1. Bölüm ►

839 18 2
                                    

''Çan çin çon!'' ...

Lanet olası sokak satılıcıları burada bile peşimi bırakmayacak mıydı? Onların şu çançinçonlu zil sesleriyle uyanmak zorundaymışım gibi hissetmiyordum açıkçası. Yorganımı bir kenara fırlatarak uyuşuk şekilde, ayaklarımı yere sürte sürte banyoya gittim. Aynaya baktım, yüzüme bir su çarparak ''Tipsiz!'' diyerek aynadaki görüntüme gülümsedim. Nedenini bilmiyordum fakat bugün içimde iyi bir şeyler vardı. Sanırım tipik yaz mevsimi hislerinden birisiydi bu. 

Banyodan çıkar çıkmaz mutfaktan gelen mis kokuları takip ettim ve aşağı indim, büyük annem krep yapmıştı. Ah, hemde marmelatlı! En sevdiğim. Nasıl da biliyordu benim biricik büyük annem ne sevdiğimi, değil mi ama? Islak suratımla yüzüne sulu bir öpücük kondurdum, arkasından sinsice yaklaştığım için korkmuştu, yerinde hopladı. ''Günaydın tatlım, görmedim uyandığını korkuttun beni!'' dedi. Gülümsedim, ''Özür dilerim leydim...'' dedim önünde eğilerek. Bir kahkaha attı büyük annem Margaret. ''Krepler hazır hadi masaya otur da kahvaltımızı edelim'' dedi. Ufak çaplı klasik yazlık mutfağımızdaki ahşap raflardan iki tabak çıkarıp masaya dizdim. Daha sonra büyük annem krepleri ve marmelatı masaya koydu ve işte en sevdiğim kahvaltı! 

Kahvaltı ederken bir yandan ''ıım'' diye sesler çıkarıyor, bir yandan büyük annemi dinliyordum.Büyük annem bugün ne yapacağımı soruyordu. Bilmiyordum, bugün ne yapacaktım gerçekten? Okullar kapanız kapanmaz, hem anne ve babamdan uzak kalabilmek için, hem büyük annemi özlediğim için, hem de Los Angeles'da yazın nasıl olduğunu merak ettiğim için buraya, büyük annemin yazlığına gelmiştim. Henüz yeni geldiğim için hiç arkadaşım yoktu. Sokaklarda öyle boş boş dolaşıp, kaykayla bir oraya bir buraya gezmekten başka yaptığım bir şey de yoktu. Daha bir arkadaş bile bulamamıştım. Aslına bakarsanız, büyük annemin yazlığın çevresindeki komşularının bir sürü yaşıtım olan kızları,torunları vardı. Fakat hepsi burnu büyük, havalı olmayıp havalı olduğunu sanan, erkek düşkünü sürtüklerden başka bir şey değillerdi. Bu yüzden pek de anlaşabileceğim, arkadaşlık kurabileceğim kızlar olduğunu sanmıyordum. Yine de büyük annem üzülmesin diye ara sıra onlarla konuşuyor gibi davranmam da ayrı bir konu ama! Düşünüp düşünüp sonunda büyük annemin sorusuna cevap vermem gerektiğini hatırladım. ''Iı, bilmem ki. Sahile giderim, veya ormana?'' dedim sorarcasına. ''Olur tabii, ormanda kampları gezebilirsin. orada bir sürü yaşıtın vardır eminim.'' dedi gülümseyerek. ''Bende böyle düşünüyordum. Ellerine sağlık!'' diyerek son kalan krep lokmasını ağzıma attım ve masadan kalktım. ''Biraz daha yeseydin?'' diye arkamdan seslenen büyük anneme yarım ağızla ''Doydum teşekkürler leydim!'' diye cevap verdim. Odama çıkıp paspalımsı pijamalarımdan kurtulmak istiyordum bir an önce. Üzerime öylesine bir t-shirt ve dar kısa bir kot şort giyerek odamdan çıktım. Büyük anneme ''Akşama görüşürüz!'' diyerek evden çıktım.

Kaykayımla düz yoldan sahile kadar kaydım, daha sonra buraya geldiğimden beri kaykayımı yanımda taşımamak için keşfettiğim 'gizli saklama yeri' ne kaykayımı bıraktım ve sahile geçerek yürümeye başladım. Sıcacık, nemli kumun verdiği huzur bambaşkaydı. Kulaklığımı taktım ve mırıldanarak yürümeye devam ettim. Nereye gitmem gerektiğini veya gidebileceğim bir yer var mı, onu bile bilmiyordum fakat öylece yürümek hoşuma gidiyordu. Denize bakarak, şarkı söyleyerek, dans ederek, koşarak, insanların bana bakıp gülmelerini umursamayarak sahil yolunda çılgınca ilerliyordum. O sırada sertçe birine çarptım, neye uğradığımı şaşırdım. Kafamı kaldırıp çarptığım kişiye baktığımda, hayatımda daha önce hissettim mi, yoksa hissetmedim mi bilemediğim bir şeyler hissettim. 2 saniye içinde.

Ruh EşimWhere stories live. Discover now