Yaşam Suda Mı Yoksa Kadife Çiçeklerde Mi Gizli

5.6K 353 302
                                    

14.Şubat.2018 / Hanedan sokaklarında sabah

"Prenses geçiyor!" Meydanın köşesine birikmiş olan küçük çocuklar bağrışırlarken, etrafı kaplayan sessizlik yüzünden, hepsi birbirini susturma çabası içerisine girmişti. Arkalarında duran birisi, prensesi görmek için zıplamaya çalışıyordu. Ayaklarının yerden kesildiğini fark edip havalandığını fark eden küçük çocuk, onu kucağına alanın kim olduğunu anlamıştı bile. Başını arkaya çevirmeye çalışırken fısıldarcasına konuştu.

"Prenses kaç yaşına girdi oppa?"

"Imm... Sanırım 25 oldu minik balığım. Merak mı ettin?" Gencin kucağında duran ufaklıktan, duyduğu ithamdan dolayı belli belirsiz bir kıkırtı geldiğinde, usulca başını salladığını fark edince gülümsemişti.

Bulundukları ortamın uğultuları bir anda yükselip yerini yavaşça sessizliğe bıraktığında, askerlerin arasında halkın ortasından geçen prensese hayranlıkla bakan küçük kardeşine bakakalmıştı. Krallığa ait ne kadar özel gün ve bayram varsa, hiç birini sevmiyordu. Meydana toplanıp onları izlemekten nefret ediyordu. Ama bu topraklarda doğmuş, istemese de sevmediği bir adamın çocuğu olmuştu. Yaşamak zorundaydı.

Gösteri bitip herkes dağılmaya başladığında, minik kardeşinin elinden tutarak eve doğru yürümeye başlamışlardı. Onun prensesi ne kadar çok sevdiğini ve böyle günleri sayarak beklediğini çok iyi biliyordu fakat yine de birşey sormasını istemiyordu.

Eve geldiklerinde, kardeşini kapının önünde bırakıp içeri geçerek bugüne özel giydiği kıyafetini çıkarmıştı ve kuşağını beline sararken, kapının önünden gelen sesle koşarak dışarı çıkıp neler olduğunu anlamaya çalıştı. Küçük kız kardeşi ve onun arkadaşı kavga etmiş, kardeşi ağlıyordu.

"Neler oluyor? Jina, neden ağlıyorsun?" Küçük kız hıçkırıklarının arasında abisinin boynuna atladığında, gözleri arkada mahcup bir şekilde onlara bakan diğer minik kıza dönmüştü.

"Kardeşim neden ağlıyor söyler misin Eunhae?" Basit birşey yüzünden olduğunu tahmin edebiliyordu fakat yine de onlardan duymak istiyordu.

"Şey, ben sadece ona prenses olamayacağını söylemiştim." Bunun üzerine diğer kız da minik elini yumruk yapıp gözünü ovarak ağlamaya başladığında, dayanamayıp çöktüğü yerden onu da kollarının arasına alıp konuşmaya başladı.

"Böyle bir şey için kavga etmenize gerek yok. Siz bizim gözümüzde dünyanın en güzel prenseslerisiniz." Bu sözleri üzerine, boynuna sarılan kız kardeşi ağlamayı durdurup, parlayan gözlerle abisinin gözlerine bakarken soruverdi.

"Büyüyünce de prenses olacağım, değil mi oppa?"

"Ben de olacak mıyım oppa?" İki küçüğün ardarda sorduğu soruların altından kalkamayacağını anlayan genç, hızlıca başını sallayarak ayağa kalktığında, ona doğru hızlı ve telaşlı bir şekilde gelen arkadaşını fark etmişti. Ne olduğunu anlamak istercesine başını hafifçe salladığında, arkadaşı yanına gelip kolundan tutarak içeri çekiştirmişti bile.

"Ne oldu Hyung? Kavga mı ettin yine askerin biriyle, kaçıyor musun?"

"Hayır ne kavgası Jimin? Prenses nehre düşmüş, onu söylemeye geldim." Arkadaşının son cümlesiyle, ruhu titremişti. Kendine gelmeye çalışarak oturduğu sedirden arkadaşına bakarak sordu, merak ediyordu.

ILLEGAL  [ Kim Taehyung ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin