Önce buraya dikkat kesilelim, lütfen!
Nefret ediyorum böyle notlar yazmaktan falan ama geç gelen bölüm için özür diliyorum. Bazı durumlar nedeniyle böyle oldu ki normalde yazdığım bölümün yarısını sildim ve bu hale getirdim.
İçime asssssssla sinmedi. Ama -varsa- bekleyenleri, bekletmek istemedim.
Yine tüm bölüm yiyişmelerini okuyacaksınız -MAALESEF-.
Yorumlarınızı esirgemeyin, hoşçakalın!
LUV U! ❤︎
-
"Nasıl hissediyorsun?"
Beyaz nevresimle kaplı yatağın ucunda oturan Joohyun, endişeli gözleriyle Jungkook'u süzerken o, içirdiğim çorba yüzünden dudaklarının kenarına bulaşanları peçeteyle temizlemiş ve başını olumlu anlamda sallarken "İyiyim, noona. Teşekkür ederim." demişti.
Elimde duran boş kaseyi tepsiye geri koyarken Hoseok, onu kavramış ve mutfağa götüreceğini söylemişti.
Joohyun, içi rahat etmedi olsa gerek yerinden kalktı ve önümde dikilip küçük elini Jungkook'un alnına yerleştirdi.
"Başın ağrıyor mu?" diye sorduğunda Jungkook, olumsuz bir yanıt vermiş ve tavşan dişlerini gösterecek şekilde gülümsemişti.
Joohyun'un az önce kalktığı yere oturan Jimin, parmak uçlarına kadar çektiği tişörtüyle oyalanırken gözleri hızla üzerimizde gidip geliyordu.
"Kusura bakma ChimChim oppa. Menajer abla sadece ikimizi getirmeyi kabul etti." dediğimde şaşkın bakışları beni buldu ve çok kısa bir süreliğine ne dediğimi kavramaya çalıştı.
"Ne? Hayır! Ben sadece ne kadar da ilgili olduğunuzu düşünüyordum." dediğinde bu şirin haline gülümsedim ve elimi yukarı kaldırdım.
Usulca bana yaklaşıp başını elimin altına yerleştirdiğinde yumuşak saçlarını hızla karıştırdım ve bir bebeği sever gibi tuhaf sesler çıkardım.
"Eğer ayrılmazsanız, Jungkookie sizi yakacak." diyen Joohyun'la birlikte tuhaf bakışlarım Jungkook'un somurtan suratını buldu.
Yani, tamam, beni ağabeylerinden bile kıskandığını biliyordum ama hasta olunca tavan yapan duyguları yüzünden temas ettik diye ortalığı yıkmak yerine surat asması bana oldukça sevimli gelmişti.
Jungkook, duvar tarafına bakan suratını diğerlerine çevirdiğinde arkamda duranlara kaşını gözünü oynatırken bunun anlamının 'Bizi yalnız bırakın.' olduğunu sadece ben biliyordum sanırım.
Ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim sırada Joohyun, benden önce davranmış ve "Hadi sizin için yemek yapayım. Dolabınızda hiçbir şey kalmamış." demişti.
Joohyun'un yemeklerine büyük bir hayranlık besleyen Bangtan tayfası koca bir yaygara koparmış ve onun minik bedenini aralarına alarak kapıya doğru yürümeye başlamışlardı.
Bir ara Taehyung, onu omzuna almaya kalkıştı fakat Joohyun, kızgın bakışlarını ona gönderip parmağını tehdit edercesine salladığında aptalca gülümsedi.
İçtiğimiz gece bu ikisinin sevgili olduğunu sanıyordum fakat aralarındaki ilişki daha da tuhaf bir hal aldığından bu durumu Joohyun'a sormaya cesaret edememiştim.
Açık bıraktıkları kapıyı kapatıp Hoseok'un yatağında yatan Jungkook'a baktığımda o, hala duvar tarafına bakmakla meşguldü.
"Jeon Jungkook," dedim sakince. "Beni ağabeyinden kıskanman sence de biraz saçma değil mi?"
YOU ARE READING
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...