4. Bölüm

2.6K 260 235
                                    

Bu bölümü bu kadar hızlı yazmışsam, sizin o güzel, uzun yorumlarınız sayesinde oldu. Sanırım yeni bölümü çabucak okumak istiyorsanız, ne yapmanız gerektiğini anlamışsınızdır ;))

*

Tuhaf bir sabahtı. Bunu uyandığım ilk an fark etmiştim. Üstümü giyinip, çantamı hazırlarken, aşağıdan gelen Owen'ın kahkaha sesleri de haklı olduğumu kanıtlar nitelikteydi. Owen fazla gülen tiplerden değildi. Aslına bakarsanız, o direkt gülen tiplerden değildi. Kahkaha atıyor olması, büyük bir olaydı yani.

Hazırlanmayı bitirip, aşağı indim. Çantamı dış kapının yanına bırakırken, mutfağa geçmek için hiç acele etmedim. Owen'ın kahkahası büyük bir olay olsa da, neye gülüyor olduğunu zerre merak etmiyordum. Onunla ilgili hiçbir şey bende merak uyandıramazdı.

Mutfağa girdim. Buradan sonra olan her şey, sanki ağır çekimde gerçekleşti. Bakışlarım ilk önce, salçalı sosis yapmaya çalışan abime kaydı. Sosisleri kızartırken, bir yandan da yemek masasına doğru kahkaha atıyordu. Başımı yavaşça, çok yavaşça yemek masasına çevirdim. Ve BAM! Resmen kafamdan aşağı kaynar sular döküldü.

Martha Howard, benim evimde, benim mutfağımdaki yemek masasında oturuyor, abimin sosisleri kızartmasını izlerken kıkırdıyordu. İnanamıyordum! Gerçekten ama gerçekten inanamıyordum! Ne yüzle buraya gelmişti ki?

Beni ilk önce Martha gördü. Kıkırdaması anında kesildi. Ciddi bir ifadeyle suratıma bakmakla meşguldü. Bakışlarımı kaçırdım. Onunla göz göze gelmeye biraz daha dayanamazdım.

Abim, mutfak arkadaşının kıkırdamayı kestiğini fark edince, bana döndü. Onun da yüzündeki tüm ışıltı bana baktığı an kaybolmuştu. Sanki bütün büyüyü bozmuş gibiydim. Ben yokken mutluydular, gülüyorlardı. İnanıyordum ki, Martha buraya, benim olduğumdan çok daha fazla ait hissediyordu.

"Ne aval aval bakıyorsun?" dedi Owen, sertçe. "Geçip otur. Bugün annem yok diye kahvaltı başıma kaldı zaten."

Açıkçası hiç iştahım yoktu. "Ben yemeyeceğim."

"Umurumda değil. Otur şuraya. Ve azıcık misafirperver olup, Martha'ya hoş geldin desen iyi edersin."

Bunu gerçekten yapmamı bekliyor muydu gerçekten? Ben ona boş boş bakınca, "hadisene," diyerek, beklediğini açıkça belli etti.

Owen, Martha ile aramızda geçen hiçbir şeyi bilmiyordu. Ona neden aramızın bozulduğunu anlatmamıştım. Zaten aramızın bozulduğundan da haberi yoktu ya. Bana bu konuyla ilgili hiç soru sormamıştı. Onun için dünya üzerindeki önemsiz bir detaydan başka hiçbir şey değildim. Hem aramızda geçenleri bilse bile, ne yapıp edip Martha'yı destekleyeceğinden emindim.

"Ben okula geçiyorum." Arkamı döndüm ve dış kapıya geri döndüm. Üstüme siyah montumu geçirip dışarı çıktım. Hava çok soğuk değildi, ama rüzgâr gürültülü bir biçimde esiyordu. Umurumda olmadı. Şu an tek isteğim, evden uzaklaşmaktı.

Henüz birkaç adım atmıştım ki, bir kol bileğimi sarıp beni durdurdu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Yüzümü buruşturup, Owen'ın kıskaç gibi arasına aldığı kolumu elinin arasından serçe çektim. "Ne mi yapıyorum? Okula gidiyorum!"

"Delirdin mi sen? Okulun yürüyerek gidemeyeceğin kadar uzak. Sanki bilmiyorsun!"

"Biliyorum ve canım yürümek istiyor! Hem sana ne? İçeri geçip, Martha ile ilgilenmek varken neden peşime düştün ki? Apaçık belli ettiğin üzere, hiç umurunda değilim zaten."

"Evet, değilsin; ama anneme sana göz kulak olacağıma dair söz verdim. Sonunda azar işiten sen değil, ben olacağım. Hal böyleyken, tavırlarına dikkat etsen iyi olur ucube."

You suck at love // l.hWhere stories live. Discover now