Bir haftalık tatilin ardından Kore'ye döndüğümde, beni öpücüklere boğan ablalarımı itekleyerek soracakları milyon soru için hazırlık yapmaya başlamıştım.
Bu bir haftalık tatilde –ülkeme duyduğum özlemi daha yeni fark ettim olsa gerek- oldukça rahatlamış hissetmiştim. Babam, büyükannem ve büyükbabamla birlikte sahil kenarına müstakil bir ev yaptırmıştı.
Onun hayali gece gündüz yüzmek ve sörf yapmaktı.
Bunu gerçekleştirdiği için mutluydum fakat beni daha da mutlu eden şey onunla aramın düzelmesiydi.
Beni havaalanından aldıktan sonra küçüklüğümden beri alması için yalvardığım Range Rover'ına bindirmiş ve eve götürmeden önce uzun uzun şehri gezdirmişti.
Son durağımız deniz manzaralı bir uçurum olduğunda babam arabayı durdurmuş ve koltuğunu geri iterek vücudunu bana döndürmüştü.
"Kızım." demişti sonra.
"Seni çok özledim."
Her an akmaya hazır yaşlarım bir bir aşağı düşerken "Ben de, baba." diye mırıldanmıştım.
Beni kucağına çekerken ağırlığımdan şikayet etmiş ve koca bir bebek olduğumu, yüzümü okşarken de gözlerimdeki parlaklığın asla gitmediğini söylemişti.
Annem, o ve ben, birlikte yeşillik dolu ilçelere gittiğimizde, annemin yaptığı ve babamın hastası olduğu salçalı sandviçleri yerken beni bacaklarının arasına oturtup büyük bir insanmışçasına sohbet ettiğimiz zamanlarda, gözlerimde bir sürü yıldızım olduğunu söylemişti.
Gülmüştüm.
Zar zor onu, arabayı kendim sürmek için ikna ettiğimde "Eve gittiğin zaman, seni büyükannenin elinden kurtarmayacağım. Ona göre." demişti.
Sonuçları bile bile kabul etmiş ve henüz arabadan inmeden büyükannemin tombul kollarına maruz kalmıştım.
"Büyükanne, yaşamam lazım." dediğimde bana ters bir bakış atıp vücudumu baştan aşağı süzmüş ve babama dönerek "Tüh tüh." demişti.
"Bu kız oranın yemeklerini sevmez demiştim. Neyse ki büyükannen sana en sevdiklerinden yaptı. Hadi koş içeri."
Gülerek içeri koşarken peşime takılan Labrador Retriever'la olduğum yerde durup gergince babama dönmüştüm.
Köpekleri severdim fakat bu minnoşun yabancı deyip üstüme atlaması an meselesi olduğundan öylece durmaktan başka bir şey yapamamıştım.
Babam gülmüş ve onu sevebileceğimi, akraba olduğumuzu çoktan anladığını söylemişti.
Ona elimi uzattığımda üstüme atlayıp patileriyle bedenimi gıdıklamaya başlamıştı. Büyükannem, onu kovarken üstümdeki kıyafetleri derhal kirliye atmamı ve kısa bir duş almamı söylemişti.
Saçlarımı havluyla kurutarak merdivenlerden aşağı inerken mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere yürümeye başlamış ve bir yandan da fısır fısır konuşan büyükannem ve babam ikilisini dinlemeye çalışmıştım.
Fakat omuzlarımdan tutan ellerle birlikte attığım çığlık ikisinin de karşımda dikilmesiyle sonuçlanmıştı.
Büyükbabam koca bir kahkaha patlatırken mızmızlanarak kollarımı ona dolamış ve sağa sola sallamıştım. Daha sonra beni mutfağa iteklemeye başlamıştı.
Masada boş yer bırakmayan büyükannem yanağıma sulu bir öpücük bırakıp çokça yememi söylediğinde hipnoz olmuş gibi başımı sallamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...