3. Bölüm ►

163 7 5
                                    

Dylan koşarak uzaklaşmıştı ve ben de mezarlıkta sap gibi kalakalmıştım. En sonunda eve gitmeye karar verdim. Sahil yolundan geri döndüm, yürümeye başladım. Fakat biraz etrafa bakınca geldiğim yolun bu olmadığını fark ettim. Öyle hızlı ve etrafıma bakmaksızın koşmuştum ki belki de yanlış yoldan gelmiştim. Ne yani, şimdi kaybolmuştum değil mi? Teknik olarak evet. Etrafıma biraz daha bakındım. Sırf ağaçlar ve bir kaç bank vardı. Hiçkimse yoktu etrafta, ne yapacağımı bilemedim. Hava kararmaya başlamıştı bile. Biraz daha yürümeye karar verdim. Dylan'ın az önce koştuğu yöne doğru yürüdüm. Lanet olsun ki, telefonumun şarjı da bitmişti. Ah Amy, neden bütün gün boyunca kulaklıkla müzik dinliyorsun ki?! Biter tabii şarjın. Sinir ve çok az da korkuyla yürümeye devam ettim, çünkü hava kararıyordu ve böylesine yüksek ağaçların arasında olmak insanı ister istemez ürkütüyordu. Yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra bir evin önünde buldum kendimi. Evin ön tarafındaki ışıklar yanmıyordu fakat arka taraf yanıyordu. Evin etrafını gezmeye başladım, çatı katı bir odanın çatısın kenarında oturmuş birisi vardı. Bu da kimdi böyle? Biraz korkuyordum fakat orada oturan her kimse ağlıyor gibiydi. Hafif inilti ve uğultu sesleri geliyordu, Biraz daha yaklaşınca oradaki çocuğun Dylan olduğunu fark ettim. Burada ne işi vardı ve neden ağlıyordu? Çatıya çıkan merdivenden yavaşça tırmanarak Dylan'ın yanına gittim. Beni görünce korktu ve başını kaldırıp göz yaşlarını sildi. Yine fazla ağlamıyor gibiydi ama her yeri kızarmış ve nemlenmişti. ''Ne arıyorsun sen burada?! Nasıl buldun beni?!'' dedi biraz kızgın ve hıçkıran bir tonla. ''Şey, ben kayboldum. Eve dönemedim ve belki birine rastlarım diye dolaşıyordum. Sonra burada seni gördüm hepsi bu.'' dedim. Neden böyle kızıyordu anlamıyordum. ''Lütfen git.'' dedi. Bu muydu yani? Ben onu merak edip gelmiştim ve o da ''Lütfen git'' mi diyebiliyordu?! ''Dylan, lütfen.'' dedim sesimi alçaltarak. ''Ne?! Beni bu halde görmeni istemiyorum.'' dedi. ''Sana yardımcı olmaya çalışıyorum.'' dedim. Ardından ayağa kalktı ve merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Arkasından fısıltıyla ''Nereye gidiyorsun?'' diye seslendim. Aşağı indikten sonra eliyle ''Gel'' işareti yaptı. Ben de merdivenlerden inip yanına gittim. Ormana doğru yürümeye başladı. Onu takip ettim. Evden oldukça uzaklaştığımızda, ''Neden bana yardım etmek istiyorsun? Anlat bakalım.'' dedi. Şaşırmıştım, ''Sadece seni bana çeken birşey var sanki ve bende bunun peşinden gitmek istiyorum hepsi bu.'' dedim. Güldü, ''Genelde insanlar yanıma yaklaşmazlar.'' dedi. Alaycı şekilde tekrar güldü, ''Hepsi benden kaçarlar, sorunlu bir manyak olduğumu düşünürler. Hatta hocalarım bile okuldayken psikopat olduğumu söylemişlerdi.'' dedi. ''Peki neden böyle düşünüyorlar Dylan?'' dedim merakla. ''Çünkü öyleyim.'' dedi. ''Böyle olduğuna inanmıyorum.'' dedim, iç rahatlatıcı bir ses tonuyla konuşmaya dikkat ederek. ''Ben de. Ama ailemin kesinlikle böyle olduklarından eminim.'' dedi. Sesi şimdi daha çok öfkeyle çıkmıştı. ''Sana ne yapıyorlar?'' dedim direk konuya girmek istercesine. ''Benden nefret ediyorlar. Ne yapsam azarlıyorlar. Sadece azarlamakla kalsalar neyse! Dövüyorlar,işkence çektiriyorlar resmen.'' dedi. Şimdi de üzüntü ve öfke karışımı bir sesle konuşuyordu. ''Peki neden ?'' dedim. ''Dediğim gibi. Çünkü benden nefret ediyorlar. Benim bir kardeşim daha var, onu herkes çok sever. Çünkü annem ve babam onu büyük umutlarla dünyaya getirdiler. Ama ben...Ben bir hata sonucuyum diyebilirim. Anla.'' dedi. Anlamıştım sanırım. İstenmeyen çocuktu Dylan. Bunu iyi bilirdim. ''Anlıyorum seni. İnan laf olsun diye söylemiyorum. GERÇEKTEN ANLIYORUM.'' dedim üstüne basa basa. ''Nereden anlayacaksın ki?'' dedi umutsuzca. ''Çünkü bende yaşıyorum. Annem ve babamın sürekli bir sorunu vardır. Gerek psikolojik, gerek maddi, gerek başka şeyler. Sürekli bir sorunları vardır. Ve bu sorunları bana yansıtmakta üstlerine yoktur! Olan kötü şeylerin tümünü benden bilirler. Zaten yazım berbat olmasın diye büyük annemin yanına geldim ya!'' dedim. Daha bir kaç saattir tanıdığım birisine bunları nasıl söylemiştim, inanamadım. ''En azından senin büyük annen var. Benim onsekizime kadar yanına gidebileceğim başka aile ferdim bile yok.'' dedi. Kaç yaşında olduğunu sordum, ''16'' dedi. Aynı yaştaydık. Bir süre konuşmadık. Ormanın içinde yürümeye devam ettik. En sonunda, ''Nereye gittiğimizi biliyor musun?'' dedim. ''evet.'' dedi. Bir kaç dakika sonra hayatımda gördüğüm en büyük ağaç diyebileceğim bir ağacın yanına gelmiştim. Gövdesinin dibine oturdu Dylan. Ben de gidip yanına oturdum. ''Korkmuyor musun burada?'' dedim merakla. Dylan, ''Korkmadığım tek yer burası. Kendimi güvende hissettiğim tek yer burası. İnsanların beni yargılamadığı tek yer burası. Bu ağaç varya, en yakın arkadaşım aslında. Çünkü bazen buraya gelir  kendi kendime konuşurum. Ağaç da beni dinler.'' dedi. Çok ilginç birisi olduğunu daha da fazla anlıyordum. Ama sadece ''İlginç'' biriydi. Asla ''Psikopat'' , veya ''Deli'' olduğunu düşünmüyordum. Aksine , Dylan'ı sevmiştim. ''Burası gerçekten mükemmel.'' dedim. ''Evet.'' dedi. 

O yaşadıklarını anlatmaya başladı, ben anlatmaya başladım. Birbirimize içimizi döktük. Aslında birçok da ortak noktamızın olduğunu fark ettik. Benle konuşurken ara da gülümsemişti. İçten gülümsemişti. Bu da beni mutlu etmişti. Çünkü gülümsemek ona çok yakışıyordu.

Sabaha kadar konuşmuştuk sanırım. Ama gözlerimi açtığımda, Dylan'ın omzuna başımı koymuştum. Güneş sıra sıra dizilmiş yüksek ağaçların arasından sızıyordu. Dylan'ı uyandıracaktım fakat sonra vazgeçtim. Onun kollarında olmak bana güven vermişti ve bu anı bozmak istemedim...

Ruh EşimWhere stories live. Discover now