BÖLÜM 16

8.9K 153 1
                                    

Hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Evet dedikten sonra beni tutkuyla dudaklarımdan öptü. Sarılarak bir süre yattık. Dayanamayarak sordum. "Şimdi sen beni seviyor musun?" Gözleri yine griye çaldı. "Sana hiçbir zaman seni sevdiğimi söylemedim. Söylemem de. Ben seni sevemem. Seversem....Olmaz Jessica. Üstüme gelme sadece zamana bıraksan? Olmaz mı?" Hiçbir şey söyleyemedim. Sadece kafamı salladım. "Ben romantik bir adam değilim. Bir konuda anlaşalım. Eğer benden aşk, çiçek, kalp bekliyorsan hiç başlamadan git buradan." dedi. "Hayır..yani...hımmm... şey.. Ben tabi istemiyorum. Sadece sordum. Hem ben de aşık değilim. Kim 1 ayda birisine aşık olur ki?" diye bocaladım. Rahatlamış bir ifadeyle gülümsedi. Moralim bozulmuştu. Ama ona belli etmemeliydim. Belki zamanla beni severdi. Olamaz mı? Ama şimdi ondan böyle bir şey bekleyemezdim. Eğer beklersem benden uzaklaşacak.

"Ben artık gitsem iyi olur. Annemler çok merak etmiştir." dedim. "Tamam seni bırakayım." diye karşılık verdi. "Ben giderim, boşuna yorulma sen." dedim. "Saçmalama Jessica, seni gecenin bir saatinde tek başına sokaklara salmam. Dolabımdan üstüne bir ceket al, üşüyüp hasta olmanı istemem." dedi emredercesine. Bu çocuğun hasta olmakla sorunu ne? Niçin sürekli hasta olabileceğimi düşünüyor? Neyse bir ceket buldum ve üstüme geçirdim. İşte sevdiğim koku. Jose'nin kokusu...

Ne?! Motorla mı gideceğiz?! Ama ben korkarım ki. Uf söyleyemem ki zaten bana 12 yaşında bir çocukmuşum gibi davranıyor. Onunla olabileceğimi, o kadar da masum,korkak olmadığımı kanıtlamam için bir fırsat. İlk önce motora o bindi. Arkasını işaret edince ben de arkasına bindim. Hiçbir şey söylemeden motoru çalıştırdı ve gaza bastı. O kadar ani harekete geçmişti ki korkudan beline yapıştım. Ve gözlerimi sımsıkı yumdum.

10 dakika kadar sonra durdu. Gözlerimi açtığımda bana gülümsüyordu. "Tanrım, belimi hissedemiyorum. Sanırım morarttın." O kadar sıkmış mıydım? "Ah, ben...şey...Özür dilerim." Çok mahcup oldum. O ise beni kendine çekti. Belime ellerini koydu. Sonra da alt dudağımı dişledi. Ateşli bir şekilde öptükten sonra geri çekildi. Nefes nefese kalmıştım. "Merak etme, zamanı geldiğinde senin bende bıraktığın morlukları ben de senin teninde bırakacağım." dedi. Ah. Hayııııııırrr. Kıpkırmızı oldum. Hatta MOSMOR ! Ve gülümsedikten sonra motoruna atlayıp gitti.

İçeri girdiğinde annem salonda ileri geri yürüyordu. "Neredesin sen? Lucy'yi aradım, onlarda olmadığını söyledi. Aşağıdaki çocukla mıydın? Kim o, ne yapıyorsun sen Jessica?!"

"Anne lütfen sakin olur musun? Evet, onunlaydım. Ama sandığın gibi değil." dediğimde tam ağzını açıyordu ki "Lütfen gecemi berbat etme. Ben uyuyacağım, iyi geceler. Sakin olduğunda konusuruz." diyerek odama gittim. Ve hayallere daldım.

***

Sabah uyandığımda telefonda Lucy'den 15 cevapsız arama vardı. Hemen onu geri aradım. "Lucy, ne oldu bebeğim?" diye sordum. Bana Paul'la buluşacağını benim de gelmemi istediğini söyledi. Sözde ilk randevuları olduğu için ne yapacağını bilemezmiş. "Pekala, pekala. Üzerimi değiştirip geleceğim." dedim ve telefonu kapattım. Kısa bir kot şort üzerine de ince askılı bir bluz giydim. "Anne! Ben Lucy ile buluşacağım. Akşam görüşürüz." diye mutfağa doğru bağırmamla annemin yanıma gelmesi bir oldu. "Hayır Jessica, bugün cezalısın. Dışarı çıkamazsın." diye karşılık verdi. "Anne!" diye bağırdım. "Hayır dedim. Eğer itiraz edersen yarın da çıkamazsın." Büyük tehdit! Cezamı kabullenerek odama döndüm. Beni 12 yaşında sanan biri daha! Her zaman benim dışımda herkes hayatıma karışır. Ama bu böyle her zaman böyle oldu. Hiçbir zaman değiştiremedim.

Lucy'yi arayarak durumu bildirdim. "Lucy üzgünüm." dedim. Beni anlayışla karşıladı. Belki onlar için daha iyisidir bu. Sonuçta ilk randevularında kim yanında fazlalık birinin olmasını ister ki? 2 saat kadar kitap okuduktan sonra uzandım. Tam uykuya dalıyordum ki bacaklarımda bir el hissettim. Gözlerimi açınca yine o güzel ela gözlerle karşılaştım. "Sen nasıl buraya gird-. Ah, pencereden." Güldü. Gamzelerinin olduğunu yeni farkediyordum. Güldüğünde oluşan çizgilerin hemen yanındaki iki çukur...

