6. Bölüm -Abla

22 3 0
                                    

Patlamaya son 11 saat

Şehrin bombalanmasına 11 saat var ve ben ablama ulaşamıyorum. Telefonla aramayı bir daha denedim, bir daha denedim... Ulaşılmıyordu. Kendini koruyacağını düşünüyorum. Sonuçta o bir boksör. Ama bu zombilerin kendisini akşam yemeği olarak görmelerini engeller mi bilemem.

11 saat içinde şehri boşaltmalıyız. Şansımız varmış ki ablam bize en yakın havalimanında.

Kendi canımı mı kurtarmalıydım, yoksa kendi canımı feda edip küçük bir olasılıkla ablamı mı kurtarmalıydım. Karar vermek zordu. Ama ben yaşarsam ve ablam ölürse kendimi hiç affetmeyecektim. Bu yüzden ablamı kurtarmayı seçtim.

"Ablamı kurtaracağım."

Sibel: "Delirdin mi sen? Bu intihar olur. Hem yaşayıp yaşamadığını hala bilmiyoruz. Şehirden hemen ayrılmalıyız."

"Eğer onu kaybedersem kendimi hiç affetmem. Siz gidin, ben onu bulacağım."

Yılmaz abi: "Sensiz bir yere gitmiyoruz. Hem sen bana lazımsın. Kurtarmamız gereken bir insanlık var. Sedef'i beraber bulacağız."

Ahmet: "Katılıyorum."

Furkan: "Ben de!"

Sibel biraz durdu ve: "Sen şuan benim hayatta kalan en yakınımsın. Dostum, kardeşimsin. Sen gidersen ben de giderim. Yanındayım."

Gözlerim dolmuştu. Fakat şimdi duygusallığın zamanı değildi. Ablam beni bekliyordu. Ya da ben öyle umuyordum.

Hemen Ahmet'in orta masaya koyduğu evdeki kesici aletlere yöneldim. Bir şekilde kendimizi savunmak için elimizdekileri sağlamlaştırmalıydık. Herkes işine koyuldu.

Birden aklıma bazamın altındaki yay ve oklar geldi. Nasıl unutabilirdim? İki yıl sürse bile lisede okçuluğa başlamıştım. Bazı sebeplerden ötürü devam edememiştim.

Kimseye bir şey söylemeden odama yöneldim. Bazayı hızlıca açtım ve mühimmatlarımla göz göze geldim. Resmen bu günde parlıyorlardı.

Salonun kapısında durdum. 'Öhö öhömm!' Herkes arkasına dönmüş bana bakıyorlardı.

Sibel: "Yaşa be! Nereden buldun onları?"

"Yatağımın altında paslanmasınlar dedim."

Ahmet: "Bu iyi oldu. Sende de yok yok."

Sibel: "Grupta bir Daryl Dixon'a ihtiyacımız vardı."

Buna herkes çok güldü. Ortam az da olsa yumuşamıştı. Benim bir çift ok ve yayım vardı. Ahmet peyzbol sopamın üstüne bıçakla kazıyarak 'Haydar' yazmıştı.

Ahmet: "Ne? Eski köpeğimin adı Haydardı."

Bunun üzerine kısa bir gülme sardı salonu. Furkan demir temizlik sopasına makas ve çivilerle bir baş yapmıştı. Yılmaz abi yanında getirdiği susturucu tabancasıylaydı. Sibel ise kılıç istiyordu ama maalesef ki onun bu isteğini yerine getiremezdik. O da satırla dalmayı tercih etti.

Hepimiz tamtakır hazırdık. Evden havalimanına arabayla 45 dakikaydı. Tabi şimdi trafiğimiz yok. Zombiler ve hurda arabaları sayarsak yine o civarda varacağımızı tahmin ediyorum. Herkes saatlerini ayarladı. Kollarımıza saldırılara karşı önlem aldık. Yanımıza hayati ihtiyaçlarımızı da aldık ve yola koyulduk.

Az önce kapıya vuran kadın kapıyı açtığımızda yoktu. Üçüncü kattaydık. Dikkatlice aşağı indik. Apartman girişine geldiğimizde kadını gördük. İnsan yiyordu. Furkan arkasından dikkatlice yaklaşttı ve tüm gücüyle kafasını deldi. Böylelikle zombilerin nasıl öldürüldüğünü görmüş olduk.

Yolculuk için Ahmet'in Hummer'ı gayet uygundu. Sokaklar, dükkanlar hepsi bomboştu. Beldeden herkes çabuk gitmişti anlaşılan. Kalan birkaç insan da bizim gibi evini korumaya aldı.

Eşyalarımızı açık bagaja koyduk ve yola koyulduk.

Ahmet: "Şimdi plan ne?"

"Havalimanına sür."

Yol boyu dikkatli olmaya çalıştık. Hastalık fazla ilerlememiş anlaşılan. Sadece bulunduğumuz yer terk edilmiş gibi duruyor. Tek tük insan ve arabayla biryere gidenler var. Arada asker konvoylarını da görmüştük.

Şehre giden anayolda durum bambaşkaydı. Trafik vardı. Ama en kötüsü tüm arabalar terk edilmişti. Hastalık anlaşılan bulunduğum beldeye ulaşmadan insanlar orayı terk etmişti.

Etraf kaza yapmış arabalardan çıkan yangınla beraber is kokuyordu ve biraz da çürümüş et. Zombiler etraftaydı. Biz ise trafiğin en arkasındaydık. Onlar bizi fark etti ve bize doğru ağır ağır gelmeye başladılar.

Ahmet arabayı çalıştırdı ve yolu uzatmaya karar verdi.

Patlamaya son 9 saat

Nihayet yolu uzatsak da 50 dakika içinde havalimanına gelmiştik. Yol, kaza yapmış arabalardan sarkan, insan eti yiyen zombiler, sevdiklerine ulaşmak için çaba sarf eden insanlarla doluydu. Sağ salim gelmiştik havalimanına. Ama bir sorun vardı.

Ahmet: "Millet, içerisi zombi kaynıyor."

Sinirlenerek: "Hayır! Hayır, ablam orada. İçeride. Bir şekilde saklanmıştır."

Sinirden bağırıyordum, ağlıyordum. Yılmaz abi beni tuttu ve sarıldı. Daha fazla direnmedim. Yere çöküp öylece ağladım. Ağlamam çok gürültülü olmuş olacak ki fazla uzağımızda olmayan üç zombi bizi duyup yanımıza doğru aç kurtlar gibi gelmeye başladı. Kendimi toparladım ve Yılmaz abinin kollarından kurtuldum. Sinirlenmiştim. Kemerimin sol tarafındaki bıçağı aldım ve tüm gücümle gelen üç zombinin kafasına sapladım. Saplanan bıçağın kafataslarını delen sesi beni biraz olsun yatıştırmıştı.

Biraz dinlendim ve: "İçeri giriyoruz."

Sibel: "Çok fazlalar. Kurtulamayız."

Biraz düşündükten sonra: "Bir fikrim var."

7. KİTLESEL YOK OLUŞ #KATempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang