16.Bölüm

10K 767 25
                                    

"Jungkook,bekle!"

Arkasından bağırdığımda Taehyung ve Jungkook aynı anda arkalarını dönmüştü. Diğerleri de adımlarını durdurup, boş gözlerle etrafa bakınıyorlardı. Kaçırılma mevzusundan sonra bana mahçup hissettiklerini ve benimle konuşamadıklarının farkındaydım.

Taehyung sorgularcasına kaşlarını kaldırdığında yanağımın içini dişledim ve Jungkook'un kolundan çekiştirmeye başladım. İlk başta şaşırsa da bir şey demeden bana ayak uydurdu ve spor salonuna doğru yürümeye başladık. Tae'nin arkamdan uzun bir süre baktığını hissetmiştim. Böyle davranmak benim de hoşuma gitmiyordu ama ne yapacağımı bilmiyordum.

Spor kapısının sürgülü kapısını büyük bir kuvvet uygulayıp açtım ve yanlardaki ışık düğmelerine bastım. Büyük salonda ışıklar teker teker yanarken çantamın sapından tuttum ve kapanmış kapıya yaslanıp, ellerini ceplerine koyan Jungkook'a baktım. Önüne düşen ve her zaman ki gibi ikiye ayırdığı düz kahküllerinin ardından bana bakıyordu. Yutkundum ve boşta kalan sağ elimi yumruk yapıp, delici bakışlarımı ona sabitledim.

"Dün. Bum'la konuştum ve bana bir şeyler söyledi."

Dediğimde kaşları çatılmıştı. Hiçbir şeyden haberi yok gibiydi. Ona söylemeli miydim? Bana ondan başkası yardımcı olamayacakmış gibi duruyordu.

"Beni mal için kaçırdıklarını söylemiştiniz. Sadece bu sebepten olmadığını söyledi, Bum bunları nereden biliyor?" Dediğimde irislerine inen kara perdeyi gördüm. Çenesi kasıldığında bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştım.

Tekrar sormak için ağzımı açtığım sırada bir şey dememe izin vermeden yaslandığı yerden doğruldu ve hızlıca kapıdan çıktı. Arkasından bakakalırken başımı iki yana salladım.

"Hah."

Ellerini boşluğa sarkıttım ve gözlerimi kapatıp, birkaç saniye bekledikten sonra kapıyı hızla açtım ve bahçede etrafıma bakındım. Kimse yoktu. Uzun bacaklarıyla depar attığını düşünmüştüm.

+

Yorucu sınav haftasından sonra her şey eski düzeniyle gidiyordu. Değişmeyen tek şey Taehyung'la aramdaki soğukluktu. Okul bahçesinden girdiğim an omuzuma atlayacakmış gibi oluyor, vazgeçiyordu. Kantinde fazladan muzlu süt alıyor, hatırlayıp atacakken Hoseok elinden kapıyordu. Bize geldiğinde merdivenleri bir anda gürültüyle çıkarak kapımı açacakken ayak sesleri birden kayboluyordu yani ikimizin de düzeni tamamiyle şaşmıştı. Ben de bu durumdan memnun değildim bir an önce barışmak ve eski halimize dönmek istiyordum ama bir türlü adım atamıyorduk birbirimize. Onun dışında okulda Bum ve Jungkook'u birkaç kez görmüştüm ve hislerimin içimde mikrop gibi büyüyüp, bütün vücudumu ele geçirmesinden korkuyordum. Fiziksel anlamda iyileşmiştim fakat yeni kabullendiğim ilk aşkımın yine benden uzaklaştığını görmek acı veriyordu. Kalbimi elinse tuttuğu için ne kadar uzağa giderse solumdaki boşluk o kadar büyüyordu.

"Bu dalgınlığın beni öldürecek." Jessie'nin önümde sallanan eliyle elimi yasladığım çenemden çektim ve omuzlarımı dikleştirdim. Kantindeki uğultu yeni yeni kulaklarıma dolarken merakla bana bakan iki kıza döndüm.

"Teyzen dün annenle konuşmuş." Hae Won sütünden bir yudum aldığında kaşlarımı çattım.

"Sen nereden biliyorsun?"

"Annemle telefonda konuştular akşam. Sanırım sana süpriz yapmak istiyorla-"

"Süprizlere uzun süre kapalıyım." Deyip ellerimi pes edercesine salladığımda 'dinle bi' bakışını atıp masada iyice bize yaklaştı.

"Cuma akşamı dayınızın dağ evine gidecekmişiz. Bildiğin hepimiz. Taehyunglar, Jessie, sen ben."

Gözlerim fal taşı gibi açılırken içimdeki moron Yeon gözlerini devirmişti. 'Ha hikayede bir dağ evi romantizmi eksikti' diyor ve bana baygınca bakıyordu.

Yalnız söz konusu dayımdı. 'DAYIM' Extreme sporlarını üç yaşından beri koltuklarda amuda kalkarak yapan bir şahsiyetti. Busan'da da spor hocalığı yapıyordu zaten. Üç kardeş olan annemgilin en küçükleri olduğu için eğlenceli bir adamdı fakat tek kız yeğenine doğal olarak fazla düşkündü. Her ne kadar Taehyung'un arkadaşlarını tanısa da biz üç kızı o hergelelerle bırakacağını zannetmiyordum.

"Yok ya. Dayım Taehyungları getirtmez."

"Dayın evde olmayacakmış zaten. Ev boş olduğu için gönderiyorlar bizi."

Jessie'nin kurnaz bakışları ve inip kalkan kavisli kaşlarına aralık dudaklarımda bir süre izledikten sonra iç geçirdim ve kollarımı bağdaştırıp,arkama yaslandım.  Kafamda olup bitecekleri tartmaya çalışırken telaşlı bir şekilde kantine giren Bum ile kaşlarım çatılmıştı. Son konuşmamızdan sonra onu Jungkookla birkaç kez görmüştüm fakat onun dışında hiç rastlamamıştım. Sanırım onu köşeye çekip konuşmam gerekiyordu.

Gözleri beni bulduğunda bakışlarındaki telaş yerini kararlılığa bırakmış ve burnundan soluyan boğalar gibi elektrik saçan kızıl saçlarıyla masamıza doğru hızlı adımlar atmaya başlamıştı. Tam yanımıza ulaşacakken duvarın arkasından uzanan bir el, onu kolundan tuttuğu gibi çekmiş ve ben ne olduğunu göremeden Bum ortadan kaybolmuştu. Birisi Bum'un ağzını kapatmaya çalışıyordu ama kim?

Ve bunu öğrenebileceğim tek kişi ortadaydı. 'Benden uzak dur ben ıssız adamım' tribini yıkıp, aksine ona yakınlaşacak ve üzerimde ne gibi bir oyunun döndüğünü anlayacaktım.

"Olur." Dedim. "Gidelim bakalım."


Bayadır yazmıyordum. Kurguyu bir türlü toparlayamadım. Hikâyenin kötü çocuk ve masum kızın alet edildiği oyunlar kısmına gitmesi beni üzüyor ama söz bunu yıkacağım. Hoşunuza gitmediyse söyleyin lütfen

:'c

ruins /jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin