some problems

4.8K 561 32
                                    

JUNGKOOK

Yarı baygın ve ağlamaktan şişmiş gözlerle duvardaki saate bakmaya çalıştım.

Gözlüğüm olmadığı için fazla net göremiyordum ama hava aydınlanmaya başladığına göre sabah beş gibi olmalıydı.

Çalışma odamın duvarında ki küçük pencereye baktım. Güneş yavaş yavaş yükseliyordu, etraf aydınlanıyordu.

Ellerim, bacaklarımın üstüne kafasını koymuş derin derin uyuyan Jimin'in saçlarındaydı.

Gece bana 'Hep birisinin saçımla oynamasını istemişimdir, nasıl bir his olduğunu merak ediyorum.' demişti.

O zamandan beri ellerim yumuşak saçlarındaydı.

Saçlarıyla oynadıkça burnuma portakal kokusu geliyordu.

Uyumamak için direniyordum fakat neden kendimi böyle zorladığımı bilmiyordum.

Gece gerçekten çok zor ve ağlamalı geçmişti.

Sakinken bir kaç cümle söyleyip ağlamaya başlamıştı, ondan sonrası ise anlayamadığım bir şekilde sarılmayla bitmişti.

Başka hiçbir şey konuşmamıştık.

Fakat şuan bu haldeydik.

Ağlamaktan gözleri ve dudakları şişmişti.

Onun öylece önümde ağlamasına dayanamamıştım ve belki daha iyi hisseder diye ona sarılmıştım.

O ağlarken sanki her şeyi ben yaşamışım gibi ben de ağlamıştım.

O ağlarken, gözyaşları tişörtümü ıslatmıştı.

Bir kaç cümleden başka hiçbir şey anlatmamıştı, içinde ne kadar çok şey biriktirmişti öyle ?

Omzumda sarsıla sarsıla ağlarken sırtını sıvazlamaktan başka bir şey yapamamıştım.

Ara sıra hıçkırmıştı ve daha sonra sesi kesilmişti.

Sakinleştiğini düşünmüştüm fakat bir süre durduktan sonra baktığımda, omzuma kafasını koymuş bir şekilde uyuya kalmıştı.

Uykuyu çok seviyordu.

Bende onu rahat etsin diye bacaklarımın üstüne yatırmıştım.

Ellerim saçlarının arasında gidip geliyordu, biraz havaya kaldırdıktan sonra bırakıp gözlerinin önüne düşmesine izin veriyordum.

Zor zamanlar geçirdiği belliydi.

Yanında kimsenin olmadığı da.

Bu yüzden, içindekileri biriktirip daha sonra gözyaşı olarak bırakıyordu.

O gün onu evinin önünde ağlayarak sigara içtiğini gördüğümde çok kötü hissetmiştim.

Onu gördüğüm çoğu zaman ağlıyordu ve bu onun ne kadar çaresiz birisi olduğunu da gösteriyordu.

Yaşadığı şeylerden sonra böyle bir kişiliğe dönüşmesi normaldi.

Kafamı ona doğru çevirip tersten yüzünü inceledim.

Daha önce ona böyle dikkatli bakma fırsatım olmamıştı.

Dolgun dudakları ağlamaktan, kiraz kırmızısı rengine bürünmüştü.

Ve gözyaşları, kendisi gibi olan minik gözünün kenarında kurumuştu.

Tatlı ve masum.

Açık durmak için direnen gözlerim daha fazla dayanamıyordu.

Ona bakınca gözlerimin içi yanıyordu.

Ellerimi saçlarından çekmedim ve kafamı arkaya doğru yasladım.

Gözlerimi kapadım, ne yapabilirim diye düşündüm.

Yardıma ihtiyacı vardı.

Bunun için çevresine bas bas bağırıyordu.

Durumunu anlamak zor olmamıştı, çünkü bir insan onun gözlerine baktığında bile bunu anlayabilirdi.

Ve ben de, onu anlamıştım.

Ona, yardım etmek istiyordum.

atelophobia | jikookWhere stories live. Discover now