Damn You | Özel Bölüm

721 52 32
                                    

Zaman, vagonları acılarla dolu eski bir tren gibiydi. Rüzgar beraberinde eskiye dair anları havaya savururken, etrafta sadece sisli bir duman içinde gizli hisler kalmıştı. Ruhun artık taşımaktan yorulduğu, kalbin istemeden de olsa bıraktığı hisler. Sahi böyle bir şey mümkün müydü? Kalp, vaz geçer miydi yoksa bu sadece insanların kendilerini kandırdıkları bir oyun muydu?

Gökyüzü çocuklara neşe kaynağı olacak kadar  renkli ve aydınlıktı. Oysa ela gözlü adam arabasının içinde öylece otururken, ölümü bekleyen yaşlı bir adamın yorgunluğu üstündeydi. Sakalları uzamıştı, yüzü eskiden olduğundan zayıftı. Bitkin hissediyordu. Oysa geçen zaman içinde toparlanmıştı. İlk seneden sonra iyiydi. Yaşananları unutması zaman alsa da kendini iyileştirebilmişti. Ya da öyle sanıyordu. Unuttuğu sandığı şeyleri aslında gömdüğünü, düşünmekten kaçtığını fark ettiğinde kalbi daha çok kanamıştı. Kabuk bağladığını sandığı yarası hep oradaydı. O sadece bunu görmezden gelmiş, hissettiği acıyı yok saymıştı. Günler onun için ağırlaşmaya başladığında işinden istifa etti. Bunun doğru bir karar olmadığını bilse de arabasına atlayıp gidecek bir yeri olmadan sürmeye ihtiyaç duymuştu. Gidecek bir yer, bu düşüncenin içindeki boşluk onu hiç bu kadar hüzne boğmamıştı. Hafızası bazen o anlar ile dolardı. Alanna ve Travis' i hatırlıyordu. Yanağında düğün günü yediği tokatın ince sızısı. Travis bir kaç gün sonra onu aradığında küfürler savuruyordu. Bir çok arkadaşından o sayede uzaklaşmıştı. Artık bir önemi de yoktu zaten. İnsanlara ihtiyaç duymuyordu artık. Belki de kendini bu şekilde avutuyordu. Bir kaç saniye sonra yanağında ki görünmez izden daha öte bir şey kalbinde ortaya çıkmaya başladı. Sahi bunca yıl hiç geçmiş miydi ki?

Lauren.

Onun ismini sadece içinden sessizce söyleyebiliyordu. Can yakan bir fısıltıydı o. Zamanın unutturmakta güçlük çektiği bir isim. Üstünü ne kadar çizersen çiz yine de okuyabiliyordu. Lauren.

"Kendimi affetmem için önce senin mi beni affetmen gerekiyor?" diye fısıldadı kurumuş dudaklarının arasından, arabada yalnızken. Bunu bir kaç aydır yapıyordu aslında. Lauren ile konuşuyordu, çoğu zaman yalnızken. Bazen gökyüzüne bakar ve ona bir soru sorardı. '"Şimdi de sevgisizliğe terk edilen ben miyim?'"

Bir keresinde restorandaki garson, onu cama bakıp kendi kendine konuşurken duyduğunda garip bir şekilde bakmıştı. "Yağmur bana hep göz yaşlarını hatırlatıyor ve sanki küçücük bir yağmur damlasının içinde boğuluyorum."

İşte şimdi, dipsiz bir karanlığın içinde yapayalnız gibiydi. Üstelik sahip olduğu tek şey de buydu. Benzinliğin çıkışında beklerken arkasındaki korna seslerini duymasıyla kendine geldi. Gaza basarken günlerdir olduğu gibi yine yol boyu amaçsızca gidiyordu. Yorulduğunda ya da radyoda artık sevmediği bir şarkı çaldığında durur ve bir motelde gecelerdi. Çoğu zaman sarhoş olmaktan bile kaçınıyor, sadece televizyon seyrederek uyumaya çalışıyordu. Aslında sarhoş olursa onu aramaktan korkuyordu. Lauren'ı arar da yine tüm bencilliğiyle onun canını yakarsa diye kendini hep tutmuştu. Gerçi artık onun canını yakabilecek kadar önemli biri olmadığını düşünüyordu. "Şu fotoğraflarda yanında olan uzun adam." dedi kendi kendine içindeki hisleri bastırmaya çalışırken. "Belkide sevgilisidir." Televizyon izlemekten başka bir uğraşı daha vardı elbette. Lauren'ı sosyal medyada gizlice takip etmek. "Sence de acınası bir halde miyim?" İşte bu sorusu onun içindi. İzlerinden bir türlü kurtulamadığı o kadın. Aylarca göz yaşları içinde onu bekleyen ama ela gözlü adamın onu hiç hak etmediği o kadın. Adını söylemeye dudakları korkuyordu sanki. Sesli duyduğunda onun ismini  unutmak için olan çabaları boşa gidecekti. Karanlıktan hiç çıkamamışken ışığı kaybetmiş olmak gibi bir şeydi bu. Sahip olmadığı bir şeyi kaybediyordu ve bunu kendine söylerse, gerçekleşecek, yok olacaktı.

Damn You :: Malik Where stories live. Discover now