- 1.Bölüm -

293 127 65
                                    

Elli sekiz, elli dokuz, altmış. Evet kaç tane bir dakika geçti? sahi kırk mı, kırk beş mi? neredeyse bir saat oldu. Peki kaç tane göz yaş aktı,  hiç saydık mı? dakikalar gibi mi aktı, saniyeler gibi mi, ya da saliseler? Çaresizliğimiz kelimelere nasıl döküldü, ya da cümlelere? Peki ya yetti mi harfler kelimelere, ya da sığdı mı kelimeler cümlelerin içine? Verdik mi duyguları metine? Anladılar mı hissettirmek istediklerimizi, ya da anlamaya çalıştılar mı hissettiklerimizi?

Bilmem belki anlamışlardır ya da anlamaya çalışmışlardır. Ah kimi kandırıyoruz ki, her şeyin niye hep iyisini düşünüyoruz ya da düşünmeye çalışıyoruz. Doğruya hayat zaten bu değil mi doğruyu ve yanlışı acımasızca öğreten. Peki ya değdi mi öğrenirken döktüğümüz yaşlar, kırdığımız kalpler, yok ettiğimiz hayaller...

Sence de zor değil mi uzun uzun düşündüğün cümleye hemen nokta koymak. Duyguların, hissettiklerini anlatmaya başlarsın ya hani, bir cümlede vermek istersin ana düşünceyi. Sende uzatmak istemez misin virgül koyup devam ettirmeyi? Zaten kısaca hayat ta bu değil mi. Doğarak başlayan, öğrenerek devam eden ve ölümle son bulan.

Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Gece Akın. Normal, sakin, sıradan bir ailede yaşıyorum demek çok isterdim. Hatta bir zamanlar öyleydim ama maalesef artık diyemeyeceğim çünkü babamı ve annemi daha çok küçükken bir trafik kazası nedeniyle kaybettim. Zaten her şeyi hayal meyal hatırlıyorum. Altıncı yaşımın son günü, doğum günümdü. Gerçekten zordu ve bir çok anılarla doluydu. O akşam babamın benim için yer ayırttığı restoran ta doğru gidiyorduk. Önden gelen bir arabayla çarpışmıştık.

Her yer kan ve cansız bedenlerle dolu. Gözlerimi zar zor açmıştım. Net olarak çok fazla bir şey hatırlamasam da kendime geldiğimde doktorların "Başın sağ olsun." cümlesini, o bomboş koridordaki tiz çığlıklarımı ve hemşirelerin beni sakinleştirmeye çalışmalarını çok iyi hatırlıyorum.

Evet daha altı yaşımdaydım ve annemle babamın yokluğuyla haykırıyordum. Anne ve babamı kaybettikten sonra başka akrabam olmadığı için doktorlar tarafından yetimhaneye verilmiştim.  Yalnızlığın olduğu, yalnızlara ait olan bir yer. Buradaki çocuklar ya çok şanslı olup bir aileye, ya şanslı olup bir arkadaşa ya da şanssız olup yalnızlığa mahkum kalıyor.

On bir yıl. Tam on bir yıl önce buraya gelmiştim, daha doğrusu altı yaşındayken yalnızlığa mahkum kalıp buraya verilmiştim. Şanssızlığımı kabul edip yalnızlığı seçsem de hayat bana şansı zorlayarak bir arkadaş hatta tek kelime ile bir kardeş vermişti. Sanırım bu şansım hayatın benim elimden herkesi alması yüzündendi.

Annem... Aramız iyi olmasada aradan yıllar geçmesine rağmen meleğim, hayattaki tek idolüm olan kadını annemi unutamıyorum. Peki ya babamı, hayatımın prensi. Küçükken hep prensim diye seslenirdim ona çünkü ben onun ikinci prensesiydim. O yüzden hiç bir erkeğe prensim demedim, diyemedim çünkü kimse prensim olacak kadar değerli olmadı benim için.

Bazen azda olsa babam ve annemin hatırladığım o güven dolu kokuları doluyor burnuma, sonra düşüncelerime karışıyor. "Hep yanındayız kızım" dermiş gibi. Sanki tutup ta kolumdan "Bırak mayacağız" dermiş gibi içime huzur ve güven veriyor.

Hayat sana burada vuruyor ilk darbesini. Bakıyorsun etrafına kimse yok yalnızsın .Herkes gitmiş sen yalnızsın ama aldırmazsın hayatın sana vurduğu ilk darbesini. Güçlü kalırsın saklarsın acılarını, kalbinde yaşatırsın sevdiklerini, büyütürsün sevgini, unutmaz kazır sın suretlerini. İşte sende tam burada karşılık verirsin bir darbeyle hayata. Alırsın böylece ilk savunmanı. "Ben yalnız değilim, onlar sol yanımda yaşıyorlar" der gibi. Evet hayat acımasız davranırken acımasızlığı da öğretiyor işte.

Ve her taraf kan gölü. O güzel suretli adamın hareketsiz bedeni ve o karanlık gecede tiz çığlıklar. Yere yığılan bedenler ve yağmur eşliğinde yakarışlar. Hızlı adımlar, yardım dileyen diller. "Kabustu" İnce telaşlı bir ses "Kabustu bir tanem, bak biz buradayız" dedi. O kelimeleri, o cümleyi duyana kadar sanki tekrar ölmüştü. Dirilip tekrar ve tekrar...

Gözlerimi korkarak açtığımda ağladığımı sırılsıklam olmuş yastığıma dokunduğumda fark ettim. Bir insan kabus görürken bu denli ağlayabilir miydi. "İyi misin?" diye soran telaşlı sese baktığımda benim kadar korkmuşa benziyordu. Hiç düşünmeden sarıldım. Şuan bir sarılmaya o kadar çok ihtiyacım vardı ki "İyiyim" diye mırıldandım. "Artık tamamen iyi olmak istiyorum" diyede ekledim sessizce. İç sesim "Bu nasıl bir kabustu" dese de aldırmadım.

Biraz geri çekilerek bana telaşla bakan arkadaşıma ve yetimhane mizin müdiresi olan Neriman Hanıma bakıp buruk bir gülümsemeyle "İyi ki varsınız "dedim. Aradan geçen yarım saatin sonunda iyi olduğuma ikna ettikten sonra tekrar uyumak için yatağa doğru sırt üstü uzanıp daha fazla düşünceyi kaldıramayan gözlerimi uykuya yenik düşerek kapadım.

    ************************

bu ilk hikayem ve 1. bölüm olduğu için içerik ile ilgili pek fazla bir bilgi yok ama ileri ki bölümlerde hikayeyle ilgili bir çok detayı vermeye başlayacağım.

Daha önceden hikaye ve benzeri şeylerle uğraşmadığım ve ilk hikayem olduğu için yazım veya anlatım tarzım ile ilgili beğenmediğiniz yerler olabilir. Bu durumda bir mesaj kadar uzağınızdayım. Her zaman fikir,eleştiri ve görüşlerinize açığım.

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. İnşallah beğenerek ve severek okursunuz. Şimdiden bütün okuyucularıma teşekkürler:)

VİRGÜL'Where stories live. Discover now