GERÇEK DOSTUM -46- " Yanlış Anlama "

673 21 0
                                    

  Evet, kararımı Pazartesiden önce verdim. - Bir kaç saart de olsa - Bundan sonra haftada üç bölüm yayınlayacağım. Pazartesi, Çarşamba, Cumartesi... Bu arada bir şeye daha deinmem gerekiyor ki o da şu; artık hiç vote yok. Ayrıca okumalar da çok azaldı. Eğer böyle giderse final yapmak zorunda kalıcam. Gerçekten severek okuyanlardan çok özür dilerim. Umarım okumalar ve voteler artar. Ben de final yapmak zorunda kalmam. Neyse, iyi okumalar...

BİR GECE ÖNCE

Mert'in ağzından;

  Ayça beni tersleyip banyo olduğunu düşündüğüm yere girdikten sonra bende kollarımı açıp kendimi yatağın üstüne attım. Bu kız başıma dert olmuştu. Tatlı bir dert ama ve güzel. Lanet olsun neden evini hatırlayamamıştım ki! Ben düşüncelere dalmışken banyodan gelen çarpma sesleriyle yattığım yerden sıçradım. Hızla ayağa kalktım ve banyo kapısının yanına gidip kapıyı tıklattım. Ama cevap yoktu. Bir kaç kez daha tıklattım. Yine cevap yoktu. İçeri girmem gerekiyordu. Yani ama o duş alıyordu. Onu neden umursuyordum ki! Normalde başka bir kız olsa içeri dalardım. Utanıp utanmayacağını düşünmeden. Ama o, farklıydı! Onu önemsiyordum işte. Ama içeri girmem gerekiyordu. Ya ona bir şey olduysa!..

   Daha fazla düşünmeden içeri girdim. Duşun içinde kıyafetleriyleydi ve ıslanmıştı. Tepesindeki su da hala açıktı. Ayrıca en önemli detay, orada baygın bir şekilde yatıyordu. Hemen yanına gittim ve onu kucağıma alıp yatağa kadar taşıyıp üstüne bıraktım. Uyuması için üstünü örtücektim ki gözlerini aralayıp bir şeyler mırıldandı. Ama ne dediğini anlayamamıştım. Bu yüzden kulağımı dudaklarına yakınlaştırdım ve sesini duymaya çalıştım. Bir kez daha mırıldandı:

- Üşüyorum. 

  Bunu o şekilde bırakamazdım. Üstünü örtebilirdim ama bu ıslak giysilerle zatüre olurdu. Bu yüzden uzun bir çelişkiden sonra üstündeki bluzü ve pantolnu çıkardım. Lanet olsun çok güzeldi. İç çamaşırlarının ıslak olduğunu görünce onları da çıkarmaya karar verdim. Onları da çıkardıktan sonra onu öyle bırakamıyacağıma karar verdim. Bu arada tabi ki ona bakmıyordum. Üstümdeki gömleği çıkarıp onun üstüne giydirdim ve üstünü de örttüm. Sonra kanepeye geçtim ve Emir'e mesaj çektim. - Ve tabi ki Emir'i tanıyorum. O bara giden herkes Emir'i tanır -

Kime: Emir

Ayça burada benim yanımda. Yıldız Otelde. Çok içmiş onu gelip al!

- Mert

    15 dakika sonra telefon çaldı. Arayan Emir'di. Hemen telefonu açtım ve:

- Geldin mi? Diye sordum. 

- Evet aşşağıdayım. Buraya gel! Dedi. Sesi sinirli çıkmıştı. Hiç bir şey demeden telefonu kapatıp aşşağıya indim. İçerde göremiyince yoktu. Ben dışarı çıkarken resopsyandaki kadının beni baştan aşşağı süzdüğünü fark ettim. Tabi bu gayet doğaldı. Şu an gömleğim yoktu sanırım! Tahmin ettiğim gibi kapının önünde bekliyordu. Üstüme doğru yürüyüp beni ittirdi ve:

- Nerde lan o? Diye bağırdı. Elinden kurtulmaya çalışarken aynı zamanda bir kahaka patlatı verdim. Ben böyle bazen dayak yerken kahkaha atan manyaklardan oluyordum. Kahkamın arasından:

- Sakin ol! Sakin ol! Dediğimde yakalarımı bıraktı ve daha sakin bir şekilde:

- Nerede? Diye sordu. Sonra da beni baştan aşşağı süzerek:

- Giysin nerde lan senin? Diye ekledi.

- Yukarıda sevgilinin pardon eski sevgilinin üstünde. Dediğimde yüzüme bir yumruk yedim. Ve bir kakhkaha daha.

- Ne yaptın lan ona?

- Bak oğlum sakin ol. Bir şey yapmadı ben de sadece giysilerini çıkarıp kendi gömleğimi ona giydirdim. Dedim. Yüzüme bir yumruk daha çakıp:

- Bu onu öyle gördüğün içindi. Şimdi söyle nerede o? Diye bağırdı.

