2.3

5.3K 371 27
                                    




Carl'ın evinin bu kadar uzakta olduğunu bilmiyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.




Carl'ın evinin bu kadar uzakta olduğunu bilmiyordum. Yürüdükçe yorulduğumu hissettim. Bir süre dinlenmek istemiştim. Önümdeki durağa geçtim ve içerisindeki boş oturma yerini kuşatarak etrafı izledim.

Akşam karanlığı iyice bastırmıştı ve caddeler renkli tabelaların ve hızla uzaklaşan arabaların renkleri ile aydınlanıyordu. Gündüz dışarı çıkan ve acele ile işlerine yetişmeye çalışanların aksine akşamları dışarıda sadece keyifle gezenler olurdu ve ben bu manzarayı izlemeyi seviyordum.

Boş bir durakta akşam vakti gözlerinizi kapatarak sadece dışarıdan gelen sesleri dinlediğinizde aslında ne söylemek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız. Ayakkabılardan çıkan o tiz topuk sesleri, gürültüler ve insan kahkahaları birbirine karıştığında yaşamın aslında ne kadar keyif verici olduğu hissi size nüfus edecek. Bu şu anlama geliyor, her şeye rağmen hayat akıp gidiyor, mutlu olmak ya da olmamak tamamen sizin elinizdedir.

Elime telefonumu aldım ve rastgele bir müzik açarak cebimdeki kulaklığımı taktım. Çalan şarkı favorilerimden birine aitti, Lord Huron. Hava serindi; ama bir süre daha oturmak istedim. Serin havanın yüzüme vurmasını izledim. Mutluydum ama hayatımda bir şeylerin eksikliğini hissediyordum.

Memnuniyetsiz bir insan olmak zorunda değildim; ama yeterince mutlu rolü yapamayacak kadar yorgundum. Eksiklikler bedenimi üşütüyordu. Kayıp bir parçamın benden gitgide uzaklaştığını hissediyordum. Üşüyen ellerimi kazağımın içine sakladım ve çalan müziğe kulak verdim. Şarkı sözleri adeta özlemimi haykırırken sözlerine ilk defa bu kadar dikkat ettiğimi fark ettim. Mırıldanmaya başladığımda tek bir cümle beni özetliyordu.

'Beni tanıştığımız geceye geri götür.'

O sırada karşıdan geçen bir çift dikkatimi çekmişti. Yoldan karşıya geçmek üzerelerdi. Mutlu görünüyorlardı. Kızın elinde bir buket çiçek vardı ve yanındaki sevgilisine dönerek dudağını kenarını öpmüştü. Dizlerimi yukarı çektim ve ellerimden birine başımı yasladım.

Yine mutlu bir sahne gözlerimin önünden kayıp geçiyordu. Özellikle mi oluyordu ya da hep ben mi dikkat ediyordum bilmiyordum. Karşıya geçerken tam da benim yönümde ilerlediler. Kızı seçmeye çalıştım. Garip bir şekilde tanıdık geliyordu. Daha da yaklaştığında kim olduğunu anlamıştım.

Bu o kızdı.

Arthur'un sevgilisini şu an başka biri ile görüyordum. Yolun karşısına geçip tam önüme geldiklerinde sol yana dönerek cadde boyunca ilerlediler.

Arkalarından bakakaldım ve onları takip etmek için yavaş adımlarla ilerledim. Anlık karar vermiştim ve ne saçmaladığımı bilmeden sadece düşündüğümü yaptım.

O an çalan telefonuma ise bakmamıştım. Carl arıyor olmalıydı; ama şu an takip etmem gereken insanlar vardı.

Telefon ısrarla çalınca durdum ve bir an telefona baktım. Tanımadığım bir numaradan geliyordu. Açıp açmamaya emin olamadım. Telefon çalmaya devam ederken önüme baktım, onları kaybetmiştim. Geri dönmeliydim.

Carl'ın evine yürümeye geri döndüğümde yol boyunca o kızın neden o kişiyle o kadar samimi olduğunu düşündüm. Belki de ayrılmışlardı, neden olmasın! Ve bu fikir aklıma yatmıştı hatta mantıklıydı daha da ötesi bu müthiş bir şekilde keyfimi yerine getirmişti.

