he doesn't love me

3.2K 374 121
                                    

"onunla konuştum."

boş bakışlarımı yüzünde gezdirdim.

"ne yapabilirim?"

oturuşumu dikleştirirken fırçamı temiz suyun içine batırmış suyun kırmızı renge dönüşünü izliyordum. bunu yapmayı seviyordum. fırçayı başka bir renge bulayıp yaptığım hareketi tekrarladım. renklerin birbirleri üzerindeki hakimiyetini seviyordum.

"artık görüşmeyeceğiz."

dolan gözlerimi saklamak için başımı eğdim ve sol elimin arkasını alnıma yasladım. yine ağlayamazdım. onun karşısında yeterince ağlamamış mıydım zaten?

"sizin adınıza üzüldüm."

birkaç adım sesinden sonra ayakkabıları görüş alanıma girdi. ardından yere çöktüğünü görmüştüm. yüzümü saklamaya çalıştım ama elimi kendine çekmiş ve avucuma öpücükler bırakmaya başlamıştı.

"jungkook, lütfen yapma."

sesi titrediğinde elimdeki fırçayı sakin kalmaya çalışarak küçük masama koydum. tuvale çarpmamak için oturduğum yüksek tabureyi geriye ittim ve yüzüne baktım.

"ne yapmamı bekliyorsun, namjoon? gülerek boynuna mı atlamalıydım? ayrıldığınız için sevinmeli miydim? eşim sevgilisinden ayrıldığı için kahkahalar mı atmalıyım?"

gözleri dolduğunda yanağını elime yasladı ve gözlerini kapattı. ağlamasını istemiyordum. ne yaşarsak yaşayalım ağlamasına dayanamıyordum.

"çok üzgünüm, kook. yemin ederim çok üzgünüm. sen bunların hiçbirini-" sözünü kesip devam ettim. "hak etmedim."

omuzları hafifçe sarsıldığında alnını dizime yaslayıp derin bir nefes aldı. hıçkırıklarım boğazıma dizilmişti ve kalbimde tarifi imkansız bir ağrı vardı.

"üzgün ya da pişman olman hiçbir şeyi değiştirmeyecek. özür dilemen de öyle. senin için ailemi, arkadaşlarımı ve tüm sevdiklerimi geride bıraktım. beni gerçekten seveceğine inanmıştım. seni ne kadar çok sevdiğimi görmüyor musun? sana yetmiyor muyum? eğer rahatsız olduğun ya da seni kendimden soğutan şeyler yaptıysam lütfen bunları bana söyle. kendimi düzeltebilirim, değişebilirim ve daha iyi biri olabilirim."

başını iki yana salladığında elime damlayan gözyaşlarını hissetmiştim. başımı yukarı kaldırıp gözyaşlarımı geri gönderdim. eğer ikimiz de kendimizi bırakırsak küçük çocuklar gibi ağlayabilirdik.

"seni olduğun gibi seviyorum."

başımı iki yana sallarken bir elimi ensesine götürüp oradaki saç tutamlarıyla oynamaya başladım. bu hareketimin onu sakinleştirdiğini söylemişti çok önceden. hâlâ öyle mi, orası tartışılır.

"sen beni sevmiyorsun, sevdiğini sanıyorsun. üzüldüğümden ve kırıldığımdan yapıyorsun. bana daha fazla acı çektirmek istemediğin için yapıyorsun, namjoon. sen beni hiçbir zaman sevmedin. senin gözünde her zaman korunmaya muhtaç küçük bir çocuktum. beni korumak zorunda hissettin çünkü dünya çok kötü bir yer. zarar görmemi istemedin, üzülmemi istemedin, ağlamamı istemedin ama şimdi hepsini sen yapıyorsun. biz ne zamandır evliyiz, bunu biliyor musun?"

başını kaldırıp gözlerime baktığında pişmanlığını görmüştüm. eskisi gibi parlak değildi gözleri, içine çekildiğim karanlığı aydınlatacak kadar değildi. tüm ışığı sönmüştü ve gözlerinin altında kalın torbalar oluşmuştu.

eğilip gözkapaklarını öptüm, daha fazla ağlamasın diye. elimi kulağının hemen altına yerleştirip baş parmağımla yanağını okşarken bugün tıraş olmadığını fark ettim. sakalları elime batıyordu.

"üç yıl. üç yıldır evliyiz."

başımı olumlu anlamda salladım. "peki, sen o kadınla ne zamandan beri birliktesin?"

yutkunduğunu hissetmiştim, boğazına dizilen kelimeleri de.

"üç yıldır."

başımı sağ tarafa eğip gözyaşlarımın akmasına izin verdim. sevdiğim adam dizlerinin üstüne çökmüş, başını dizime yaslamış bana bakıyordu. ağlamaktan gözleri kızarmış ve kanlanmıştı.

"ağlama."

burnunu çekip kafasını salladı ama bir gözyaşı daha süzüldü yanaklarından ve parmağımda son buldu.

"özür dilerim. hiçbir şey değişmeyecek ama özür dilerim. lütfen affet beni, jungkook. yemin ederim, yemin ederim aynı şeyleri bir daha yaşamayacağız. eskisinden daha mutlu olacağız, hatta çocuklarımız bile olabilir. çok mutlu bir hayatımız olabilir."

oturduğum tabureden kalkıp ona eğildim. dudaklarına minik bir öpücük bıraktığımda gözleri kapandı.

"ben seni affetsem bile, sen kendini affedebilecek misin?"

she is perfect + namkookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant