~33~

713 27 1
                                    

   Sabah uyandığımda ağzımda kötü bir tat vardı. Aynı zamanda kendimi berbat hissediyordum. Her zamankinden daha yavaş hareketlerle yataktan kalktım ve ayaklarımı sürüyerek banyoya gittim. Aynaya baktığımda yaşadıklarımın görünüşümden açık bir şekilde okunduğunu fark ettim. Aynadaki aksim bana öyle söylüyordu en azından. Gözlerimin altı çökmüştü. Aynı zamanda mor halkalar oluşmuştu. O da yetmezmiş gibi , gece çok ağladığım için şişmişlerdi. Tenimin rengi her zamankinden en az iki ton daha açıktı. Kısacası berbat görünüyordum.

  Biraz kendime gelirim umuduyla duş almaya karar verdim. Gerçekten de sıcak su vücudumdan akıp giderken kendimi rahatlamış hissediyordum.

  Duştan çıkınca hemen üzerimi giyinip saçlarımı kuruttum ve evden çıktım. Biraz koşmak iyi gelir diye düşünüyordum. Hava açıktı. Bu havalar bana hep kendimi daha iyi hissettirirdi. Çocukluğumdan beri ne zaman kendimi kötü hissetsem koşardım. 

  Yaklaşık bir saat koştuktan sonra nefes nefeseydim ve atletim terden üzerime yapışmıştı. Kesik kesik nefes alıyordum. Ayaklarımı sürüyerek bir banka yanaştım ve kendimi pat diye bıraktım. Saat daha çok erken olduğu için sahilde pek fazla insan yoktu. Sessizlik işime gelirdi zaten.

   Sırtımı banka yaslayıp başımı geri attım ve gözlerimi kapattım. Yüzüme vuran güneş tüm vücudumu ısıtıyor , yaralarımı iyileştiriyor gibiydi. Yanımda bir hareketlilik hissedince başımı kaldırıp gözlerimi açtım. Jared karşımda dikiliyordu. Elleri iki yanındaydı. Yüzünde anlayamadığım bir ifade vardı.

"Selam."dedi kuru bir şekilde.

"Selam."

"Otursam... Sakıncası olur mu?" Soru sormuştu ama pek de umrunda değil gibiydi. Hayır desem de gitmeyecek gibi duruyordu. Bir şey demeden başımla bankı işaret ettim. Yarım ağız gülümseyerek yanımdaki boş yere oturdu.

"Eee, nasılsın?"dedi kollarını göğsünde kavuşturarak. Oflayarak gözlerimi devirdim.

"Bunu sormaktan bıkmayacaksınız değil mi?"

"Ne bileyim işte. Her zaman sorulur ya. İyi olmadığının farkındayım. Önce Rick , sonra da Alan..."

"Jared!"dedim uyarıcı bir ses tonuyla sözünü keserek. Omuz silkti ama konuşmaya devam etmedi.

"Demek babanı Mark Johnson öldürdü."O kadar konu arasında gidip konuşacak bunu bulmuştum. Halbuki bunu yapmayı hiç istemiyordum. Jared başını önüne eğdi.

"Evet. Aslınds bu pek konuşmak istediğim bir kinu değil ama..."

"İstemiyorsan konuşmayabiliriz!"dedim aceleyle.

'' Hayır , hayır. Sorun değil. Anlatmak bana da iyi gelir."

"Peki o zaman."dedim başımı sallayarak. Jared bankta bana doğru döndü ve anlatmaya başladı.

"Annenle baban Mark Johnson'un yaptığı pis işleri keşfetmişler. Silah kaçakçılığı gibi bir şey herhalde. Mark'ın lehine şahitlik yapacak birilerini de bulmuşlar. Ellerinde de bir sürü belge varmış. Anlayacağın Johnson'un başı dertteymiş. Sonra... Bakmış ki olmayacak... Biliyorsun işte..."

"Onları öldürttü."dedin kendimden beklemediğin kadar ruhsuz bir sesle. Onaylarcasına kafasını salladı.

"Babam bu olaydan şüphelenmiş. Sizinkileri de tanıyormuş galiba. Araştırmaya başlamış. Ve bir şeyler bulmuş da. Ama anlatmasına fırsat vermeden..." Cümlesini tamamlayamadı. Onun yerine sustu ve sert bir şekilde yutkundu.

