şu işlerini halledelim sonra beraber dinleniriz."
Barın etrafından dolaşıp otelin lobisine çıkan merdivenlere doğru ilerledik. "Buna gerek yok," dedim ve bu kez Cansu'nun ısrarından vazgeçmesi için sert bir ton kullandım. "Uzun sürmez, yarım saate bende gelirim." Cansu'ya laf anlatmaya çalıştığım sırada lavaboların olduğu kısımda yerde yatan birini fark ettim. Adımlarım küçülüp duraksadığımda Cansu da benimle beraber durdu ve kaşları çatılıp baktığım yöne çevirdi bakışlarını.

KAÇAKÇI 3 (KİTAP OLUYOR!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin