II. Öykü

9 0 0
                                    


Yüzyılların birikimi

Genç arkeolog gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. Tek başınaydı önce ve damlalar süzüldü yanaklarından çenesine... Ve tuzlu tadı hissetti. Bu, elde ettiği muazzam buluntudan öte başka bir şeyin eseriydi. Bu gözyaşlarının arkasında, yüzyıllar öncesi ile kurulan bağ ve inanılması güç birkaç olay vardı.

Hepsi çok eski ahşap bir konakta, bakanlıkta görevli arkeologların çalışmaları ile başladı. Ev İstanbul'da Bebek semtinde unutulmuş bir sokaktan girilen bir girişe sahipti. Bu konağın sahipleri, çalışmalara izin vermişti. Her gün üç katlı, bir avlusu, mahzeni ve onlarca odası olan evde düzenli çalışıyordu araştırmacılar. İşte Gökberk bu ekipte bir arkeologdu. Odalar adeta kazı alanı gibiydi. Oyuncak odaları, saatler, vazolar, müzik aletleri, bin bir çeşit ev eşyası hepsinden önemlisi kitaplar... Yüzyılların birikimi...

Ve bir sabah Gökberk buluşunu yapacaktı. Evet, okuduğunuz metinler... Loyalty'nin elinden çıktığı hali ile altı asır sonra ellerinin arasında, yıpranmış bir cildin arasındaki bu metinlerin yazılı olduğu parşömenleri tutuyordu, genç adam.

"İşte bu olmalı", demekten kendini alamamıştı o ilk anlarda. Gözleri kamaşmış, sanki bir ışık huzmesi, yanındaki uzun pencereden parşömenlere işaret ediyor, bunların sıradan metinler olmadığını anlatıyordu ona. Onlar yüzyılların birikimi içinde bulabileceği en değerli hazineler gibi parıldıyordu adeta.

Hemen diğerlerine haber verecekti ki durdu. Önce kendisi biraz okumak istedi, ne de olsa işi buydu. Hem diğerleri de en az bu kadar muhteşem bir şeylerle uğraşıyor olmalıydı. Kapıya gözü takıldı. Biraz kapalı durmasında sakınca görmedi. Ve ışığın en güzel yansıdığı masada, bir sandalye seçti hemen. Kapağı tekrar açtı...

-

Dost

Günlerce her sabah aynı odaya gitti ve aynı şekilde kapıyı kapatıp, raflardan aynı cildi alıp, aynı sandalyede parşömenleri okudu Gökberk. "Bu gerçek olamaz", diyordu kendi kendine. Yani Loyalty takma adlı Fransız şövalye gerçekten bunları yazan kişi miydi? Tüm yeteneğini kullanarak zamanlama çalışmaları yaptı. Bunun o dönemi yansıttığı açıktı.

Şimdi bu parşömenlere daha yakın hissediyordu kendini ve yazılanlarda kaybolmaya hazırdı. Ve öyle yapacaktı. Loyalty'i bir dost, Jeanne'ı sevgili bir varlık, nur olarak görecekti. Görecekti diyorum çünkü Gökberk anlatılanlardan onları hayalinde canlandırmayı çok iyi bilmişti. Duygusu olan, ruhu olan insanlar bu metinleri okuduklarında içindekileri görüp dostları ilan edebilirdi.

-

Resim

Hepsi bu kadar değildi elbette, İşte uzun bir günün sonunda gece elektrikler yine kesik, fener pilini tüketmişken mum ışığında arkeoloğumuz odaya kapanmıştı. Artık bırakıp ertesi gün devam edecekken "Bir sayfa daha...", demişti ki sayfayı çevirdiğinde karşısına çıkan ile gözleri kamaşacaktı. Parşömende Loyalty'nin çizimi Jeanne figürü duruyordu. Yani Loyalty'nin anlattığı nur odaya dolacaktı o anda. Ve öyle oldu.

Resim canlandı, mum titredi beyaz bir ışık parşömenlerden odaya yayıldı. Bu saf ışık Jeanne'ın resminin yüzyıllar sonra tekrar hayat bulması olmalıydı. Orada öylece beklemişti, belki bir bakan olur diye. Ve şimdi konuşma zamanı:

Gökberk: "Yanılıyor olmalıyım gerçek olamayacak kadar büyülü..."

Yanıt yok. Ve resim giderek büyüyerek insan boyuna ulaşıyordu. İşte göstereceği bir şey olan Jeanne eli ile işaret etti kütüphanenin rafların en alt gözlerinden birinde bir yeri gösterdi. Gülümsedi ve tek kelime söyledi:

"Hediyemiz."

Sonra tekrar masaya yöneldi ışıktan siluet ve küçülerek parşömendeki yerini tekrar alırken saçtığı o ilahi saflıktaki ışık, yerini mumların titrek ışığına bırakacaktı.

-

Hediye

Gökberk gözlerini ovuşturup parşömene tekrar bakacaktı. Resim oradaydı bu Jeanne d'Arc olmalıydı. Ve birden birkaç dakika öncesi aklına geldi. Acaba o rafta ne gizliydi. İşte oraya yöneldiğinde kapı çalınacaktı.

"Haydi, Gökberk biz gidiyoruz zaten çok geç oldu.", çalışma arkadaşlarından Ayça ona en yakın olanlardandı. Gökberk masanın üstündekilere bir bakış atacak, ona anlatıp anlatmama konusunda kararsız kalacaktı. İnanılması güçtü. Son kısım olmadan anlatmaya karar verdi.

"İşte günlerdir bunun gerçek olup olmadığını, bunların 1400'lere ait olup olamayacağını araştırıyorum Ayça.", diyecekti.

"Bu doğru ise bu bir hazine... Okumak isterim.", derken sabırsızlanıyor gibiydi.

İşte o anda Gökberk hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamıştı. Ruhu olan herkes Loyalty ile tanışacak ve Jeanne'ı ondan dinleyecekti. Ayça'ya aynen bunları söyledi cildi uzatmadan önce:

"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ruhu olan herkes Loyalty ile tanışacak ve Jeanne'ı ondan dinleyecek."

Ayça onaylar gibi başını sallayacak ve ellerinin arasında tuttuğu parşömenleri itina ile inceleyecekti. Aynı ışık gözlerindeydi kızın şimdi, Loyalty'nin anlattığı öykünün kısacık bir kısmı bile bunun için yeterliydi.

Tüm öyküyü bitirmiş olan Gökberk Ayçanın omzuna dokunup odanın diğer yanındaki raflara yöneldi. Evet, hediye: Eğilip eli ile yokladı boş rafı ve bir şey bulacaktı. Işığı tuttuğunda bunun bir zincir zırh eldiven olduğunu görecekti. Bu belki Jeanne'a aitti belki ondan Loyalty'e kalmış şimdi ise ellerinin arasındaydı.

"Jeanne...", diyebildi sadece.

-

Gözyaşları

Tüm bunlar müzedeki yerlerini alacaktı, araştırmalar yapılacak ve eski metinlerin gerçekten o yıllara tarihlenmesi ile Gökberk onurlandırılacaktı. Ve şimdi resme tekrar baktığında o geceki ışık hala aklında, Loyalty'nin duygularının kalıntıları ruhunda, gözyaşı dökebilecekti.

Bunlar sevgi ve mutluluğun gözyaşlarıydı. Her zaman şerden akmaz gözyaşı demişti biri çünkü ona ve haklıydı. İşte şimdi tek başına bu yaşları döken adamın, sonsuza kadar anlatacağı bir eski öyküsü, eski dostları vardı. Zaman onun zamanıydı. Ayça belirdi ardında gözyaşına dokundu ve

"Harika bir öykü", dedi ve gülerek müzeyi terk ettiler.



JEANNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin