9. Bölüm

378 45 3
                                    

Selamlar,

Bagatur ile devam ediyoruz, kalan kısmı. :)

______

Kamp yolunda Bagatur, iki kardeşin ismini de öğrendi. Yay taşıyan oğlanın ismi Rabten idi. Kılıç taşıyan ise Sonam. Tan-gu insanlarının az sayıdaki savaşçılarından ikisiydiler. Çevreyi kolaçan edip, kampın güvenliğini tehlikeye atacak bir şey olup olmadığına bakmak gibi bir talihsizliğin içine düşmüşlerdi. Anladığı kadarıyla 'kolaçan etme' işinden hoşlanmıyorlardı ve yol boyunca da çeşitli şeyler hakkında şikayet etmeyi sürdürdüler. Örneğin Rabten, anne ve babasının kendisini çok zorlamasından şikayetçiydi ve Sonam da ailenin yükünü çekmeyi sevmiyordu. Geleneklerine göre büyük evlat, ailenin geleceğini ve mirasını sırtlanırdı ama bu sorumluluğu sırtlanamayacak durumda ise bu vazife bir sonraki erkek evlada geçerdi. Haliyle Sonam, abisi Rabten'den de şikayetçiydi. Sonam bir Targan olmak istiyordu ve bunun için Edür-ün Kalesine gidip, eğitim için başvurmalıydı.

"Artık yaşım geçti. Beni asla eğitmezler." dedi, oğlan.

Abisi ise umursamaz bir edayla araya girdi. "Sanki kabul ederlerdi. Onlar sadece Kurtları eğitirler. Sen bir Kurt değilsin ya da Şahin. Sen Tan-gu'sun; doğu yabancısı. Ya-ban-cı. Kalın kafan bunu adletmeye yetmiyor mu?"

Sonam kızarmış bir suratla abisine baktı ama bir şey demedi. Rabten haklıydı, Targan olmak için Kurt ya da Şahin olmak gerekirdi, başka kimseye Targan olmanın sırları açılmazdı. Bu Tan-gu boş bir hayale kapılmıştı. Muhtemelen hayatı boyunca üstleneceği en büyük sorumluluğu zaten sırtlanmıştı. Bagatur kuzenine küçük bir bakış attı. Ilduz da kendisini böyle mi görüyordu? Ve babası, annesi? Bagatur'u boş hayalleri olan bir çocuk gibi mi görüyorlardı?

Kampa geldiklerinde Bagatur'un gözleri büyüdü; en az 1000 haneli bir göç kampına bakıyordu. Evleri, tekerlekleri olan kubbeli çadırlardı. Bu sayede hızlıca ve rahat bir şekilde yol alıyorlardı. Çadır kumaşlara tamgaları işlenmişti ve en az üzerilerindeki kıyafetler kadar renkli ve süslü görünüyorlardı. Burada en az 3000 ila 5000 arası insan olmalıydı.

İnsanları gördüğünde Bagatur'un yüzünde hafif bir gülümseme geçti. Yanılmışım, Rabten ve Sonam hiç de süslü değillermiş. Dedi içinden. Tan-gu halkı, bu iki kardeş gibi giyinmişti ama konumlarına ve zenginliklerine göre de taşlarla, incilerle, boncuklarla süslenmişlerdi. Üst üste taktıkları ağır kolyeler ve daha ilginç görünen; saçlarına taktıkları altın renkli büyük tokalar ile erkek ve kadınları birbirinden ayırmak çok güçtü. Erkeklerin kılıçları, o kadar süsün altında zar zor görünüyordu. Kimisi kılıç dahi taşımıyordu. Sadece savaşçıları daha sade giyiniyordu.

"Neden bu kadar çok süs takıyorsunuz?" diye sordu, Ilduz.

"Onlar süs değil, koruma tılsımı." diye cevapladı, Sonam. "Doğada iyi ruhlar kadar kötü ruhlar da var, onlardan korunmak için çeşitli tılsımlarla gezeriz. Örneğin hamile kadınlar, doğum yapıp loğusa dönemini atlatana kadar talii rakksa tılsımı takar. Albastı'dan korunmak için anne koruması. Şu kafasının iki yanına altın kapak takmış gibi görünen kadınları görüyor musunuz? İşte onlar."

"Kemerlerinde de benzer şeyler var."

"Evet, onlar da bebeği korumak için. Ayrıca bebeğin sağlıklı ve güzel bir kaderle doğması için başka tılsımlar takmışlar. Bu tılsımlara prārth diyoruz. Dua. Gitmeden önce siz de birkaç tane almalısınız bence. Gideceğiniz yerde çok fazla tehlike ve kötü ruh var."

"Kurtlar bizim prārthlarımızı takmayacak, kardeşim. Onlar için fazla batıl inançlıyız."

Abisi daha gerçekçi. "Teşekkür ederiz." dedi, Bagatur.

Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'Where stories live. Discover now