6 | personal hell

4.5K 605 331
                                    

Gözlerim refleks olarak açıldığında nefes alamadığımı hissettim. Ama eskiye kıyasla farklıydı, çünkü boğulduğumu hissediyordum ve oksijene ihtiyacım vardı.

Olmayan kanatlarımın hafifliği sırtımı gererken kollarımı ve bacaklarımı deli gibi sallamaya başladım. Suyun içindeydim ve acilen çıkmam gerekiyordu. Çıkamazsam kesinlikle ölecektim.

Dünya'daydım. Gerçekten oradaydım. Ve ölüm kaygısına sahiptim.

Kolay adapte olmak için harika bir yöntemdi.

Suyun yüzeyine ulaştığım anda benliğim sevinç çığlıkları atarcasına içine çekti havayı. Soğuktu ama tatmin olmuştum, ölmeyeceğimi bilmek güzeldi.

Gözlerim gecenin loş havasına alıştığında kaslarımı kilitleyen soğuk titrememe sebep olmuştu ve artık suyun yüzeyinde nasıl durabileceğime dair bir fikrim yoktu.

Kendimi suya teslim edecekken güçlü bir kol belimi sardı ve beni yukarı çekerek gittiği yöne adapte etti.

Artık pek de bir işlevim yoktu ama beni tutan uzvun sıcaklığı kilitlenmiş kaslarıma oldukça iyi gelmişti. En azından artık düzenli nefes alabiliyordum.

Birkaç dakika sonra beni tutan güçlü kol vücudumu sertçe yukarı doğru itmeye çalıştı, bir kez daha denediğinde düz ve sert bir zeminde sırt üstü yatıyordum.

"Bu kadar beceriksiz olabileceğin aklıma gelmemişti, olacakların canlandırmasını gördüğümüz halde az daha boğuluyordun, melek." dedi bıkkınlıkla.

Pekala, gönderilmeden önce dünyada nasıl uyanacağımızı öğrendiğimiz doğruydu. Ancak artık bir melek değildim ve bazı şeylere alışmam çok uzun sürüyordu. Bomboş sırtım gibi, sudan çıkınca sızlayan ve eskiden kanatlarımın içeriden uzandığını bildiğim yer gibi.

Afallamıştım.

Taehyung da düz zemine çıktığında üstümden geçmek zorunda kaldı. Gözlerimle hareketlerini takip etme ihtiyacı hissediyordum. Bu kadar yakından görmüşken incelemem gerekiyormuş ve her noktayı ezberlemem gerekiyormuş gibi.

Açıkçası tuhaf bir histi.

Üstümden atladıktan sonra düz zeminde ayağa kalktı ve birkaç basamaklı merdivene ilerledi.

İşte o zaman anladım ki burası bir teknenin arka bölümüydü, bu düz zemin de tekneye kolay çıkış yoluydu. Geceyi loşlaştıran şeyin de tamamen ay olmadığını, teknenin ışıklandırmasının suyu ışıl ışıl gösterdiğini fark ettim.

Ayağa kalkmak için kendimi zorladım ve titreyen bacaklarımla zor da olsa kalkmayı başardım.

Taehyung çoktan gözden kaybolmuştu. Gidebileceği tek yer olan alt kamaraya doğru bacaklarımı iteklediğimde titremem biraz daha artmıştı ancak tuhaf bir şekilde hissizleşmiştim.

Önümdeki ahşap cilalı kapıyı araladığımda kendimi içeri attım ve gördüğüm ilk şey olan yatağa doğru atladım. Tek istediğim üstündeki yorganla vücudumu sarmak ve üşüme hissimin geçmesini dilemekti.

Fakat yatağa atladıktan sonra açtığım gözlerimi birkaç kez kırpıştırınca karşılaştığım manzara nefesimi tutmama sebep olmuştu.

Taehyung ellerini aynalı bir makyaj masasının üzerine yaslamış ve başını öne doğru eğmişti. Üzerindeki siyah uzun kollu kıyafeti ıslaklığından ötürü tamamen üstüne yapışmıştı ve her bir hattını belli ediyordu.

Her. Birini.

Yutkunmak için kendimi zorlarken, sırt kasları gerildi ve bir anlığına bir su dalgası gibi harekete geçtiler.

Yanaklarımı zonklatan hissi tam çözememiştim ki hiç beklemediğim bir şey daha yaptı.