- Yukarda odada. Baygın. Dedim. 

- Beni oraya götür. Dedi ve beni kolumdan tuttup içeri sürükledi. Ben de onu odaya götürdüm. Sonra da kapıyı açıp onu içeri soktum. Ayça'nın yanına gidip yüzünü okşadı ve:

- Ne oldu ona? Diye sordu.

- İçti. Diyerek kısa bir cevap verdim. Bu sefer de Ayça'nın saçını okşayıp:

- Ona iyi bak! Onu alamam! Ama iyi bakacağını bilmeliyim. Eğer ona bir şey olursa seni öldürürüm! Dedi ve odadan çıktı. Kapıyı kilitleyip yeniden koltuğa oturdum. Neden sanki ben Emir'i çağırmıştım ki! Gayette kendim idare edebilirdim. Neyse, olan olmuştu...

    Ayça'nın:

- SİKTİR! Diye bağırmasıyla uyuya kaldığım koltuktan sıçradım. Ayağa kalktığımda odanın içinde dönüp duruyordu. Kalktığımı görünce yanıma gelip göğsüme vurmaya başladı. Ama o kadar narin ve güçsüzdü ki canıma acımıyordu. Onu iki kolundan tutup:

- Sakin ol! Dedim. Ben bu iki kelimeyi bir günde ne çok kullanmıştım ya! 

- Sakin filan olamam. Ne yaptın bana! Diye bağırdı.

- Hiç bir şey. Skin olursan anlatıcam. Dediğimde yutkunup başını salladı. Ben de ona tüm hikayeyi anlattım. Emir bölümü hariç. Utanmış bir şekilde:

- O zaman özür dilerim. Yani ben sana vurduğum için. Ben kızmıştım... Dedi ve gözlerini kaçırdı. Çenesinden tutup başını kaldırdım ve onu kendime bakmak zorunda bıraktım:

- Önemli değil. Benden sakın utanma tamam mı? Diye sorar gibi konuştuğumda başını olumlu anlamda salladı. Sonra da:

- Beni eve bırakır mısın? Ben tarif ederim. Dedi. Hemen:

- Bu kıyafele dışarı çıkamazsın! Diye bir itiraz girişiminde bulundum. Ben bu kızı gerçekten neden önemsiyorum? 

- Slakmısın. Tabi ki bu gömlekle dışarı çıkmıycam kendi kıyafetlerimi giyicem. Dedi. Ben ensemi ovalayıp:

- Ama onlar hala ıslak. Dedim. Gerçekten çok salağım neden kurutmadım ki?

- Önemli değil onları göyle giyebilirim. Dedi. Yerden kıyafetlerini alıp banyoya gidecekken onu kolundan tutup durdurdum. Bana döndüğünde:

- Hasta olabilirsin. Dedim. Ama o inatçı bir şekilde:

- Bana bir şey olmaz giyerim. Diyip göz kırptı ve banyoya girdi. Ben de daha fazla itiraz etmeden onu beklemeye koyuldum. Bir kaç dakika sonra ıslak giysileriyle dışarı çıktı. Hiç konuşmadan - onun evi tarif etmesi hariç - eve vardık. Durduğumuzda bana doğru dönüp:

- Teşekkür ederim. Dedi. Sonra şaşkın şaşkın yüzüme bakıp:

- Gözüne ne oldu? Diye sordu telaşla. Tabi ki ona Emir'in geldiğini ve beni dövdüğünü söylemeyecektim. 

- Yeni mi fark ettin? Diye sordum zaman kazanmak için.

- Evet yani... Immm... Ben fark etmmemiştim sinirden yani! Özür dilerim. Dedi.

- Önemli değil. Derken konuyu unuttuğunu zannetmiştim ama yanılmışım.

- Nasıl oldu? Diye sordu. Aklıma gelen ilk yalanı söyledim:

- Kapıya çarptım.

  Ne? Ben gerçekten bunu mu söylemiştim. 

- Bu çok klasik oldu. İnanmadım! Dedi. Tabi ki! Kim inanırdı ki buna! Çok salağım. Küçük bir sessizlikten sonra ekledi:

- Bir daha görüştüğümüzde öğrenicem. Dediğinde ona telfonunu uzattım ve:

- Bunu bayıldığında düşürdün. Diye açıkladım.Telefonu alırken:

- Ah doğru! Bir telefonum olduğunu bile unutmuştum. Dedi. 

- Numarımı kaydettim. Dediğimde. Sadece:

- Süper. Dedi ve arabadan indi. Eve girene kadar onu izlemeye karar verip beklemeye başladı. Bahçeye girip saksının içinden anahtarı çıkardı. Kapıyı açmadan önce bana döndü ve yüzündeki kocaman gülümsemeyle beraber el sallayıp içeri girdi. Bende geç kalmış bir okul yolculuğuna çıktım...

GERÇEK DOSTUMWhere stories live. Discover now