"Zor , değil mi?"dedim gözlerinin içinr bakarak. Ufak bir baş sallamayla karşılık verdi. "Her zaman zordur. Ben de annemle babamı kaybettiğimde senin gibi hissetmiştim. Boşlukta ve yalnız hissediyorsun. Sonra bir daha böyle acı çekmem sanıyorsun. Ama ne oluyor? Bir sonraki daha da canını yakıyor. Aynı James de olduğu gibi. Hiçbir zaman atlatamayacağız."dedim. Her cümlemde sesim biraz daha azalmıştı. Jared birden hızla kalktı ve aramızdaki boğucu havayı dağıttı.

"Bir şey mi oldu?"dedim merakla.

"Şey... Belki daha yeni kayıpların oldu. Bu sana yanlış da gelebilir. Yapmak istemezsen anlarım. Ama bu sana da bana da iyi gelir. Yani..."

" Gevelemesen de söylesen Jared!"dedim sıkılarak.

"Akşma bir yerlere eğlenmeye gitsek. Bir bars mesela?" Evet , belki eğlenmek şu durumda yapılacak en uygun davranış değildi ama gerçekten bunalıyordum. Jared haklıydı. Bu bana cidden iyi gelebilirdi.

"Tamam."dedim hemen. Önce şaşkınlıkla kaşları havaya kalktı ama sonra memnuniyetle gülümsedi.

""O zaman şimdi evlerimize gidelim , akşam 9'da seni alırım."

"Peki."

"Peki." Tam kalkmış gidiyordum ki birden aklıma gelenle Jared'a döndüm.

"Sen doktor değil misin?"

"Öyleyim."

"Peki neden hastanede değilsin?"dedim kaşlarımı çatarak.

"Orasını kafana takma sen. "dedi muzip bir şekilde gülümseyerek. Ben de gülümseyerek karşılık verdim ve yoluma devam ettim.

--------------------------------------

  Akşma tam dokuzda Jared kapıdaydı. Üzerime koyu yeşil,dizlerimin hemen üstünde biten bir elbise giymiştim. Saçlarımı açık bırakmıştım. Sade ama güzeldim.

   Kapıyı açtığımda Jared beni hayranlıkla süzdü.

"Eee?"

"Harika görünüyorsun!"dedi. Yüzünde takdir eden bir gülümseme vardı. Teşekkür manasında gülümsedim. Elini uzatınca tereddüt etmeden tuttum ve beraber arabanın yanına gittik.

  Bara gelene kadar sürekli bir şeyler hakkında konuştuk ama Rick ve Alan sürekli aklımın bir köşesindeydi. Yine umursamamayı deniyordum. İçeri girer girmez ortamın havası etrafımızı sardı. Herkes eğlencenin dibine vurmuştu. Kimisi deli gibi dans ediyor , kimiyse arkadaşlarıyla oturmuş, memnun bir şekilde içkisini yudumluyordu. Bazılarıysa hiç hoş olmayan şeyler yapıyorlardı.

"Ben içkilerimizi alıp geleyim." Jared bunu dedikten sonra birden gözden kayboldu. Bende barın köşesindeki koltuklardan birine oturdum ve onu beklemeye başladım. Beş dakika sonra elinde iki viskiyle geri geldi.

"Sağol."dedim bardağı alırken.

"Nasıl?"diye sordu başıyla barı işaret ederek.

"Bar gibi." Küçük bir kahkaha attı. Komik bulmuştu herhalde.

"Buralara sık sık gelir misin?"

"Bir ara çok geliyordum."dedim kısaca. Başını salladı. Elimdeki içkiyi bitirince kalktım.

"Ben bir tuvalete gideyim."dedim ve cevap vermesine gerek duymadan tuvaleti aramaya başladım. Ama onun yerine başka bir şey buldum.

   Alan bir köşeye oturmuştu. Hiç de iyi görünmüyordu. Sarhoş ve...dağılmış gibiydi. Yanına gitmek için bir adım attım. Tam o sırada bir kız kahkaha atarak geldi ve Alan'in bacağına oturup saçlarıyla oynamaya başladı. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Kulaklarım uğulduyordu. Bunu görmek içimde bir şeylerin kopmasına sebep oldu. Bu kadar çabuk mu vazgeçmişti? Tam arkamı dönüp gidiyorum ki Alan başını kaldırdı ve göz göze geldik. Gözleri kocaman açıldı ve ağzından şaşkınlıkla tek bir sözcük çıktı.

''Bridget!?"

Umarım beğenmişsinizdir. Beklentilerinizi karşıladığımı umuyorum. Sizi seviyorum :)

BÜYÜK OYUN (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now