Üstündeki ıslak kıyafeti çıkardı ve birkaç saniye aynada kendine baktıktan sonra yansımada bir anlık göz göze gelişimizde hızlı adımlarla banyoya girdi.

Sırtında kanatların çıkış yeri olan yerin, yeni iyileşmiş bir yara gibi duran yamalı bir görünümü vardı.

Henüz kendimi tuhaf hislerimden kurtaramamıştım, uzun bir süre kurtarabilecek gibi de durmuyordum.

Az önce donarak ölme ihtimalimi düşündüğümde şu an cayır cayır yanan yüzüm ve başka yerlerim hayatımı kurtarmış gibi görünüyordu.

Kendi kendime deli gibi sırıttım ve yan uzandığım pozisyonumu değiştirerek sırtımın üstüne yattım.

Hayatı boyunca kimseye karşı çekim duymayan ben, şimdi benim tam zıttım ve belalı bir cehennem meleğine, bir adama ilgi duyuyordum.

Belki onun hakkında çok şey bilmek istediğimdendi, bilmiyorum, ancak ona dokunmamak için tüm irademi kullanıyordum.

Merak en büyük günahtı benim için ve şu an teslim olmak üzereydim.

Gözlerimi ne zaman kapattığımı bile fark etmemişken kadife bir ses eşliğinde suratıma yediğim havlu sıçramama sebep oldu.

"Eğer böyle uyursan donarak ölürsün, üstündekileri çıkar ve kurulan. Nasıl bu zamana kadar cennetten sürülmedin bilmiyorum ama şimdiden sinirimi bozmaya başladın. Sana katlanmamın tek sebebi başmeleklerin yeri sana söylemesi. Bunu bilsen iyi olur."

Evet, bana söylemişlerdi çünkü Taehyung'un yeri bildiği sürece beni başından atıp kendi bildiğini okuyacağını biliyorlardı. Ben de maalesef bu döngüde kurbandım. Cezam buydu işte.

"Yanında kalmak için can attığım söylenemez zaten." dedim gözlerimi ellerime dikip sesimi düz bir tonda tutmaya çalışarak.

Kızarık suratım ve düşüncelerim aynısını söyleyebilecek cesarete sahip değildi.

Birkaç saniye sonra başımı kaldırdığımda yatağın başında dikilmiş parlak gözleriyle bana bakıyordu.

Ne?

Saniyeler sonra gözlerini devirdi ve boş anımı yakalayıp yakamdan tutarak ıslak kıyafetlerimi çıkarmaya başladı.

Havluyu çıplak sırtımdan göğsüme doğru sardığında oturur pozisyona gelmiştim bile.

Ilık nefesini verirken nemli göğsümde oluşan gıdıklanma hissi boğazımdaki o gitmek bilmez yumruyu daha da arttırıyordu.

Bu adam kesinlikle lanetliydi. Bunu biliyordum. Peki nasıl olurdu da bir lanet bu kadar güzel hissettirme vaadi sunabilirdi?

Tam havluyu üzerimde bırakıp arkasını dönecekti ki çıplak göğsüne gözlerimi dikerek farkında bile olmadığım kelimeler ağzımdan döküldü.

"Hala bana dokunmak istediğin oluyor mu? O günden sonra hiç oldu mu?"

Ani sorum karşısında şaşırdığını görebiliyordum ama bir yandan da gözlerinde alaycı bir parıltı oluşmuştu.

"Dokunmaktan daha fazlasını da yapmak isterdim ama; evet, melek." dedi ve beni anlamsız bakışlarla yatağın üzerinde oturmuş bir şekilde bırakarak üzerine ahşap dolaptan kuru kıyafetler geçirip kamaradan çıktı.

Belki de gerçekten bu şey bir lanetti ve ikimiz de cezalandırılıyorduk.

Çünkü o da hissediyordu, ilk karşılaşmamızdan çok farklıydı bakışları, yüz ifadesi, konuşması.

Kısacası sıçmıştık.

***

Helö madırfakırs!

Siz nasılsınız bilmiyorum ama yorgunluktan meftaa olacağım günlerdeyim. Gönül isterdi ki her gün 3'er bölüm atayım... Olmuyordu lakin. Ne yapalımdı. Olsundu. :')

devil in him | taekookWhere stories live. Discover now