Kalbim gümbür gümbür atarken titreyen ellerimi kotumun cebine soktum ve taburenin üstünde öylece yere bakan Jungkook'u izlemeye devam ettim.
"Y-yani, sen gerçekten-"
Bıkkın bir nefes verip "Evet!" diye bağırdım.
Ne sesimi ne de tavırlarımı kontrol edebiliyordum.
Buğulu gözlerini benimkilere kenetlerken hafifçe geri çekilmiş ve kaşlarımı çatmıştım. Dilimi kısa süreliğine yanağımda gezdirip dudaklarımı birbirine bastırırken "Neden?" dedi.
Sesi içimi parçaladı fakat yine de umursamadım.
"Bu şekilde devam edemez, Jungkook." dedim.
"İnsanlar ilişkimizden değil, benden nefret ediyorlar! Sanki kafana silah dayamışım gibi!"
Alayla 'hah'layıp gözlerimi tavanda gezdirdikten sonra dolan gözlerine baktım.
"Kariyerimi düşünmek zorundayım, hem kendi kariyerimi hem de ablalarımın kariyerini. Ayrıca seninkini de!"
"Ama-"
"Bütün bunlar beni yordu, anlamıyor musun?! Tüm hakaretler bana sıralanıyor, tüm aşağılayıcı tavırlar bana sergileniyor!"
Elleriyle sıkı sıkıya kavradığı taburesine ve beyazlaşan boğumlarına baktım. Cidden, berbat haldeydi.
"Sadece bana güvenemez misin?"
Kırgın sesi, tüm vücudumu kızgın bir alev gibi yakarken tırnaklarımı avucuma batırdım. Ağlayamazdım, ağlamamalıydım.
"Güveneceğim de ne olacak?" dedim, sesim kısık çıkmıştı.
"Sen Jungkook'sun! Bangtan'ın maknaesi; kimse senin ne yaptığına karışamaz!"
Dudaklarımı ıslatıp yüzünü incelerken, bu ifadesinin beni fikrimden caydırmaması gerektiğini kendime hatırlatıp duruyordum.
Hafif aşağı doğru duran dudakları, yaşlı gözleri, açtığı bacaklarının arasından tabureye tutunan elleri ve kesik nefesleri.
"Hem," yutkundum. "Ablalarım da benimle aynı fikirde, senden ayrılmam hepimiz için en iyisi olacak."
Büyük gözleri daha da büyürken "Ne?" diye fısıldadı.
"Ama ben onlarla konuştum-"
"Bana inanmıyor musun yani?"
İradem dışı havaya kalkan tek kaşımın altına alaycı bakışlarımı yerleştirip kendimi onaylarcasına "İnanmıyorsun." dedim.
Panik halinde ellerini havaya kaldırıp sallarken diyeceği şeyleri ağzına tıkayarak bileğini kavradım. Koca bedenini çekiştirirken "Kendi kulaklarınla duy o zaman." diye söyleniyordum.
Peşim sıra benimle birlikte yürürken kıvrılmak için çırpınan dudaklarımı bastırarak pratik odasına ilerlemeye devam ettim.
Ahşap kapının önüne geldiğimizde bileğini tutmaya devam ediyordum.
Diğer elimle kapı kolunu tutarken sesimi yükselterek "Bu arada," dedim.
"Sana söylemek istediğim bir şey var."
Suratına baktığımda yanağından süzülen damlaları gördüm. Hala inanamıyordu.
Gülmek için çırpınan dudaklarımı serbest bırakıp kapı kolunu aşağı indirdiğimde "İyi ki doğdun, sevgilim." demiş ve kapıyı ittirerek onu içeri çekmiştim.
"İYİ Kİ DOĞDUN JUNGKOOK~!"
Başından aşağı dökülen konfetilerle şaşkınca bana bakarken ufak bir kahkaha atmış fakat ifadesini düzeltememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...