-3.Bölüm-

87 23 4
                                    

   Hayat zalimdi, gerçekler daha zalimdi ama en zalimi gerçeklere inanmayıp, yalanlara inanan, yalanlarla kendilerini kandıran bizdik. Ruhu ölen sadece bedeniye yaşayan bizler. 

   O ölü ruhlardan biride bendim. Ölülerin iniltileriyle uyuyan, aynaları benimsiyen, yalnızlığa tapan ölü ruhlu ben. İyiliği kaybetmiştim ben. Yıllar önce terk edip gitmişti iyilik beni, sonra kötülük bulaşmıştı ruhuma. Şu yalnız ruhum kötülüğe mahkum oldu. Sonra öldü yaralı ruhum. Geriye ne kötülük kalmıştı, ne iyilik. 

   Boştu. Hissettiğim her şey her zerresine kadar sadece bir boşluk tu. Bilmiyordum, anlamıyordum da artık  hiçbir şeyi. Çok sevmiştim ama hiç sevmemişti annem beni.

   Her gün tartışırlardı babamla. Sanki ölü ruhun kendisine tamamıyla zıt olan bedenin münasebeti gibi anlaşamıyorlardı. Benim yüzümden kavga etmiş, o akşam benim yüzümden o hale gelmişlerdi. Kendimi hayla affedememiştim.

   Yaşamayı hak etmediğim bu dünyada yaşıyordum ama onlar ölüydü, aynı onların öldüğü gece ruhumun da ölmüş olduğu gibi.

   Ve yaralanmıştı ruhum. Üst üste bir çok darbe almış ve en sonunda ölüp karanlığa gömülmüştü, ve bir şeytan tanımıştı ruhum. O şeytandan kötülüğü öğrenip Şeytanın Meleğe yaptığını o şeytana yapmıştı ölü ruhum.

  Karanlığıyla şeytanı dışlayıp kötülüğü ile kalbini kurutmuştu yaşayan bedenin. Ve cehennemin en dipsiz kuyularından birine bir zindan yapmıştı.

   Etrafında zebanilerin hüküm sürdüğü kara bir zindan ve karanlık bulaştı zindanıma ama bir ışık gözüktü zindanımın başında. Konuştu karanlığım "mahkum o! çıkamaz buradan" dedi. İtiraz etmedi ışık "beklerim" dedi. Geçti zindanın köşesine karanlığa karıştı. Aydınlatmadı ışık ama tamamen karartmadı da zindanı mı. 

   Işığım ailemdi. Yıllar önce, kaybetmiştim onları. Karanlık esir almıştı hayatımı. Sonra beliren ışık Büşra'ydı . Ne beni normal biri yapmaya çalıştı, nede beni öyle bıraktı. O zindanımın köşesinde bekçi oldu. Bende izin vermiştim karanlığıma."O bizden olmasın ama bizden uzakta da olmasın" demiştim.

   Başka kimseyi istemiyordum ama zindanımın çevresinde. Birinin daha karanlığıma bulaşmasını istemiyordum. Anlamıyordum da zaten kim gelmek isterdi ki zindanıma. Işığım bile benden uzaktayken kim gelmek isterdi ki karanlığıma. 

   Düşüncelerim kafamın içinde hayla dönüp dolaşırken Neriman Hanımın odasının önüne geldiğimi daha yeni fark ediyordum. Kapıyı iki kere tıklatarak "gel" sesini duymamla içeriye girdim. 

Kapıdan bakıldığında karşı duvarda krem rengi, zebra perdeli cam, önünde Neriman Hanımın krem rengi masası, siyah deri çalışma koltuğu, masanın önünde karşılıklı tek kişilik siyah deri koltuklar, kapının yan tarafında kalan duvarlarda ise boylu boyunca cam kapaklı dolaplar ve dolapların için de belgeler ve dosyalar vardı. 

   Neriman Hanım masanın üzerindeki leptopla ilgilenirken, tekli koltuklardan birinde ise kırklı yaşlarının sonunda gibi gözüken hafif kırlaşmış saçlarına rağmen yakışıklı sayılabilecek siyah takım elbiseli bir adam oturuyordu. "Geç otur kızım." Neriman hanımın her zamanki gibi yüzünden eksik etmediği gülümseme siyle söylediği cümleyi duyunca adamın karşısındaki tekli koltuğa oturdum. 

   Derin bir nefes alarak bakışlarımı Neriman Hanıma çevirip, her zamanki soğuk sesimle "buyurun Neriman Hanım beni çağırmışsınız" dedim. Gözlerimi bir anlığına karşımdaki adama çevirsem de tekrar Neriman Hanıma döndüm. Neriman Hanım'ın yüzü ciddiyete bürünürken konuşmaya başladı...

VİRGÜL'Where stories live. Discover now