BÖLÜM 28

6K 135 13
                                    

(Keyifli okumalar!)

Kız arkadaşım dedi. Evet demiş olabilir, fakat sen hemen yelkenleri indirmeyeceksin. Birden ortadan kayboluyor daha sonra meydana çıkıyor. Beni bir oyuncak bebek gibi kullanıyor. 

"Hmm, sanırım öyle bir sözleşme yapmamıştık Jose." derken yapmamıştık kısmına vurgu yapmıştım.

"Sanırım unuttun, sevgilim. Oysaki sözleşmiştik." dediğinde saç tellerimden ayak parmaklarıma kadar eridiğimi hissettim. Normalde bana pek bu tür kelimelerle hitap etmezdi, fakat şimdi Chris'in bir tehdit oluşturabileceğini düşünerek benim ona ait olduğumu anlamasını sağlamaya çalışıyordu. 

Chris durumu anlamış olacak ki "Sorun değil, Jessica. Belki başka zaman çıkarız." dedi. 

"Gerçekten üzgünüm Bay Pheys, randevumu unutmuş olmalıyım." dedim. 

"Hiç sorun değil. Şimdilik hoşçakal." 

"Yarın görüşürüz." dediğimde Jose'ye çarpık bir gülümseme gönderip yanımızdan ayrıldı. Fakat bu gülüşün zoraki olduğunu anlamak için müneccim olmak gerekmiyordu. O anki öfkeyle Jose!ye dönerek "Sen ne yaptığını sanıyorsun acaba? Ayrıca buraya başladığımı nasıl öğrendin?" diye sordum. 

Pişmiş kelle gibi sırıtarak "Hiçbir şey yapmıyorum, sevgilimi almaya geldim. Ne var bunda? Ve sadece bir tahminde bulundum, anneni kıramayacağını biliyordum NYÜ'de okumaya diretmek için." dedi.

Okul konusuna hiç girmek istemedim. Çünkü o da ben de anneme hiçbir konuda hayır diyemediğimi  gayet iyi biliyorduk. "Ne demek istediğimi çok iyi anladın. Aptalmışsın gibi davranma." dedim. Gerçekten çok sinirlenmiştim. 

"Jessica, evet seni arayıp sormadığımın farkındayım ama sonuçta telefonun annendeydi."

"Annemdeydi evet ama odama gelebilirdin. Veda bile etmeden çekip gitmişsin."

"Annen görebilirdi." Sonra ekledi "Ya da baban." Fakat ben hala cevap vermiyordum. Çünkü o da bal gibi biliyordu benim neyi kastettiğimi. Yine anlık bir dürtüyle meydan okumak için onu arkamda bırakıp kapıya doğru yürümeye başladım. Arkamdan bağırıp durmamı söylüyordu. Ama dinlemedim, tam kapı kulubunu açıp dışarı çıkacakken kolumu yakaladı ve beni sertçe duvara dayadı. Sonra iki elini duvara dayayarak beni arada bıraktı. Duvarla Jose'nin arasında sıkışıp kalmıştım. Gözlerimin içine bakarak dudaklarımı öpmek için izin istedi. Gözlerimi kırparak ona bu izni verdim. Bu tepkim üzerine o kadar sert dudaklarıma yapıştı ki dilimden kan tadı aldım. Kahretsin. Sonra dudaklarını çekip "Evet, sana ulaşmalıydım." dedi. Sonra tekrar dudaklarımı öptü ve tekrar geri çekildi. "Ama yapamadım, işlerim vardı." diye mırıldandı. Ve bir kez daha dudaklarımı öptü. Son bir kez daha geri çekildi. "Dudaklarını bu kadar çok özlediğimi bilseydim, kaçıp gelirdim." dedi. Hem kızmış hem sevinmiştim. Çünkü özlemiş beni. Ve çünkü özlediğinin bile farkında değil. 

"Gözlerime bak." dediğinde başımı önüme eğmiş zemini inceliyordum. Çünkü onunla yaşadığım o kadar özel andan sonra bile öpüştüğümde utanıyordum. Ki bu sefer öpüşmüş bile değildik, o beni öpmüştü. Başımı eğik tutmaya devam edince "Lanet olsun Jessica. Gözlerime bak!" dedi. Sesinden sinirlendiğini anlamıştım. Daha fazla direnemeyerek kafamı yukarı doğrulttum ve kendimi gözlerine bakabilmek için zorladım. Dudakları açıldı ve bu güzel sözler döküldü. Bu güzel sahiplenici sözler...

"Sen benimsin. Kimsenin sana göz koymasına izin vermem." Evet belki biraz fazla sahiplenici olabilir. Ama bence çok erkeksi. Ve baya da seksi. 

"Beni ortalarda bırakıp giden sensin. Sonra dönüp de benimsin demen fazla bencilce değil mi?"

Bu ani sorum beni bile şaşırtmıştı. Fakat onun yanındayken eskiden kendimi kaybettiğim gibi olmayacaktım. Artık özüme dönmeliydim. Bunaltıcı olsam bile eğer Jessica'yla olmak istiyorsa, gerçek Jessica'nın farkında olmalı. 

Alışılmamış DuygularWhere stories live. Discover now