-4.Bölüm-

41 7 1
                                    

   Bir ateş parçası düşmüştü gökten. Kırmızının en koyu tonuna bürünmüş, küçük ama yakıcı bir ateş parçası. Karanlığın içinde ki karanlık bulutlar ateş parçasının yeryüzüne düşüşüyle daha da karardı. Sanki bütün bulutlar bir araya gelmiş, yeryüzüne düşen ateş parçasının ne yapacağını izliyorlardı. Küçük ateş parçası karanlığın dan aldığı nefreti göstermek istermiş gibi bütün kötülükleri için de barındırarak daha da büyüdü. Büyüdü ve koskoca bir alev topuna dönüştü. Sanki o alev topu iyiliğe dair her şeyi yok etmek, kötülüğü ise etrafa yaymak istiyordu.

   Cehennemin en karanlık zindanların dan birisin de gökte kara bulutlar, yeryüzün de alev topuna dönüşmüş ateş parçası çıktım zindanım dan. Sanki her şeye rest çekmiş, karanlığı benim siyerek cehennemime sığınmıştım. Yürümeye başladım. Bedenime acının en büyüğünü vermek istermiş gibi daha da büyüyen ateş, yürüyordum. Adımlarımı biraz daha hızlandırırken benimle aynı anda hareket eden kırmızının en koyu tonuna bürünmüş ateşte benim hızıma ayak uydurmak için hızını daha da arttırıyordu. 

   Her bir adımım da her zerre mi daha da yakan ateş sanki bütün hıncını tek bir şeyden çıkarmak istiyormuş gibiydi. Ben neydim? Ben kimdim? Ben ne yaşamıştım da bu hale düşmüştüm? Masum masum bakan küçük bir bebek, etrafını anlamaya çalışan küçük bir çocuk ya da etrafını anlamış ve artık anlamak istemeyen genç bir kız mıydım? Belkide hiç biriydim. Aslında kendimi bir çok kalıba koymak yerine, tek bir kalıpta kalmayı tercih eden biriydim. 

   Cehennemimin en karanlık mezarlarından birin de yerde ateş, gökte zebaniler adımlarım daha da hızlanırken bir ışık belirdi. Küçük bir kız, küçük bir ışık. Yüzündeki gülümseme gördükleriyle solarken ışığı zorla etrafını aydınlatmaya çalışıyordu. O güzel ışıltısıyla parlayan kahverengi gözleri beni bulduğunda ışığını kaybetmiş gibi karanlık bir kuyuya dönüştü. Işığı  yok olmuş, gülümsemesi solmuş, kaşları çatılmış küçük bir kızdı artık. 

   Karanlığın içindeki küçük bir karartı, nefretin içindeki küçük bir umuttu. "Sen yaptın" dedi. Fısıltıyla söylediği şu iki kelime bağırıp çağırmışcasına bir etki yaratmış, şu iki kelimenin altında bir çok anlam yatmıştı. Kimdi bu kız? Tanıdık bu ses, kimdi bu? Hiçbir şey anlamıyordum. Ben kimseye bir şey yapmamıştım ki. Kendimden başka kimseye zararım hatta yararım bile dokunmamıştı. 

   Bu hayatta etkisiz bir eleman gibiydim. Kaçla çarpılırsam çarpılayım elimde olan hep sıfırdı. "Ben bir şey yapmadım"dedim tiz bir sesle. Aramızda çok az mesafe kilometrelerce yol vardı sanki. Işıltısını kaybetmiş gözleri kirini akıtmaya çalışan bir bulut edasıyla akmaya başladı. "Sen kendini öldürdün. Sen o çocuğu, sen beni öldürdün Gece" diye bağırdı. Duyduklarım kötülüğün bir habercisi gibi yayılıyor, önce kulaklarıma sonra bütün  bedenime ulaşıyordu. 

   Ben bir şey yapmamıştım ki. Çok çabalamıştım ama yaşadıklarım ruhumu sonra da bütün benliğimi ele geçirmişti.  Aslında belkide biraz olsun suçluydum. O zaman ki zorunluluklarım şimdiki seçimlerimdi evet ama sadece olması gerekenler oluyor ve bende ona göre yaşıyordum. Yaklaştım cehennemimin ateşi ben küçük kıza her yaklaştığımda daha da artıyor, her şeyi yok etmek istermiş gibi daha da kararıyordu. Zebaniler ise yere iniyor etrafa iyiliğe dair süzülecek her şeyi engellemek beni karanlığıma daha da tutsak etmek istiyorlardı. 

   Karanlığıma kararmış gözlerim kızı süzdü. Beyaz elbisesi kararmış, gözleri ise kızarmıştı. Cehennemim den korkmuş ama cennetten ise uzak duruyormuş gibiydi. Çıplak ayakları ateşime her değişin de her zerresinde farklı bir acının izini bırakıyordu. İz kazınıyor, acı ise yayılıyordu. Yaklaşmaya çalıştım ama o uzaklaştı. Her bir adımımda biraz daha hızlandı. Koşmaya başladım. Yerde ateşin en koyu tonu daha da koştum. 

VİRGÜL'Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum