Saf İmkansızlık ve Saf Acı

13.7K 1.3K 126
                                    

İyi okumalar 🧡

13.BÖLÜM

Bir kaç günlük moladan sonra yine tüm ilgiyi üzerime toplamayı başarmıştım. Çünkü Ecrin okula gelmiyordu. E haliyle insanlar da olmayan biriyle ilgilenmiyorlardı. Bir yanım haklı olduğumu haykırırken öbür yanım ileri gittiğimi vurguluyordu. Belki Ecrin'in olayı bir suç teşkil etmiyordu ama diğer iki videodan daha çok ses getirmişti. Bence de en ağırı buydu. Açıkçası bu kadar aciz duruma düşmektense, müebbet hapis yatmayı tercih ederdim ben de. Ama daha soğukkanlı ve duygusuz olan tarafım bunu hak ettiğini, aynı şeyi onların da Deniz'e yaptığını söylüyordu.

O günden sonra Fırat da benimle dalga geçmek için çoğu zaman peşime takılmış, tuhaf bakışlar atmış. Soyunma salonu ve sınıfta da baş başa kalmamızı sağlamıştı fakat hiç bir şey yapmamış, sadece korkutup bu korkuyla aklınca alay etmişti. Taner ise her seferinde Fırat'ı benden uzak tutmuş, gizlice yanımda olup bana destek vermişti. Onun bu durumu da kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Çünkü benim yüzümden arkadaşlarına ihanet ediyordu bir nevi.

Bir haftadan fazla zaman geçmişti o günün üzerinden ama olay biraz olsun unutulmamıştı. Okulun eğlence sayfasında bu görüntülerle capsler yapılmış ve olay okul dışına da çıkmış olmuştu. Tüm bunların yanında henüz kimseye, Rüzgar ve Yeşim'e dahi anlatmadığım bir ayrıntı gelişmişti. Ecrin'in babası Sinan Rauf beni aratmış ve buluşmak istediğini, benim reddetme hakkımın bulunmadığını söyletmişti. Elbette ki korkmuyordum. Tüm bu karmaşık duygularımın sebebi korku değildi. En azından Sinan Bey'den korkmuyordum. Eğer bir korkum varsa da olayları kontrol altında tutabildiğim gibi duygularımı tutamamamdı. Fırat'ın beni takip ettiği ve ya sıkıştırdığı zamanlar da korkumun sebebi o değildi Onunla yalnız kaldığımız soyunma odasında veya sınıfta kalbimin atış hızının yüksekliğiydi. O beni takip ettiğindeki heyecanımdı korkumun sebebi. Ben kimseden değil, kendi duygularımdan korkuyordum.

Sınıf boşalınca ben de toparlanıp çıktım. Aceleci olmayan adımlarla önce fakülteden ardından da kampüsten çıktığımda adımlarım Fırat'ı geçen kavgada gördüğüm sokağın başına geldiğinde durdu. O günün anılarıyla yine kalbimde bir elektriklenme olunca başımı iki yana şiddetle sallayıp yoluma devam etmiştim ki gürültülü bir çığlık gibi yankılanan araba sesiyle, yanımda duran siyah spor arabaya çevirdim bakışlarımı. Heyecanımı saklamak için ifademi sabit tuttum. Şu an heyecanlı değil sinirli olmam gerektiğini içten içe kendime telkin ettim ve ellerimi pantolonumun cebine sıkıştırıp ona döndüm. Arabadan tüm karizmasıyla inmesi, daha doğrusu onu böyle görmem kendimi caddede hızla giden bir arabanın altına atma isteği uyandırıyordu bende.

"Ne o, açığımı yakalamak için mi geldin buralara? Yine birileri beni dövmeye gelmiştir falan diye!" dediğinde kaşlarım havalandı.

"Boşuna dememişler işte kişi kendinden bilir işi. Sırf açığımı yakalamak için günlerdir peşimde dolanıyorsun ya. Ama benim işim gücüm var, boş işlerle uğraşmam. Yapında var zaten, illa bir pisliğini görürüm. O yüzden kasmıyorum ama senin çok çalışman lazım. Ya zar zor bir açığımı yakalayacaksın ya da yine bir plan yapıp bir pisliğe bulaştıracaksın. Kolay gelsin sana." Deyip yürümeye başladım. Hele şükür sonunda biraz öfke hissedebilmiştim.

Telefonumun haritasından buluşacağımızın yerin adresine baktım. Buralarda bir yerdeydi, o yüzden taksiye boşuna para vermeyecektim. Bir de bu muhitte yaşayan insanları göz önüne alırsak buradan o restorana gidene kadar vereceğim ücretle bir ay otobüse binip gidip gelirdim okula.

Bir süre telefondaki adrese göre ilerlesem de birine sormanın daha mantıklı olduğuna karar vererek iki kıza sordum. Tarif ettikleri yere yönelmeden, teşekkür edip yanlarından ayrıldım.

GÜZEL DELİKANLI(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin