~5~

5.6K 394 8
                                    

Yüzüme vuran güneş zavallı gözlerimi açmamı engelliyordu. Yatağımda biraz daha kıvranıp sonunda güneşten gözlerimi kurtardığımda odada kimsenin olmadığını farketmiştim, annem benden önce kalkıp çıkmış olmalıydı. Yatağın kenrındaki perdeyi çekip güneşin odayı doldurmasını engelledim hava çok sıcaktı ve ben bu kadar sıcağa gelebilen bir insan değildim kesinlikle. İçimde yeniden oluşmaya başlayan alev vücudumu yakmaya başladığında odanın içindeki küçük banyoya yöneldim, soğuk su beni rahatlatabilicek tek şeydi şu anda. Kıyafetlerimi çıkartıp soğuk suyun önümdeki kovayı doldurmasını bekledim. Hala yorgundum ve içimde bilmediğim bir endişe vardı. Kova sonuna kadar dolduktan sonra içindeki dahada küçük kaba suyu doldurup omuzlarımdan aşağı dökmeye başladım. Suyun geçtiği her yer serinlemeye ve beni gevşetmeye başlamıştı.

1 saat sonra...

Odamın kapısını açtığım zaman gördüğüm manzara sanırım son bir kaç gündür gördüğüm en güzel şeydi. Oda büyüklüğünde olan hol'ün ortasında kocaman bir yer sofrası vardı ve üzerinde ağzımı sulandıran yiyecekler bana göz kırpıyordu. Elinde büyük bi tabakla mutfaktan çıkan Barbarayla gözlerim buluştuğunda önce ona sonra ellerinde tuttuğu büyük tabağa iştahla baktım. "Buyrun lütfen neden orda dikildiniz otursanıza sofraya. Kusura bakmayın masam siz gelmeden 3 gün önce kırıldı ayakları çürüdüğü için onu kaldırmak zorunda kaldım o yüzden yer sofrası hazırladım." Bana büyük bir içtenlik ve samimiyetle gülümseyen kadına şaşkınlıkla bakıyordum. Kadın biraz daha yüzümü inceledikten sonra çatan kaşlarımla birlikte konuşmaya başladı tekrar. "İsterseniz size hemen bir masa ayarlıya bilirim yerde rahat edemicekseniz. Yani be-"

"Barbara lütfen, bana bu kadar resmi bir konuşma bir daha asla yapma. Ben sıradan bir kızım sadece ve senin evinde bir misafirim bizim için bu kadar yorulmana gerek yoktu." Annem yaşında bir kadının benimle bu kadar resmi ve fazla saygı çerçevesi içinde konuşması kendimi kötü hissetmeme sebep olmuştu. Neden benimle bu şekilde konuşuyorduki, biz onun evinde misafirdik. İsteseydi sofrayı biz bile hazırlayabilirdik. Kadın elindeki tabağı sofranın ortasına koyduğu sırada içeri annem ve Alex girmişti. "Tanrım Mia! Burası harika, dışarıdaki insanların samimiliğini ve tatlılığını görmen lazım misafir olduğumuzu bilen herkes bizimle kendi dostlarıymış gibi ilgilenip muhabbet ettiler, hata bize hatıra olarak bunları bile verdiler!" Alex elindeki tahtadan yapılmış at ve ayı figürlerini gösterirken heyecanı ve mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Annem yanıma gelerek omzuma dokunduğunda birlikte sofrayı tamamlamak için mutfağa geçtik. Sofra zaten tıka basa doluyken Barbaranın mutfakta hala getirmediği bi kaç parça şey vardı. Zavallı kadın, belli ki sabahın köründe kalkıp bu sofrayı hazırlamak için baya uğraşmıştı. Hep beraber sofraya oturduğumuzda Alex ve ben hiç konuşmadan sofradakilere gömülürken Barbara ve annem sohbet ederek kahvaltılarını yapıyorlardı.

Yaklaşık 1 saat sonra tıka basa doyduktan sonra Alex dahil herkes sofranın toparlanması için Barbaraya yardım etmişti. Sofrayı topladıktan sonra Amanda'da bize katılıp burda işimiz bittikten sonra yola çıkmamız gerektiğini söylemiş ve tekrar evden çıkıp yarım saate burda olacağını söyleyip gitmişti. Nereye gittiğini bile sorma gereği duymamıştım. Kadını seviyor ama aynı zamanda sevmiyordum içimde ona karşı tuhaf birşeyler vardı.

İçine elbiselerimi tıkıştırdığım çantamı açıp kendime temiz iç çamaşırı, üzerime giyinmek içinde siyah tayt ve beyaz salaş bir t-shirt çıkardım. Üzerimi giyindikten sonra çantamı tekrar toparlayıp yanıma bol bol su alarak hazır bir şekilde Amanda'yı beklemeye başladık. Amanda yarım saat sonra dediği gibi gelmişti, hep beraber Barbaraya veda ederek yola çıkmıştık ve yine sonabahrın verdiği esintiyle birlikte ormanın içinde nereye gittiğimizi bilmeden yürüyorduk. Amanda bize rehberlik ediyordu fakat nereye gittiğimizi sorduğum zaman her seferinde "Az kaldı kendin görmelisin" diyordu. Bu kadın beni fazlasıyla sinir etmeye başlamıştı. Kendi kendime içimden öfke nöbetleri geçirirken ayağım ağacın dışarı fırlamış köklerinden birisine takılıp yüz üstü düştüm. "Lanet olsun! bu lanet kök neden burda!" Alex yanıma gelerek elini kalkmam için uzattı. "Çok gerginsin, anlıyorum ama sakin ol ve dikkat et." Alex'in elinden tutup öfkeyle yerimden kalkarken bu sefer popomun üstüne tekrar düştüm. Hayır biyere takılmamıştım bu sefer, başım dönmüş, gözlerim kararmış ve ayaklarım beni bi anlık tutamamıştı. Düştüğüm yerde gözlerimi sıkıca kapatıp baş dönmesinin geçmesini beklerken Alex'in sesi bana o kadar uzaktan ve boğuk geliyorduki dediği Hiç bir şeyi anlamıyordum. Kulaklarıma hoş bir melodi şeklinde gelen ses dışardan değilde kafamın içinden geliyordu sanki. Sesi tekrar duyduğumda kime ait olduğunu hemen anlamıştım. "Eva?"

SON EJDERМесто, где живут истории. Откройте их для себя