Carl'ın kapısını çaldığımda kapıyı görevlinin açmasını beklerken Carl açmıştı. Üzerinde beyaz bir tişörtü ve altında kısa lacivert bir şort vardı. Spor yapıyor gibi bir hali vardı, oldukça terliydi. Hiç dikkat etmediğim bir ayrıntıyı o gün dikkat etmiştim, gayet hoş bir fiziği vardı. Boynunda asılı gri havlusuna başını sürerek gülümsedi. Sarı saçları tenine yapışıyordu. Ama bu hali tatlıydı. Kaşlarımı havaya kaldırarak sordum.

"Yanlış bir zamanda mı geldim?"

"Aslında ben de onu soracaktım. Buluşmaya tam bir saat geç kaldın Rose ve ben de beklerken biraz oyalanıyordum. Sen beklersen biraz, ben duşa girmeliyim."

İçeri girerken mahcup olmuştum. Haklıydı. Oyalanmıştım. Normal olarak asla geç kalmak gibi bir huyum yoktu ama son zamanlardaki bu dalgınlığım beni değiştiriyordu, belki de beni değiştiren hayatıma son zamanlarda giren insanlardı. Anlaşmış bir şekilde herkes yeniydi, Carl bile. Bu alışılmışlığın ötesiydi benim için ve ayak uydurmaya çalışıyordum.

Salona geçtiğimde boş bulduğum koltuklardan birine yığıldım. Yorgundum. Carl karşıma geçti ve başını hafif yana yatırarak alaylı bir şekilde sordu.

"Gerçekten neredeydin? Yoksa biri ile mi buluştun?"

Teknik olarak biri ile buluşmasam da Arthur ile karşılıklı oturmuştum ve bu sayılır mıydı emin değildim. Tabi ki sonrasında da sevgilisini takip etmiştim. Kendi kendime olanlara güldüğümde yerinden kalktı ve yanıma oturarak yakınımdan tekrar sordu.

"Neyin var Rose? Garip görünüyorsun."

"İyiyim. Sen duşa girebilirsin. Yürürken yorulmuştum, ben de dinlenmiş olurum."

"Haklısın, terliyim ve seni rahatsız etmek istemiyorum."

"Sorun değil. Bu arada neden ev bu kadar sessiz? Kimse yok gibi görünüyor?"

"Zaten evde sen ve benden başka kimse yok."

O an bana bakışları beni bir anda o partiye döndürdü. O günü neden hatırladım bilmiyorum ama tavırları farklıydı. Alkolün etkisinde olduğu için öyle davrandığını biliyordum. Carl öyle biri değildi, bu düşünceyi aklımdan atmalıydım.

Gülümseyerek karşılık verdiğimde bakışları üzerimde dolaştı. Gözleri beni odak noktasına almıştı. Ürkmüş müydüm, korkmuş muydum, utanmış mıydım emin değildim. Tek bildiğim oturduğum yerde huzursuzca kıpırdamıştım.

Derin bir nefes alarak bu ölüm sessizliğine son vermek istedim. Çalan telefonum ile aramızdaki o hal bir anda ortadan kalkmıştı, neyse ki.

Telefona baktım. Bilmediğim bir numaraydı. Yine arıyordu. O olabilir mi diye düşündüm ve istemsizce heyecanlandım. Nefesim kesilir gibi oldu ve kulaklarımdan yayılan keskin bir ağrı kalbimin ortasına saplandı.

Bakmak ile bakmamak arasında kaldım. O olduğunu hissetmiştim ya da o olmasını isteyecek kadar onu özlemiştim.

Ama elim telefonda kaldığımda telefonu açacak cesaretim olmadığına emin oldum. Yapamadım. Ve telefon sustu.

Belki de bu beni ilk ve son arayışıydı, bunu bilmiyordum. Açmayarak belki de o son şansımı kaybetmiştim. Ama inandığım tek bir şey vardı; bir gün onu görecektim, er ya da geç.


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Rosemary | TextingWhere stories live. Discover now