Bir Doktor Hikayesi

111 27 27
                                    


Bir Doktor Hikayesi: Otuzlu Yaşlarında Cerrah,Kırklı Yaşlarında Hafız Oldu...

Opr. Doktor Salih Selman Hocamızın Nihayet Dergisiyle Yaptığı Röportaj

40 yaşında hafız olan Genel Cerrah Dr. Salih Selman , 1961 yılında doğduğunda babası Kurmay Albay olarak görev yapıyordu. Askeri lojmanlarda almayı kul hakkı olarak algılayıp reddeden hassas bir insanın oğlu. Küçük yaşta yetim kalır, çalışarak okur. 1980 de (Saint- Joseph) Fransız Erkek Koleji'ni bitirir. Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Genel Cerrahi uzmanı olur. Uluslararası kongrelerde başarılı sunumlar yapar. Genel Cerrahi alanında öncü çalışmalar yaparak birçok ödüller alır. Doktorlarda alışık olmadığımız bir dış görünümü var. İnsanlar onu sakalı ve şalvarıyla ilk gördüğünde din görevlisi zannediyor. Bu durum Salih Beye girdiği ameliyatlarda ve hastanelerde ilginç olaylar yaşatıyor. Genelde hasta yakını zannedip dışarı çıkarmaya çalışılıyorlar. Ya da hasta yakınları, hastanın son görevini yerine getirmeye gelen bir hoca efendi zannedip telaşa kapılıyorlar. Yedi dalda spor yapıyor, çeşitli madalyaları var. Genellikle onu cahil, bilgisiz ve geri kalmış biri olarak algılayanlara tesirli cevaplar veriyor. Üç yabancı dil biliyor. Önemli bir ameliyatta karaciğer çıkartıp aynı gün gençlere nasihat etmeye sohbet ortamlarına gidiyor. Uzun süren mutluluk arayışı nerelerde duraklamış ve en son nerde sonuçlanmış, Uzman Dr. Salih Selman sıra dışı hikâyesine dair yönelttiğimiz sorularımıza hayretimizi artıran cevaplar verdi.

Betül Şatır: İsteksiz bir öğrenci olarak başladığınız okul hayatı sizi başarılı bir Cerrah olmaya nasıl getirdi?

Dr. Salih Selman: Babam anneme bu çocuğu marangoz mu yapsak tesisatçı mı yapsak derdi. Parmaklarıma bakar "çelimsiz, bu parmaklarda kabiliyet de yok" derdi. Böyle günler geçerken ilkokul beşte farklı bir öğretmen geldi. Mesleğini hevesle, gayretle ifa eden bir hanımdı. Baktı sınıfta bir uyuşukluk var. Değişik bir metot denedi. Çikolatalar gofretler alırdı. Matematik problemini ilk doğru çözene bu çikolatadan vereceğim derdi. Ben -okulu sevmeyen bir çocukken- okul birincisi oldum. Okul adına yarışlara katılmaya başladım. Öğretmenin, öğreten insanın müjdeleyici kuşatıcı, gayretkâr bir insan olması insanı nereden nereye çekiyor. Şu anda belki de babamın deyimiyle marangoz çırağı bile olamayacaktım. Öğretmenim, hevesle işini yapardı, gülen yüzünü hep anımsarım. Zevkle, neşeyle güçlü bir sesle ders anlatışını hatırlarım. Ondan evvelkileri hatırlamıyorum mesela. Annem her gün derslerimi kontrol eder daha iyi olmasına uğraşırdı. Beni kolej imtihanlarına soktu. Kısmet oldu kazandım. İlk girdiğimde tabi bizim okul fakir semtte kaldığı için çok geri kaldım derslerden. Daha çok zengin muhitlerden gelen çocuklarla iyi eğitim almış çocuklarla beraber okuyordum. On üzerinden bir nokta on dörttü ortalamam. Böyle bir başlangıç yapmıştım. Babam yine anneme "Ben sana demiyor muyum? Bu adamın okumaya niyeti yok" dedi. Ben yavaş yavaş ortalamamı yükselttim.

Betül Şatır: Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

Dr. Salih Selman: On üç yaşlarımdayken bile annem beni öğlen muhakkak uykuya yatırırdı. Ben de onun sözünü kırmazdım. Uyurdum. Bir gün uyandım top oynamaya gittim. Yan komşu beni gördü. Ne güzel büyümüşsün! Ne güzel olmuşsun dedi beni öptü. Nazar hadisesi bu olsa gerek. Bir arkadaş bana taş atıyormuş, taş nerden geliyor diye bakayım derken taş gözüme isabet etti. Gözümden kanlar geldi. Gözümü açtığımda gözüm görmüyordu. O yazı hastanede geçirdim. Karanlık bir odaya koydular. Zıplamayacak yürümeyecek koşmayacak dediler. Kaderin nasıl bir şey olduğunu şimdi anlıyorum. Her yer kapkaranlıktı, gözüm sargılıydı. Ama Allahu Teâla bana bambaşka bir şey gösterecekti. Gören gözümle doktorlara bakıyordum. Hastaların görmelerine yardımcı olmuş doktorlara, hediyeler geliyor, hastalar memnuniyetle doktorlara sarılıyorlar. Ne güzel bir tabloydu. Belki ben bütün yaz top oynasaydım bu güzellikleri göremeyecektim. İnsanın mutluluğu burada dedim. İnsan faydalı bir insan olursa, yani doktor olursa mutluluk duyar. İnsanlara hizmet eder. Bu tabloyu ideal olarak belirledim. Bu karanlık aslında benim için bir aydınlığın başlangıcı oldu. Doktoruma "doktor olmak istiyorum" dediğimde "Ama evladım sen lise bile okuyamazsın çünkü gözün ağır bir darbe yedi, diğer gözüne de sıçradı. Sen kendine hep dikkat etmelisin. Yoksa iki gözünü de kaybedersin" dedi. "Sen liseyi okursan bile basit bir şekilde kendini zorlamadan oku. Ve kendine zorlanmayacağın bir meslek seç" dedi. Babamın da dediği gibi zanaatkâr olmamı tavsiye etti. Fakat benim içime ateş düşmüştü bir kere. Görmüştüm ve ona ulaşmalıydım. Hatta bu konu ile ilgili hala düzenli krem kullanıyorum. Gözüm zorlanınca kızarır ve ben onu gözüme kullanırım. Annemden gizli çok kullandım. Hafızlık yaparken de hanımdan gizli çok kullandım. Bu gayretle okulu güzel bir dereceyle bitirmiştim. Zaten arkadaşlarım yıllığa "Salih doktor olacak" diye yazmışlardı. Allahu Teâla dilediğine hesapsız rızık verdiğini gösterdi bana. Bir doçent, ilmin bilgisiyle okuyamazsın, hele tıp, hiç okuyamazsın dedi ama ben altı sene tıp okudum. Üstüne cerrahî gibi en uykusuz bitirilmesi gereken yoğun bir bölüme girdim. Bunun üzerine kırkımdan sonra hafızlığa başladım. On sene çok yoğun Kur'an çalıştım; gece üçten on birlere kadar çalıştım bir de yetmedi İlahiyat bitirdim. Ve gözüm daha iyi görüyor şu anda. Burada o ayet-i kerîme aklıma geliyor. "Ne zamanki Zekeriya Meryem'in yanına girse, orada çok değişik rızıklar bulurdu..." diye devam eden, düşünüyorum da Allahu Teâla beni hesapsız rızıklandı. Ama ne zaman ki sözümden döndüm o zaman da sıkıntı verdi.

HikmetWhere stories live. Discover now