38 • Canına Susamış Aptal Cadı

9.6K 1.3K 274
                                    

Multimedya: Linkin Park | Breaking The Habit

Keyifli Okumalar...

🌙

"Lanet olsun, lanet olsun!"

Defalarca aynı kelimeyi tekrarlamanın faydasızlığının farkındaydım ama yine de kendimi durduramıyordum. Ellerimi çözmeyi denediğim her an bileklerimdeki acılar bana yine bir deja vu yaşatıyordu ama bu kez farklıydı çünkü acı daha keskindi. Sadece bu da değildi. Kemiklerimdeki sızıya dirensem de ara ara inlemekten kendimi alamıyordum. Lanet olsun! Canım uzun zamandır böylesine yanmamıştı.

Ne kadar süre geçtiğini bilemesem de saatler saatleri kovalarken tüm bağırışlarıma rağmen ne Julian ne de Tony yanıma gelmişti. Tabi Sirena da ama o pek umursadıklarım listesinde sayılmazdı.

Zihnimden geçen korkunç senaryoları oyalayacak bir şeyler bulmayı denedim. Aklıma Tony'nin yüzüğün içinden çıkan notu geldi.

'Dum spiro spero'

Bir kaç dil biliyordum. Tony sayesinde ispanyolca ve italyanca öğrenmiştim. Vampir olmadan önce turist rehberliği yaptığı için ve zehir gibi bir beyni olduğu için çoğu dili bilirdi. Latince de bunlardan biriydi. Bana da öğretmeye çalışmıştı ama bu dilde üstün bir başarısızlığım vardı. En sonunda o da pes etmişti. Yine de bu sözcükleri hatıyordum ama bir türlü anlamları aklıma gelmiyordu. Aslında Tony beni bu kadar kızdırmasa ona sorabilirdim. Gerçi muhtemelen latincedeki başarısızlığımı yüzüme vurup alaycı bir yorumla bana cevap vermeyecekti. Pislik herif!

Bileklerimi tekrar oynatınca acı bir inilti çıkardım ve bir kaç saniye geçmeden kapının kilidi açılarak söz konusu pislik herif girişte belirdi. Yüzünde hoşnutsuz bir ifade vardı. Tereddüt ederek sordum. "Julian... Gitti mi?"

Cevap vermeden yanıma yürüdü ve yatağa oturdu. Yatak ağırlığıyla içeri çökerken bileklerime uzandı. "Lanet olsun Mel!" dedi öfkeli bir sesle. "Bu ne böyle? Canının yanması hoşuna mı gidiyor?" Ellerimi çözerken rahatlayarak omuzlarımı kaldırıp indirdim ve bileklerimi ovalamaya yeltendim. Tabii ki bu bileklerimin halini görene kadardı. Saatlerdir çözmeye uğraştığım için yine bileklerim kesilmişti. Hatta arkama kısaca göz attığımda yatakta yoğun bir kırmızılık vardı.

Tony hızla kırılmış dolaba yöneldi ve yerdeki kıyafet yığınına uzandı. Kapıya kısa bir bakış atıp Tony beni yakalamadan aşağıya inip inmeyeceğimi hesapladım. "Yakalarım." dedi sanki düşüncelerimi okumuş gibi. Ardından bana öfkeli bir bakış atıp bir tişörtle yanıma yürüdü. Tişörtü yırtıp bileklerime sararken, "Seni öldüreceğim." diye tısladım.

Göz ucuyla bana baktı. "Bunu duymuştum. Hatta bunu bugün içinde tam tamına 76 kez söyledin." Ciddi ciddi sayıp saymadığını merak ettim.

Tony doğrulup ciddi ifadesini sürdürdü. "İyi misin?"

"Julian gitti mi?" diye sordum onu duymamış gibi.

Yüzünü ekşi bir şey yemiş gibi buruşturdu. "Neden her Julian dediğinde onu öldürmek istiyorum?"

"Tony!" diye çıkıştım.

"Gitmedi." dedi dişlerinin arasından. "Aşağıda. Şu an muhtemelen sinsi bir kedi gibi bizi dinliyordur."

"Onunla gitmek istiyorum Tony. Beni durduramazsınız."

"Gerçekten mi Mel?" dedi gözlerini kısarak. "Julian ha! Ne ara ona bu kadar bağlandın? Daha düne kadar onu öldüreceğini söylüyordun."

Doğruydu da. Onu öldürmek üzerine günlerce kafa yormuştum. Hadi ama! Kendimi kandırıyordum, kandırmıştım. Onu asla öldüremezdim çünkü parlak çelik mavisi gözleri elimi kolumu bağlıyordu. Hele o çekici gülümsemesine değinmek bile istemiyordum. Muhtemelen bunları ona söylesem bana yine kibirli bir kaç söz söylerdi. "Onu seviyorum." dedim gözlerimi Tony'nin yeşil gözlerinden çekmeyerek.

MEZARWhere stories live. Discover now