Bir sigara yaktı. Hemen yerimden kalktım ve kapının kilidini çevirdim. "Burada sigara içemezsin. Ayrıca buraya her istediğinde de giremezsin. Ya annem odama gelseydi?" diye sordum. "Merak etme annen dışarı çıktı." diye karşılık verdi. Bizi mi takip ediyor? Nasıl her şeyi bu kadar net bilebilir? "Sen de içmek ister misin?" dedi sigarayı göstererek. Kafamı hayır anlamında salladım. "Denemek de mi istemezsin? Tam tahmin ettiğim gibi." dedi dalga geçerek. Yine kendimi çocuk gibi hissettim.

"Denemek istiyorum." dedim. Sigaradan bir nefes alarak bana yaklaştı. Dudaklarımı araladım. Kendi ağzındaki dumanı benim ağzımın içine bıraktı. Öksürerek geri çekildim. Dumanı hemen dışarı saldım. Birazı burnumdan çıkarken yaktı. Tanrı aşkına bunu nasıl içebiliyordu? "İlk içiş her zaman böyle olur. Ama sonra alışırsın. Tekrar?" diye sorunca bu sefer kafamı evet anlamında salladım. Tekrar bir nefes çekti. Tüm dumanı ağzıma bıraktı. İçime çektim. Bu sefer tüm duman burnumdan çıktı. Ben kendimi çekmedim. Onu öpmeye başladım.O da dudaklarını dudaklarımdan çekmedi. "Sen çok cesur bir genç kadınsın." diye fısıldadı. Üstüne çıktım. Boynunu emdim. Öpüşümde hiçbir saflık yoktu. Zincirlerimi kırmıştım.

Üstümden bluzumu çıkardı. Sonra ellerini sırtıma koyarak südyenimin kopçasını açtı. Göğüslerim serbest kalınca iki eliyle birden onları avuçladı. "Tam avcuma göreler Jessica. Bu beden sadece benim için." diye mırıldandı. Sonra ıslak ıslak onları öpmeye başladı. Öptüğü yerler nemlenmemiş aksine sıcaktan yanmaya başlamıştı. "O kadar güzelsin ki..." Tanrım. Basit şeyler bile onun ağzından çıkınca çok anlamlı geliyor. Ne kadar inanarak söylediğine dair hiçbir fikrim yok ama sözleri kasıklarımda kasılmalara sebep oluyor.

Bu sözler üzerine tişörtünü hızla başından yukarı çıkardım. Beni kaldırdı ve o da şortumu çıkarttı. Sadece külotumla kalmıştım. Ona dokunmak için elimi kaldırdığımda tek tek parmak boğumlarımı öptü. Sonra beni yatağa sırt üstü yatırdı. Külotumu çıkardı. Göbeğimi öperek yavaş yavaş kalçama geldi. Ah hayır. Klitorisime yaklaştıkça kasıldım. Hemen ayaklandım. İç çamaşırlarımı giydim. Bunu yapmaya hazır değilim! Ama tabiki bunu ona söyleyemem. "Annem her an gelebilir. Bunu yapamayız." dedim aceleyle şortumu giyerken. "Jessica, bunu yapmak istemiyor musun yoksa kendini buna hazır mı istemiyorsun?" diye sordu. Nasıl anlamıştı? Sanki içimi okuyabiliyordu. "Ben, şey....hıım... annemler gelir yoksa-" Bocaladım. "Tamam, güzel Jessica. Sen hazır olana kadar beklerim." diyerek gülümsedi.

"Yapmayı en çok istediğin şey ne?" diye sorarak konuyu değiştirdim. "Bilmem." diye geçiştirdi. Ben de omuz silkince bu sefer o "Senin yapmayı en çok istediğin şey ne?" diye sordu. "Bir gün sevdiğim adamla tüm New York'u izleyerek onunla uyumak ve uyanmak istiyorum. Buraya aşığım ve yanımdaki kişiyle New York manzarasının önünde aşkımı yaşamak istiyorum." diye cevap verdim. Bana sadece "Anladım." demekle yetindi. Bu fırsatı değerlendirecektim. Ona her soruyu soracaktım. "Peki, kardeşin var mı?" diye sordum. "Hayır Jessica, yok." dedi. "Annen ve babanı merak ediyorum. Neredeler, başka bir şehirde mi?" diye sorunca gözleri buğulandı. "Babam zatüreden öldü. Annemse hiçbir zaman olmadı." diyerek saatine baktı. "Benim gitmem gerek, hoşçakal Jessica. Kendine iyi bak." diyerek odadan çıktı. Evet odadan çıktı, pencereden değil. Ayrıca babasının ölümü hastalıkla ilgili sorununu açıklıyor. Ama ya annesi? Neden öyle söyledi? Terk mi etti? O da mı öldü? Ne oldu? Sanırım haddimi biraz aştım. Evden kaçarcasına uzaklaştı. Ya bir daha gelmezse? Tanrım bana dayanma gücü ver.

Alışılmamış DuygularWhere stories live. Discover now